Bir canlı neden ölür veya ölüm neden var? Tüm insanlık ölüyor ve öldükten sonra hakkımızda hiç kimsenin bi fikri yok!! Hiç düşündünüz mü ? Belki de ölüm yaşamın kendisidir
Doğa için ölüm sizin genetik kodunuzun yok olması demek. Eğer genetik kodunuz devam ediyorsa sizin yaşamınızın herhangi bir önemi yok.
Genetik kodun varlığını sürdürmenin iki yolu var, birincisi sizin yaşamınız, ikincisi ise üremeniz. Yaşamı sürdürmek çok daha zor olduğu için uzun vadede doğa üremeyi kullanıyor genetik kodun varlığını sürdürmek için.
Burada neden sizin öldüğünüzü açıkladık. Peki ya genetik kodunuz, o da bir gün yok olacak?
Var olan her şey değişim içindedir, canlılar kısa vadede kestirilebilecek değişimlere karşı direnç gösterip varlıklarını sürdürmeye çalışan organizasyonlardır ama uzun vadede değişimler tolere edilemez hale gelir ve bu organizasyonun bozulması "ölüm" dür.
Canlılarda ölümün olmasının nedeni, organizmaları, hücreler, dnayı vs oluşturan atom bağlarının bir son kullanma tarihinin olması. Ölümün nedenini özetlemek isteseydim sanırım böyle özetlerdim.
Ölüm yaşamın ta kendisidir? Ölümü tanımlamak için önce yaşamı tanımlamak lazım. Yaşamı anlamak için de yasamak nedir diye düşünmek, dolayısıyla da canlılık nedir incelemek gerekir bence.
Evrende Bütün (organik inorganik) Maddeler, Evrendeki Kuvvetlerin etkisiyle Bozunuma uğrar, Erezyona uğrar, Çürür, Paslanır, Küflenir... Başkalaşır ve "Ölür". Evrenin bile Sınırlı bir Ömrü var, O da bir gün Ölecek...!?
"Ölüm, yaşamım kendisi" değildir, Yaşam dediğimiz şey Organik Varlıkların bir süre aynı formda kaldığını (sandığımız) bir "kararlılık anı"na verdiğimiz Sürecin adıdır. Aslında Sperm ile Yumurta buluştuğu andan itaberen ilk bölünme, Transformasyon (Ölüm) da başlamış oluyor ve bu Transformasyon Mezara girene kadar hatta girdikden sonra da devam ediyor... Evrende her şey bir Transformasyon süreci içinde Formdan Forma geçip duruyor... Evren kendi üzerine çöküp yeniden bir olana kadar bu süreçler devam edecek... Ölüm denen bir şey yok, ne demiş Hayyam... İnsan bastığı toprağı hor görmemeli: Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili. duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç? Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli! Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama; Senden benden başka düşünen yok, arama! Vaz geç ötelerden, yorma kendini: O var sandığın şey yok mu, o yok arama! Şu testi de benim gibi biriydi; O da bir güzele vurgun, dertliydi. Kim bilir, belki boynundaki kulp da Bir sevgilinin bem beyaz eliydi.
Insan uyur Ölünce uyanır Olumsuz olmak için öleceksin Hani rüyanda uçurumun kenarından atlarken uyanırsın ya işte o atlamayı basaranlar belkide gerçekten uyanıyorlar
Enerji yok olmaz fakat zırt pırt şekil değiştirir insan enerjiden oluşur bu enerji başka şekle dönüşünce ölmüş oluyor mesela güneşin enerjisi bitkiye bitkinin enerjisi ete etin enerjisi yakarsan ısı yersen hareket enerjisi böyle acayip bi durum en çok enerji kullanan organda beyinmiş bu durumda fikir de enerjinin bir başka formu
Kesin bir yerde okumuşumdur ama kaynağını hatırlamadığım için anladığım kadarıyla aktarıyorum:
Evrim tarihindeki çoğu büyük adım (eşeyli üreme örneğin) türün evrimleşme kapasitesini arttıracak yöndedir. Evrimleşemeyen türler mevcut çevreye çok uyumlu olsa bile, çevre değiştiğinde ayak uyduramazlar ve uyum başarıları er soy tükenişini zorunlu kılacak kadar düşer.
Bireylerin ölümünü de popülasyonun veya türün yaşamı açısından düşünmek gerekir. Ölmeyen bireyler yerini yeni bireylere hiç bırakmaz, ölmeyen bireylerden oluşan popülasyon o çevrede ulaşabileceği maksimum nüfusa ulaştığında hayatta kalma savaşını kaybedenler hemen her zaman erişkinliğe ulaşamamış yeni bireyler olacağı için hep aynı bireylerin oluşturduğu bir popülasyon gibi kalır, çevre hafifçe değişmeye devam ederken popülasyon sabit kalır. Bir süre sonra eski ölümsüz bireylerin değişen çevreye çok uyumsuz olacağı, dolayısıyla yeni bireylerin onların yerini almaya başlayacağı düşünülebilir, ancak bu da programlanmış bir ölüme nazaran çok daha yavaş bir evrimleşme hızı anlamına gelecektir, haliyle soy tükenme riski programlanmış bir ölüm yaşayan (bir süre sonra yaşlanarak ve ölerek) canlılardan daha yüksek olacaktır.
Bu görüşün savunduğu şey şu: Programlanmış birey ölümü çoğu tür açısından popülasyon veya tür düzeyinde evrimsel olarak avantajlıdır. Ölümlülüğün avantajlı olduğu ekolojik nişlerde yaşayıp da bu özelliği geliştirmeyen veya kaybeden canlıların soyu bir süre sonra tükenir. Yani burada bir nevi bireylerin türün devamı için öldüğü iddia edilmektedir, tıpkı çok hücreli bireyin devamı için ölen hücreleri, veya hücrenin yaşaması için sayısının azaltılmasını sorun etmeyen mitokondriler gibi.
Bu görüşü doğru kabul edersek, evet ölüm yaşamın gayet işlevsel bir parçası. Nasıl ki deri hücrelerimizin ölüp bir ölü koruyucu tabaka oluşturması, veya karaciğer hücrelerimizin ölüp yerini yeni karaciğer hücrelerine bırakması bizim hayatta kalmamızın bir parçasıyla, bizlerin bireyler olarak ölüp yerlerimizi yeni kuşaklara bırakmamız da türümüzün hayatta kalmasının bir parçası.
Bir diğer görüş de, doğada canlıların zaten çok nadiren yaşlanıp ölebildiklerini veya üreme çağını çoktan kapatmış olduklarını, dolayısıyla o yaşlardaki fizyolojiyi belirleyen genlerin üreme başarısını pek fazla etkilemediklerini ve oldukça düşük bir doğal seçilim baskısı altında olduklarını, haliyle de rastgele mutasyonların zararlı olanlarının elenemediğini ve yaşlılık hastalıklarını vs taşıdığımızı söylemektedir. Yani bu görüş de, yaşlanmanın yaşlılık hastalıklarının ve ölümün bir anlamda genetik sürüklenme sayesinde kalıtılan mutasyonların birikimi sonucu olduğunu iddia etmektedir. Yaşlılık hastalıkları veya kimi yaşlanma belirtileri için makul bulsam da ölüm için diğer görüş daha makul geliyor bana. Bildiğim kadarıyla ölümlülük (yani programlı birey ölümü, yaşamın aşağı yukarı belli bir süre ile kısıtlanmış olması) canlı soylarında bir noktada ortaya çıkıyor ve devam eden soylarda genellikle korunuyor gibi görünüyor evrim ağacı üzerinde de. Bu son dediğimi tamamen ben de uyduruyor olabilirim, itibar etmeyiniz.
Yaşlanma göstermeyen birçok çok hücreli komplex canlı var. Bunların ölmelerinin tek sebebi predatörler, travmalar veya besin yetersizliği. Sanırım hollandadaydı bir hydra( deniz anası türü) bireyi 80 yıldır hayatta. Doğada sadece birkaç ay yaşıyolarken labda uygun ortamda 80 yıl yaşamayı başarmış ve üstelik fizyolojik fonksiyonlarda hiçbir aksama yok.
insan bir yalan girdabının içinde doğar yaşar ve ölür.... Topraktan geldik toprağa gideceğiz. Durum bukadar basitken kendi kendimizi bir çıkmaz sokağa hapsetmişiz dönüp duruyoruz......önümüzde yaklaşık olarak 70 yıllık bir süreç var mutlu yaşayın.. Gerisi tefarruat...
Aslında geçenlerde bir kitapta okumuştum. Bakteriler bölünür, eşeysiz üremede ölüm yoktur diyordu. Eşeyli üreme için ölümsüzlüğü feda ettik gibi ilginç bir cümle ile devam ettiriyordu. Kitabı hatırlayamadım şimdi İlginç bir yaklaşımdı bu cümleler..
belgin Aynen öyle hocam mitoz zamanlarında be güzel minnoş minnoş bölünüp soyu devam ettiyorduk Çok genetik çeşitlilik gerekirse bi konjugasyon işlem tamam Eşeyli üreme her yönden başa bela Aslında postu neden 70-80 yıl ömür 700-800 yıl değil gibi de düşünebiliriz! Bence de genetik mühendisliği ile birlikte 150ye uzasa fena olmaz. Düşünsenize Einstein 150 yaşına kadar yaşasaydı fizik şimdi nerede olurdu. Biz değil ama çocuklarımız görür bunları! Tabi bunun getireceği sorunları da
Hiç bir şey sonsuz değildir hücreler yaşlanıyor ve kendini yenilmeleri imkansız olduğu zaman ölüm gerçekleşiyor bütün canlılar için bu böyle
Doğa için ölüm sizin genetik kodunuzun yok olması demek. Eğer genetik kodunuz devam ediyorsa sizin yaşamınızın herhangi bir önemi yok.
Genetik kodun varlığını sürdürmenin iki yolu var, birincisi sizin yaşamınız, ikincisi ise üremeniz. Yaşamı sürdürmek çok daha zor olduğu için uzun vadede doğa üremeyi kullanıyor genetik kodun varlığını sürdürmek için.
Burada neden sizin öldüğünüzü açıkladık. Peki ya genetik kodunuz, o da bir gün yok olacak?
Var olan her şey değişim içindedir, canlılar kısa vadede kestirilebilecek değişimlere karşı direnç gösterip varlıklarını sürdürmeye çalışan organizasyonlardır ama uzun vadede değişimler tolere edilemez hale gelir ve bu organizasyonun bozulması "ölüm" dür.
Ne garıp deği mi? Dünya Çölde bir kum tanesi gibi
başlangıç ve bitiş bu kanun değiştirilemez değil tabiki
Şuan için böyle
Öyleyse ölmeye devam
Hayatta Hazmedemedigim tek şey bu. Bir gün sevdiğim birilerinin ölecek olması... Bunu görmemek için bir an önce ölmek istiyorum.
Bencil bir düşünce. Seni sevenlerin düşeceği durumu bir düşün .
Evet bu da doğru ama o anı yaşamak istemiyorum.
Bende annemin benden önce öleceğini düşünüp ağlıyorum bazen. Yalnız değilim demekki
Eğer dalga gecmiyorsaniz aynısıyım hemde. Saatlerce hunharca ağladığım olmuştur bunun için
Şeyma Ölçe ağlamanın sızlanmanın bi faydası yok. Hayatı yaşayıp zamanı bekleyeceğiz .
Bir de ölmediğini düşünün. Dünyaya sığabilirmiyiz acaba. Bir yanda dinazor bir yanda başka bir şey ...
Güzel fikir
Entropiden ötürü.
Ölüm olmasının nedeni budur zaten sanırım. Yeni gelenlere yer acmak, nüfus düzenini sağlamak
Doğanın denge kanunları
Canlılarda ölümün olmasının nedeni, organizmaları, hücreler, dnayı vs oluşturan atom bağlarının bir son kullanma tarihinin olması. Ölümün nedenini özetlemek isteseydim sanırım böyle özetlerdim.
Toksik madde birikimi ve hücresel saat teorileri bunu açıklamaya çalışıyor
Bence insanlar ölümlü olduklarını hatırlayıp senin dediğin gibi sorular sorarak bir din inancına girmiş olabilir
Ölüm yaşamın ta kendisidir?
Ölümü tanımlamak için önce yaşamı tanımlamak lazım. Yaşamı anlamak için de yasamak nedir diye düşünmek, dolayısıyla da canlılık nedir incelemek gerekir bence.
matrix serisini izlersen sanırım yardımcı olacaktır
Evrende Bütün (organik inorganik) Maddeler, Evrendeki Kuvvetlerin etkisiyle Bozunuma uğrar, Erezyona uğrar, Çürür, Paslanır, Küflenir... Başkalaşır ve "Ölür".
Evrenin bile Sınırlı bir Ömrü var, O da bir gün Ölecek...!?
"Ölüm, yaşamım kendisi" değildir, Yaşam dediğimiz şey Organik Varlıkların bir süre aynı formda kaldığını (sandığımız) bir "kararlılık anı"na verdiğimiz Sürecin adıdır. Aslında Sperm ile Yumurta buluştuğu andan itaberen ilk bölünme, Transformasyon (Ölüm) da başlamış oluyor ve bu Transformasyon Mezara girene kadar hatta girdikden sonra da devam ediyor... Evrende her şey bir Transformasyon süreci içinde Formdan Forma geçip duruyor... Evren kendi üzerine çöküp yeniden bir olana kadar bu süreçler devam edecek... Ölüm denen bir şey yok, ne demiş Hayyam... İnsan bastığı toprağı hor görmemeli: Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili. duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç? Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli! Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama; Senden benden başka düşünen yok, arama! Vaz geç ötelerden, yorma kendini: O var sandığın şey yok mu, o yok arama! Şu testi de benim gibi biriydi; O da bir güzele vurgun, dertliydi. Kim bilir, belki boynundaki kulp da Bir sevgilinin bem beyaz eliydi.
Yalnız bu yazdiklarinizin ömer Hayyamin olup olmadığı belli değildir onu belirteyim
Insan uyur
Ölünce uyanır
Olumsuz olmak için öleceksin
Hani rüyanda uçurumun kenarından atlarken uyanırsın ya işte o atlamayı basaranlar belkide gerçekten uyanıyorlar
Entropi
bozuluyoruz çünkü yapılanman bozulmandan daha hızlı olursa ölmessin
Enerji yok olmaz fakat zırt pırt şekil değiştirir insan enerjiden oluşur bu enerji başka şekle dönüşünce ölmüş oluyor mesela güneşin enerjisi bitkiye bitkinin enerjisi ete etin enerjisi yakarsan ısı yersen hareket enerjisi böyle acayip bi durum en çok enerji kullanan organda beyinmiş bu durumda fikir de enerjinin bir başka formu
Hücre ne.. Neden olusur.. Neden ölür...
kücükten buyuge gidersen anlarsin.
Kesin bir yerde okumuşumdur ama kaynağını hatırlamadığım için anladığım kadarıyla aktarıyorum:
Evrim tarihindeki çoğu büyük adım (eşeyli üreme örneğin) türün evrimleşme kapasitesini arttıracak yöndedir. Evrimleşemeyen türler mevcut çevreye çok uyumlu olsa bile, çevre değiştiğinde ayak uyduramazlar ve uyum başarıları er soy tükenişini zorunlu kılacak kadar düşer.
Bireylerin ölümünü de popülasyonun veya türün yaşamı açısından düşünmek gerekir. Ölmeyen bireyler yerini yeni bireylere hiç bırakmaz, ölmeyen bireylerden oluşan popülasyon o çevrede ulaşabileceği maksimum nüfusa ulaştığında hayatta kalma savaşını kaybedenler hemen her zaman erişkinliğe ulaşamamış yeni bireyler olacağı için hep aynı bireylerin oluşturduğu bir popülasyon gibi kalır, çevre hafifçe değişmeye devam ederken popülasyon sabit kalır. Bir süre sonra eski ölümsüz bireylerin değişen çevreye çok uyumsuz olacağı, dolayısıyla yeni bireylerin onların yerini almaya başlayacağı düşünülebilir, ancak bu da programlanmış bir ölüme nazaran çok daha yavaş bir evrimleşme hızı anlamına gelecektir, haliyle soy tükenme riski programlanmış bir ölüm yaşayan (bir süre sonra yaşlanarak ve ölerek) canlılardan daha yüksek olacaktır.
Bu görüşün savunduğu şey şu: Programlanmış birey ölümü çoğu tür açısından popülasyon veya tür düzeyinde evrimsel olarak avantajlıdır. Ölümlülüğün avantajlı olduğu ekolojik nişlerde yaşayıp da bu özelliği geliştirmeyen veya kaybeden canlıların soyu bir süre sonra tükenir. Yani burada bir nevi bireylerin türün devamı için öldüğü iddia edilmektedir, tıpkı çok hücreli bireyin devamı için ölen hücreleri, veya hücrenin yaşaması için sayısının azaltılmasını sorun etmeyen mitokondriler gibi.
Bu görüşü doğru kabul edersek, evet ölüm yaşamın gayet işlevsel bir parçası. Nasıl ki deri hücrelerimizin ölüp bir ölü koruyucu tabaka oluşturması, veya karaciğer hücrelerimizin ölüp yerini yeni karaciğer hücrelerine bırakması bizim hayatta kalmamızın bir parçasıyla, bizlerin bireyler olarak ölüp yerlerimizi yeni kuşaklara bırakmamız da türümüzün hayatta kalmasının bir parçası.
Bir diğer görüş de, doğada canlıların zaten çok nadiren yaşlanıp ölebildiklerini veya üreme çağını çoktan kapatmış olduklarını, dolayısıyla o yaşlardaki fizyolojiyi belirleyen genlerin üreme başarısını pek fazla etkilemediklerini ve oldukça düşük bir doğal seçilim baskısı altında olduklarını, haliyle de rastgele mutasyonların zararlı olanlarının elenemediğini ve yaşlılık hastalıklarını vs taşıdığımızı söylemektedir.
Yani bu görüş de, yaşlanmanın yaşlılık hastalıklarının ve ölümün bir anlamda genetik sürüklenme sayesinde kalıtılan mutasyonların birikimi sonucu olduğunu iddia etmektedir. Yaşlılık hastalıkları veya kimi yaşlanma belirtileri için makul bulsam da ölüm için diğer görüş daha makul geliyor bana. Bildiğim kadarıyla ölümlülük (yani programlı birey ölümü, yaşamın aşağı yukarı belli bir süre ile kısıtlanmış olması) canlı soylarında bir noktada ortaya çıkıyor ve devam eden soylarda genellikle korunuyor gibi görünüyor evrim ağacı üzerinde de. Bu son dediğimi tamamen ben de uyduruyor olabilirim, itibar etmeyiniz.
Nasıl kimsenin fikri yok ya?
cennet varya. Ruh cennete beden toprağa emanetmiş.
ali bey cennet ve cehennemde hem beden hemde ruhen olmuş olucaz
Yaşlanma göstermeyen birçok çok hücreli komplex canlı var. Bunların ölmelerinin tek sebebi predatörler, travmalar veya besin yetersizliği. Sanırım hollandadaydı bir hydra( deniz anası türü) bireyi 80 yıldır hayatta. Doğada sadece birkaç ay yaşıyolarken labda uygun ortamda 80 yıl yaşamayı başarmış ve üstelik fizyolojik fonksiyonlarda hiçbir aksama yok.
insan bir yalan girdabının içinde doğar yaşar ve ölür.... Topraktan geldik toprağa gideceğiz. Durum bukadar basitken kendi kendimizi bir çıkmaz sokağa hapsetmişiz dönüp duruyoruz......önümüzde yaklaşık olarak 70 yıllık bir süreç var mutlu yaşayın.. Gerisi tefarruat...
Ölüm diye birşey yok. Maddenin sirkülasyonu diyebiliriz. Kaybolan tek şey bilinç o da bugün için. Gelecekte o da korunabilecek.
bilinç gelecekte korunabilecek mi o tartışılır ama.. Bizimkinin şuan korunamayacağı kesin.
Eşeyli üreme yüzünden
Aslında geçenlerde bir kitapta okumuştum. Bakteriler bölünür, eşeysiz üremede ölüm yoktur diyordu. Eşeyli üreme için ölümsüzlüğü feda ettik gibi ilginç bir cümle ile devam ettiriyordu. Kitabı hatırlayamadım şimdi İlginç bir yaklaşımdı bu cümleler..
belgin Aynen öyle hocam mitoz zamanlarında be güzel minnoş minnoş bölünüp soyu devam ettiyorduk Çok genetik çeşitlilik gerekirse bi konjugasyon işlem tamam Eşeyli üreme her yönden başa bela Aslında postu neden 70-80 yıl ömür 700-800 yıl değil gibi de düşünebiliriz! Bence de genetik mühendisliği ile birlikte 150ye uzasa fena olmaz. Düşünsenize Einstein 150 yaşına kadar yaşasaydı fizik şimdi nerede olurdu. Biz değil ama çocuklarımız görür bunları! Tabi bunun getireceği sorunları da