Arrival filmini izledim, yorumlayayım:
1) Abi sıkıldım, Fransız sanat filmi izler gibi hissettim kendimi. Filmi durdurmadan balkona sigara içmeye çıktım, arada gidip çay falan aldım, tuvalete gidip döndüm. Bu aralarda izlemediğim halde filmde hiçbir şeyi kaçırmadığımı farkettim.
2) Gelen uzaylılar klasik Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz gibi yine gerzek. Gelirken arayıp sormak yok, iki mesaj gönderip ön bilgi vermek yok. Pat diye geldik, aha 12 taneyiz, hadi konuşun bizle. Neyse...
3) Yine Hollywood klasiği; işinde gücünde bir bilim insanı durduk yere uzman olarak ABD devleti tarafından göreve çağırılır ve tabii ki Dünya'yı kurtarır.
4) Gelen bilim insanının acıklı yahut duygusal bir öyküsü vardır hep. Aha bu filmde de aynısı vardı.
5) Film yarıda kesildi pat diye. Zaten bi halt anlamamıştım, bitince de ne olduğunu anlamadım. Dedim ya, Fransız sanat filmi gibi "derin" anlamların keşfini izleyiciye bırakmışlar.
6) Filmden sonra moda girmek için bi şişe şarap açtım, kadehimi doldurdum ve keşfetmem gereken derin anlamları düşündüm. Bişey bulacam derken baktım şişe bitmiş, kafam bi dünya olmuş. Yatıp uyudum mecbur.
7) Bu kadar söyleyeceklerim
Neil Shubin in belgesellerine veya yayınlarına bak tiktaalik i de keşfeden kişi kendileri. İnternette içimizdeki balık içimizdeki sürüngen içimizdeki maymun şeklinde seri bir türkçe belgesel de var onda da bu değişimin bahsi geçiyordu diye anımsıyorum. O belirttiğin görüş uzun zaman boyunca öyle olduğu düşünülse de son yıllarda elde edilen bulgular rift vadisi çöktü ormanlar gitti maymun ağaçtan indi beyin dik yürümekten de gelişti iddiasını geçersiz kıldı. (bu arada zavallı bayan Lucy de pek öyle düzgün dik yürüyemezmiş ve yanlışlıkla ağaçtan düşüp ölmüş)