beyindeki fikirler nereden gelir? Sıfırdan fikir üretmek nasıl mümkün olabiliyor? Bir bilgisayar mesela, sadece yazılımına yüklenen kadar bilgiyi dışarı sunabilir. Oysa, insan; sıfırdan bir fikir üretebiliyor...
"düşünce" düşmekten gelirmiş.... Aali, yüksek boyutlardan; biz aşağıdakilerin zihnine düşen "ilm-i ilahi"nin kırıntıları; bizde fikir olarak tezahür edermiş....... Emmeeee; bu açıklama yine de mekanizmayı açıklamıyor.....
ciddi ciddi düşünmek lazım.... beyinde bir fikir ilk defa nerede ortaya çıkıyor? beynine eeg bağlasak birinin ve sıfırdan bir fikir üret desek, ilk hangi hücreler aktif olurdu? Ve o hücrelerdeki elektirik nereden kaynaklanırdı?...
Bunların deneyleri var ilk olarak hipofiz bezi harekete geçiyor hatta tek bir hücre var. O ilk sinyali oluşturan.. O hücrede ilk değişiklik mitekondri de yaşanıyor. İçinde ki mitekondrial dna ile alakası var mı acaba? Bütün insanların mitekondrial dna si aynıdır. Çünkü bu materyal sadece anneden geçer (buarada bu tek bir anneden türediğimizi ispat ediyor, buna Havva ana hipotezi deniyor)
Şimdi burada ruh nasıl bağlantı kuruyor acaba diye soruyorsak bunun biyolojik boyutu biliniyor hipofiz bezinde bir hücrede değişikliğe neden oluyor ruh ve o ilham Dediğimiz şey sayesinde sıfırdan yeni şeyler tasarlayabiliyor.. Tabi tek bir sinyal ile sınırsız sayıda tasarım nasıl oluşuyor.. Burada ruh nasıl tesir ediyor ona bakmak gerek.. Bunu bize açıklayan kuantum aslında. Nasıl ki gözlemci(ruh) kuantum olasılık dalgasını çökerterek maddeye tesir ediyorsa, ruh da bu tesir gücü ile beyinde hipofiz tarafindan oluşturulan o ilk sinyali kuantuma göre belirli ihtimaller dahilinde tamamen rastgele olması gerekirken yönlendiriyor, her zaman olduğu gibi kuantum dalga fonksiyonunu değiştiriyor.. Ruhun maddeye müdahalesi böyle diyebiliriz peki ama ruh ile bağlantıda ki maddi dünyanın yani olan olayların ruh tarafından algılanması nasıl? Bence ruh kendisi görüyor.. beyinden sinyal almasına gerek yok. Ama sinyal ile de görüyor olabilir.. İki seçenek de geçerlidir... Bu astral seyehat veya rüya gibi konuları açıklayabiliyor ama ruhun nasıl olduğunu tam olarak bilemediğimiz için nasıl görüyor nasıl hissediyor bilemiyoruz ..
beyindeki sinyallerin, mekanik-parçasal değil; hologramik ve bütünsel olduğunu; tek tek sinyallerin veya aktif olan hücrelerin bir anlamı olmamasına rağmen; bütünde bunların farklı bir "gerçeklik" oluşturduğunu; bu sebeple klasik beyin incelemelerinin sonuç vermeyeceğini... beynin, holografik çalıştığını..... çok boyutlu bir dalga misal yani, toplamda farklı bir dalga bütünlüğü oluşturduğunu.... VE bunun yeni tespit edilen bir "beyin üstü enerji topaklanması" gibi tarif edilen bir enerji bölgesine bu dalgayı yüklediği, yönlendirdiği..... Tüm bunlar bahisler içinde idi..
bilimsel verilere göre; beynin üstünde bir "kuantum enerji alanı" gibi duran, ikinci bir beyin daha var. Bu ikinci beyin, organik beyindeki parçalı sinyalleri bütünleştiriyor ve organize ediyor. Mesela, bir limon suyunu sıkıp içtiğimizi düşünelim. Renk bölgesi (sarı), tat bölgesi (ekşi) ve dokunu bölgesi (pütürlü limon kabuğu), birbirinden bağımsız bölgeler gibi çalışacaklar... Normalde bunlar "dağınık işlevler" diye adlandırılıyor. VE bu dağınık, farklı sinyallerin nasıl olup da bütünde bir "limon suyu sıkıp içme" halini yaşattığı bilinmiyor... Ve ayrıca bu ayrı çalışan sinyalleri organize eden beynin üstünde ikinci bir beyin daha gerekiyor... İşte böyle bir enerji bölgesi bulundu... beynin üstünde, organik olmayan adeta bir "kuantumik beyin" gibi bir yapıdan bahsediliyor artık.
İnsan beyni, "bütünsel kuantum dalgalar" üreten, yani parçaların anlamlı olmayıp bütünde bir "bütünsel realite" oluşturduğu, hologramik bir "evren algılayıcı" ve de "realize edici"; ve bir de bu realize edip tek bir bütün haline getirdiği şeyi "yayıcı"... Dalgasal biçimde diğer beyinlere yayarak onları da etkileyici..
Evren sadece bu "kuantum dönüştürücü"ye "süperpoze dalgalar" şeklinde bütün evrenin bilgisini sunan bir "okyanus". İnsan ise, beyni kadarı ile bu superpoze dalgaların bir kısmını alıp, kendi yeni mini süperpozesini oluşturan bir mikro kuantumik cihaz...
bu düşünce, yeni gelişen bir trend ve de bilimsel temelleri var... Ancak, henüz bilimsel anlamda altyapıya kavuşturulduğunu sanmıyorum, takip edemedim; bu konuda bilimsel kaynak az galiba...
ilginç bir şey de: Aynı kelimeyi tekrar ederken, belli bir sayıdan sonra; bildiğimiz biyolojik beynin devre dışı kalıp; bu üst beynin direkt aktif hale geldiğinin bulunması.... Bu da tasavvuftaki "zikir" çalışmalarının önemine dair bir ispat diye düşünülüyor... Allah'ın isimlerini sohbet tarzı anmak; biyolojik beyindeki elektirik akışı oluştururken; tekrarlı biçimde zikir şeklinde isimleri anmak; üst beyinde bir oluşum sağlıyor.... Bunun sonuçları da öncekinden çok farklı oluyor... beyin belli bir öznel frekans-dalga alanında gelişim sağlıyor.... Sürekli zikir ile, bu frekans acaba hangi kilitlerin anahtarı olup, hangi kapıları bize açıyor bilinmez.....
Kolektif bilinc alti diye bisey var. Herkeste ortak olan dusunce mekanizmasi... Hucresel hafiza diye bisey var. Hersey beyinde olup bitmiyor. Kuranda ne yaziyor. O gun geldiginde insanlarin dilleri susarda elleri ayaklari konusur. Gunahlarini anlatir. Der. Birde tabi genlerimiz yoluyla onceki nesillerin bilgilerini de kopyaliyoruz....
Bebekler uzerine yapilmis cok hos bir deney var belki bir programlama yada bir sinav baslangici gibi de dusunulebilir bu konuyuda konusmak isterim aslinda bir liste hazirlasam iyi olacak insallah en kisa zamanda gorusebiliriz
"düşünce" düşmekten gelirmiş.... Aali, yüksek boyutlardan; biz aşağıdakilerin zihnine düşen "ilm-i ilahi"nin kırıntıları; bizde fikir olarak tezahür edermiş....... Emmeeee; bu açıklama yine de mekanizmayı açıklamıyor.....
Bu söylediklerini kim söylemiş. Delili, kanıtı var mı???
Güzel soru ilmin yarısıdır. Bence ahmet hoca bu ilmin diğer yarısında sahip cevabı da biliyor gibi ama şuan bizi tartıyor bakalım neler çıkacak diye
. ne tartması;? estağfirullahhh.... sizi dürtükleyip, bi şeyler söyletmeye ve fikirlerinizden istifade etmeye çalışıyorumdur anca.....
Ağacı silkeliyorum diyorsun yani ne düşerse bahtına
aynen. Bu kişilerin yazıları ile kaç defa "aydınlanma" yaşamışımdır kim bilir? ....
1 defa mı
Neyse geyik bir yana harbiden güzel soru ..
ciddi ciddi düşünmek lazım.... beyinde bir fikir ilk defa nerede ortaya çıkıyor? beynine eeg bağlasak birinin ve sıfırdan bir fikir üret desek, ilk hangi hücreler aktif olurdu? Ve o hücrelerdeki elektirik nereden kaynaklanırdı?...
Bunların deneyleri var ilk olarak hipofiz bezi harekete geçiyor hatta tek bir hücre var. O ilk sinyali oluşturan.. O hücrede ilk değişiklik mitekondri de yaşanıyor. İçinde ki mitekondrial dna ile alakası var mı acaba? Bütün insanların mitekondrial dna si aynıdır. Çünkü bu materyal sadece anneden geçer (buarada bu tek bir anneden türediğimizi ispat ediyor, buna Havva ana hipotezi deniyor)
Şimdi burada ruh nasıl bağlantı kuruyor acaba diye soruyorsak bunun biyolojik boyutu biliniyor hipofiz bezinde bir hücrede değişikliğe neden oluyor ruh ve o ilham Dediğimiz şey sayesinde sıfırdan yeni şeyler tasarlayabiliyor.. Tabi tek bir sinyal ile sınırsız sayıda tasarım nasıl oluşuyor.. Burada ruh nasıl tesir ediyor ona bakmak gerek.. Bunu bize açıklayan kuantum aslında. Nasıl ki gözlemci(ruh) kuantum olasılık dalgasını çökerterek maddeye tesir ediyorsa, ruh da bu tesir gücü ile beyinde hipofiz tarafindan oluşturulan o ilk sinyali kuantuma göre belirli ihtimaller dahilinde tamamen rastgele olması gerekirken yönlendiriyor, her zaman olduğu gibi kuantum dalga fonksiyonunu değiştiriyor.. Ruhun maddeye müdahalesi böyle diyebiliriz peki ama ruh ile bağlantıda ki maddi dünyanın yani olan olayların ruh tarafından algılanması nasıl? Bence ruh kendisi görüyor.. beyinden sinyal almasına gerek yok. Ama sinyal ile de görüyor olabilir.. İki seçenek de geçerlidir... Bu astral seyehat veya rüya gibi konuları açıklayabiliyor ama ruhun nasıl olduğunu tam olarak bilemediğimiz için nasıl görüyor nasıl hissediyor bilemiyoruz ..
beyindeki sinyallerin, mekanik-parçasal değil; hologramik ve bütünsel olduğunu; tek tek sinyallerin veya aktif olan hücrelerin bir anlamı olmamasına rağmen; bütünde bunların farklı bir "gerçeklik" oluşturduğunu; bu sebeple klasik beyin incelemelerinin sonuç vermeyeceğini... beynin, holografik çalıştığını..... çok boyutlu bir dalga misal yani, toplamda farklı bir dalga bütünlüğü oluşturduğunu.... VE bunun yeni tespit edilen bir "beyin üstü enerji topaklanması" gibi tarif edilen bir enerji bölgesine bu dalgayı yüklediği, yönlendirdiği..... Tüm bunlar bahisler içinde idi..
Yani böyle düşünülürse; "sinyal ilk nerede ortaya çıktı" çok anlamlı olmuyor, toplamda tüm dalgaların süperpozesini bulmak gerekiyor....
Yani evet
bilimsel verilere göre; beynin üstünde bir "kuantum enerji alanı" gibi duran, ikinci bir beyin daha var. Bu ikinci beyin, organik beyindeki parçalı sinyalleri bütünleştiriyor ve organize ediyor. Mesela, bir limon suyunu sıkıp içtiğimizi düşünelim. Renk bölgesi (sarı), tat bölgesi (ekşi) ve dokunu bölgesi (pütürlü limon kabuğu), birbirinden bağımsız bölgeler gibi çalışacaklar... Normalde bunlar "dağınık işlevler" diye adlandırılıyor. VE bu dağınık, farklı sinyallerin nasıl olup da bütünde bir "limon suyu sıkıp içme" halini yaşattığı bilinmiyor... Ve ayrıca bu ayrı çalışan sinyalleri organize eden beynin üstünde ikinci bir beyin daha gerekiyor... İşte böyle bir enerji bölgesi bulundu... beynin üstünde, organik olmayan adeta bir "kuantumik beyin" gibi bir yapıdan bahsediliyor artık.
İnsan beyni, "bütünsel kuantum dalgalar" üreten, yani parçaların anlamlı olmayıp bütünde bir "bütünsel realite" oluşturduğu, hologramik bir "evren algılayıcı" ve de "realize edici"; ve bir de bu realize edip tek bir bütün haline getirdiği şeyi "yayıcı"... Dalgasal biçimde diğer beyinlere yayarak onları da etkileyici..
Evren sadece bu "kuantum dönüştürücü"ye "süperpoze dalgalar" şeklinde bütün evrenin bilgisini sunan bir "okyanus". İnsan ise, beyni kadarı ile bu superpoze dalgaların bir kısmını alıp, kendi yeni mini süperpozesini oluşturan bir mikro kuantumik cihaz...
bu düşünce, yeni gelişen bir trend ve de bilimsel temelleri var... Ancak, henüz bilimsel anlamda altyapıya kavuşturulduğunu sanmıyorum, takip edemedim; bu konuda bilimsel kaynak az galiba...
ilginç bir şey de: Aynı kelimeyi tekrar ederken, belli bir sayıdan sonra; bildiğimiz biyolojik beynin devre dışı kalıp; bu üst beynin direkt aktif hale geldiğinin bulunması.... Bu da tasavvuftaki "zikir" çalışmalarının önemine dair bir ispat diye düşünülüyor... Allah'ın isimlerini sohbet tarzı anmak; biyolojik beyindeki elektirik akışı oluştururken; tekrarlı biçimde zikir şeklinde isimleri anmak; üst beyinde bir oluşum sağlıyor.... Bunun sonuçları da öncekinden çok farklı oluyor... beyin belli bir öznel frekans-dalga alanında gelişim sağlıyor.... Sürekli zikir ile, bu frekans acaba hangi kilitlerin anahtarı olup, hangi kapıları bize açıyor bilinmez.....
Sadece gozlerimiz islenmek uzere beyne bir saat icinde 80gb bilgi gondermektedir
yüzde yüzü bilinmeyen birşeyin yüzde kaçına sahip olduğumuzu bilemeyiz
Kolektif bilinc alti diye bisey var. Herkeste ortak olan dusunce mekanizmasi... Hucresel hafiza diye bisey var. Hersey beyinde olup bitmiyor. Kuranda ne yaziyor. O gun geldiginde insanlarin dilleri susarda elleri ayaklari konusur. Gunahlarini anlatir. Der. Birde tabi genlerimiz yoluyla onceki nesillerin bilgilerini de kopyaliyoruz....
Genlere nesillerin öğrendiği bilgiler geçmez ki böyle bir şey yok. Ne demek istediniz bu konuda. Kalıtsal bilgi mi bahsettiğiniz
Bebekler uzerine yapilmis cok hos bir deney var belki bir programlama yada bir sinav baslangici gibi de dusunulebilir bu konuyuda konusmak isterim aslinda bir liste hazirlasam iyi olacak insallah en kisa zamanda gorusebiliriz
Evet yanlis bi ifade oldu. Sizin ki daha dogru .
Atomların çarpışmasında
Atomlar aslında birbirine asla dokunmazlar. Velev ki zorladık ve başardık, çarpışırlarsa el bombası gibi patlar ve bizi öldürürler