İnsana rağmen daha iyi bir dünya kurmak mümkün müdür?

Daha iyi bir dünya mümkün müdür? Koskoca gezegenin kimyasını bile bozan “kan dökücü ve fesat çıkarıcı” insana rağmen.. Bir birini incitmeden yasayan ınsanlar toplulugu olamaz mı? Yoksa bu sadece rüya mıdır?
Rüyalar da görülmek için. Tabir edilmek ve gerçekleşmek için değil mi?
Bir ruya alemının içindeyim.. İncinmeden incitmeden bir arada yaşamanın sırrına ermiş bir dervişin peşındeyım.. O mu benım ruyam ben mı onun ruyasındayım bılmeden.. Sadece gölgelerin yaşadığı bir yerde, dünyada ruya olup dile gelmek bu belki de..
Bir incinmişlik psıkolojısı benımkısı aslında.. Kahve kokulu yagmurlu bır gunde dalınca dunyanın ahvalıne, gönlüme dusen cumlelerin ne kadarını verebılecegım bu kagıda bılmem ama kağıdın üzerine düşmeden donuveren damlacıklara dönmeden içim, Sözün ihanetine uğramadan, üzerinden sözcük geçmeden, söylemenin üzerine bir sözcük değmeden.. Umut edıyorum kı yazabılecegim..
Suleyman peygamberin asasında görünür dünyanın sırrı. Güve yemiş asasına dayanan ölü insanların ruyasdır bu dunya .. ... Gerçek yok gölge var. Asıl var suret var. Nakış var Nakkaş var.. Eceli bir saniye bile ertelenememiş nice kavimler, ses olup, rüzgâr olup gelen ölümler var... Kendıni desen zanneden ama Nakkaşın nakışından ibaret sözüm ona muazzam saltanatlar var. Oysa biraz bakınca dunyanın ahvalıne anlarsın buraya yabancı oldugunu.. Ademden bu yana nereye kök salınsa bır yabancılık tasındıgını, Mülkün Gerçek Sahibi bu kadar zahirken, toprak üzerinde kimsenin kimseye öncelik hakkı bulunmadığını...
Ey can dedi derviş.. ‘’Her şey senin için yaratıldı ama dikkat et sen her şey değilsin. Emrine verildi beilki hersey ama efendi degılsın.. Ondan geldın unutma ama O değilsin.. Her ne var ki sen de, ödünçtür, senin sanma, sahip değil misafirsin. Sabit değil iğretisin…
Yeterli sayıyorsun ya hani kendini kendine.. Muhtaçsın, ihtiyaçsız değilsin.
Topraktan geldıgını unutup topraktan geleni horlama... Dünyadan, yerine koyduğundan fazlasını alma. Onun dengesini bozma. Uyumuna musallat olma. Gülün rengiyle, sütün tavıyla oynama. Karıncanın yolunu kapama, kırlangıcın yuvasını bozma, yılanın dişini kanatma. Göz kulak ol emanete. Bozma kıvamını aldığın gibi iade et. Hava-toprak-ateş-su da insandan alacaklı. Ankebut un Neml ın dağın taşın ve yaralı kedinin, incirin ve zeytının de insan üzerinde hakkı, vardır.. Unutma.
Aşk diyorsun. Bu nasıl aşktır ki iki yanın bir araya gelip de bütününle hakkını gelmiş ve geçmiş herkese helal etmiyorsun? Bu nasıl aşktır ki incinmişlik guduyorsun, her şeyi affetmiyorsun? Senın incinmek ne haddıne.. Aşık kendisini yakacak cehennem ateşinin önünde önce bir süre ısınır, affa değer olanı zaten herkes affeder. Asıl af, affa lâyık olmayanı da affetmektir bilmiyor musun ?
‘’Gökyüzündeki yıldızlar bir yere gitmezler. Gündüz de yerindedirler. Ama onları görebilmemiz için gecenin bastırması, göklerin kararması gerekir. Herseyın bır hıkmeti var bunu ıdrak etmek ıcın yasanmışılkların çogalması gerektır .’
Bütün ırmakların yönü işte şimdi değişiyor. Çünkü bu cümle, gayrimümkün zannettiklerimin mümkünler faslında durduğunu ilk kez gösteriyor bana... Oyle ya dalını kırandan kokusunu esırgermı hiç çiçekler ...
AR-AF Rabbim, melek değilim.. Affet diyorsam hala seninim.. Allahım ben şu emanet ruhla, şu toprak bedene nasıl sığayım? Şu yolda taş olsaydım üzerime bassalar sarsılmaz kıpırdamazdım. Toprak olsam egerdım boynumu.. Şaşmaz sapmazdım..
Ama affet, insanım..

com-z85u1yb3z5blh4arvgm4.jpg
M
0 kişi takip ediyor.
Misafir olarak yayınla
23
23 CEVAP

Yazı beni derinden etkiledi biraz başımı iki elimin arasına alıp dusunecem.

S