Vücudumuzu yöneten kalp mi yoksa beyin mi?

Bilimin yeni dillendirmeye başladığı kavramlardan birisi olan “field” kavramı. Yani: Alan. Uzay boş değil, bir alan. Bizler ise bu alanda bulunan şeyler değiliz, bizler de alanız.

Alan ise, “bilgi”nin saklı olduğu şey. Kimi bilim adamına görme alan= tanrının zihni.

Buradaki bilgi kendi kendini bazı varsayımsal sınırlamalar altında inceliyor gibi. Ama şimdilik biz, alandaki bilgi bazı yollarla açığa çıkıyor diyelim.

Tıpkı karadeliğin ışık dahil her şeyi yutması gibi. Madde dediğimiz şeyden itibaren taa canlılığa ve insana kadar şeylerde ise, bir açığa çıkış mevcut. Alanda saklı bilgi, bu açığa çıkışlarla, kendini tezahür ettiriyor.

Şimdilik kesin bilimsel doneler elde edilmiş değilse de, ciddi bulgular, yaklaşımlarla hızla bir kanıta veya modele doğru ilerlemekteyiz.

Mesela keşfedilen şeylerden birisi: Kalbin fonksiyonu.

Son yüzyılda “meğer kalp basit bir pompa imiş. Aslolan beyinmiş” denilmeye başlanınca kalbin gidişi suskun olmuştu. Ancak görünen o ki dönüşü epey muhteşem olacak.

Kalp, bir tür ses dalgası tarzı dalgalarla; beden denilen yoğunlaşmış enerjiyi bütünleştiren merkezdir.

 

Hücrelerden veya organlardan oluşuyoruz. Ama biz hücreler toplamından daha öte bir şeyiz. Tüm hücreleri bir arada tutan bir şeyler var.

Bu bir arada tutuştan kastımızın mekanik bir “biraradalık” olduğunu anlayan varsa, halen daha “Newton evreninde” düşünüyor, bahsettiğimiz olayları hiç anlamıyor demektir.

Bedeninizdeki hücreler 6 ayda bir neredeyse tamamen değişmişken. Eskileri ölüp gitmiş ve yenileri gelmişken. Siz hep aynı kişisiniz.

Yıllar geçse de, bütün bedeniniz ve hücreleriniz defalarca değişmiş olsa da, siz aynı kişisiniz. Peki sizi siz yapan şey nedir?

Bilim adamları hormonları, enzimleri, organları, hücreleri… Tek tek ele aldıklarında mucizevi iç içe sistemler görürler. Ancak bundan daha akıl almaz olanı; tüm bunların beden bütünlüğünde nasıl olup da organize oldukları. Uyumlu çalıştıklarıdır.

Mesela tek bir hücreden çoğalarak bir bebek bedeni oluşur. İlk hücre aynıdır.

Ama ileride hücrelerin kimisi el ayak hücresi, kimisi kalp, kimisi sinir hücresi olacak şekilde. Bedenin bütünlüğünde kendi yerini tamamlar.

Bunu nasıl bu kadar organize bir şekilde yaptıkları, birbirlerinden haberdar olmayan hücrelerin sanki bir orkestra şefinden komut alıyormuş gibi nasıl uyumlu davrandıkları bir muammadır.

Kısa kesiyorum. Kalbe gelelim.

İnsanın bütünlüğünün kaynağı; “field” yani “alan”dır. Boş uzay sandığımız şey bir alandır.

Burada o insanın “bilgi”si mevcuttur.

Bu bilginin bedeni organize eden dalgalarının kaynağı ise kalptir.

Kalp bu field ile bağlantısı olan, karadeliğin zıttı bir akdelik gibi davranan. Ve bizim evrenimize bilgiyi püskürten ak-noktadır.

Bu noktadan fışkıran bilgi, bizim evrenimizde nasıl tezahür eder? Cevap: Mekanik dalgalar.

Ses dalgası bir mekanik dalgadır. Titreşimlerin çoğu mekanik dalgalardır.

Eldeki bulgulara bakıldığında, kalbin kanı pompalarken; basınç dalgaları yolu ile ve kan aracılığı ile bütün hücrelere tek tek “bilgi”yi ulaştırdığı düşünülmektedir.

Yani, bedensel bütünlüğü organize eden orkestra şefi; kalptir.

Kalp, field’dan aldığı bilgiyi, mekanik dalga yoluyla bütün bedene ulaştırır.

Bu dalgalar da bedeni organize ederek, parçaların toplamından daha büyük ve tek bir bütünlük haline gelmesini sağlar.

Hangi hücrenin ne yapacağına, “bütünlük” içindeki yerinin ne olacağına karar veren. Daha doğrusu field’daki bilgi doğrultusunda yöneticilik yapan organdır.

Kuranda, “Allah bir anda yaratır” demek yerine “ol der ve olur” denilerek, “olma” öncesinde bir “ol denilmesi” aşamasına işaret etmesi.

Ses yoluyla helak edilen kasabalardan bahsetmesi… Bize, “maddeye mekanik dalga yolu ile biçim verme” konusunu anımsatmaktadır.

Field’daki bilgi, evrenimizde mekanik dalgaya dönüşerek, maddeyi biçimlendirmektedir.

Gelin ses yolu ile helakı bu şekilde inceleyelim:

Nasıl ki kalp yolu ile açığa çıkan-fışkıran bilgi canlılığı sağlıyordu. Ne zaman ki kalp ile field arasında bağlantı koparsa, artık o insan “ölü” oluyordur. Yani artık o beden tek ve bütün bir kişi değil, bir et, yağ yığını haline geliyordur.

Tıpkı bunun gibi, kalpten akan canlılık dalgaları yerine, canlılığı bitirecek ölüm dalgalarının yayıldığını düşünün.

Belki kulakla duyulan bir ses dalgası bile değil. Ancak canlılığı oluşturan-biçim veren mekanik dalgalar gibi ama tersi yönde. Bütünlüğü dağıtan, hücrelerde organizeyi bozan veya onları ölüme organize eden dalgalar yayıldığını düşünün.

Bu dalganın ulaştığı tüm canlılar veya frekansı özel ayarlanmış ise sadece insanlar. Bir anda serilip gidivereceklerdir.

Kalbin sadece kan aracılığı ile maddi bedene mekanik dalga yayması değil. Elektromanyetik dalga benzeri farklı dalgalar da yaydığı. Ve hatta enerji bedeni oluşturduğu da ciddiyetle düşünülmekte.

Kalp; zihin-duygu-güdü-sevgi-güç gibi şeylerin hep ortasındadır. Merkezindedir.

Kalp ne zihindir ne duygu. Ama hepsidir de aynı zamanda. Bu sebeple, insan denildi mi kalp anlaşılmaktadır

“Ben” dediğimiz şeyin derinliği, kalpte aranmalıdır der bilge kişiler.

“Akleden kalp, düşünen kalp, kör olmuş kalp” gibi kalbe atıf yapılan şeylerde işaret edilen durumlar acaba nelerdir?

Gönül, kalp, yürek, sadır gibi şeyler de kalp denilen şeyin farklı halleridir. Bizim biyolojik organ olan kalp, asıl kalbin maddesel boyutta tezahür etmiş şeklidir. Organ olan kalp, asıl kalbe dair bir alt görünümdür.

A
0 kişi takip ediyor.
Misafir olarak yayınla
16
16 CEVAP

Konu harika!

T