BİR DAVRANIŞIN KÜLTÜREL OLUP OLMADIĞINI NASIL ANLAYABİLiRİZ?
Antik Yunanlıların kültüründe Sokrates ve Platon’un da ortak olduğu bir şey: Yani 40 yaşına gelmiş olgun bir erkekle henüz 10 yaşında olan, tek bir sakal teli bile çıkmamış bir çocuk arasındaki aşk, erotizm, seks ve ömür boyu süren dostluk ilişkidir. Dostluk ve çocuğun eğitimi ömür boyu sürer. Fakat seks ilişkisi çocukta tek bir sakal teli çıktığında sona erer.
Çocuğun ömür boyu eğitimine adanmış dostluk dolu bir erotik ilişkiydi. ( Michel Foucault)
Biz bu kültüre göre yetişse idik bize de bunlar normal gelecekti.
Biz bugünkü değerlere göre yetiştiğimiz için bunu anormal görüyoruz.
Kültürün zaman içinde aşama aşama değişmesiyle, belki 25. Yüzyılda antik yunan davranışları tekrar uygulanırsa bu o davranışın evrensel ancak bizim kültürümüze ters geldiği anlamına mı gelir?
Çocukla evlenmenin, insanları kurban etmenin, köleliğin, ölmesine seyirci kalmanın (Afrikada yapıldığı gibi) normal görüldüğü bir kültür de yetişse idik ister sürü psikolojisi yüzünden, ister kanıksamaktan olsun bu davranışları normal görecektik.
Bir davranışın insan doğasına uygun olup olmadığını nasıl anlayacağız?
yukarıdaki maddeler insan doğasına aykırı ise geçmişte nasıl oldu da uygulandı? Onlar insan değil mi idi?
Bir aslanın ceylan yemesi doğasına uygundur.
Bir insanın ortalama ağırlık kaldırma kapasitesi 25 kg ise bundan fazlasını taşıtmak insanın doğasına aykırıdır.
Bir insanın bünyesi maksimum 10 saat çalışmayı kaldırıyor ise insanı 10 saat'ten fazla çalıştırmak doğasına aykırıdır.
Ergenliğe girmeyen (genital anatomi ve fizyolojisi hazır olmayan) bir çocuk ile cinsel ilişki yırtılma, kanama ve enfeksiyon nedeniyle çocuğun ölümüne neden olabilir insanın bu nedenle doğasına aykırıdır(dikkat kültürüne/normuna/ahlakına demiyorum).
Not: Doğasına uygun kavramı doğru olmaya bilir. Anlatmak istediğim amacına uygun olması.
Doğada amaç veya sabitlemiş "doğal" davranışlar yok. Öyle olsaydı, yeni koşullara uyum sağlayarak evrim geçirmezdik. Misal, yarasalar kollarını "amaç dışı" kullanarak uçamazdı veya kuşlar aynı şeyi gösteriş ve ısı kontrolü amacıyla çıkan tüyleriyle gerçekleştiremezlerdi. Cinsellik de sadece üreme amacıyla kullanılırdı; bonobo ve insan gibi türlerde sosyal iletişim parçası haline gelmezdi. Tırmanmak ve meyve yemek için gelişen ellerimizle de robotlar eşliğinde cerrahi müdahalelerde bulunamazdık.
Pedofilinin eski zamanlarda kabul görüyor olması, daha ziyade eğitim alarak sosyal hiyerarşide yükselmekle ilgili. Benzer bir uygulama Katolik Kilisesi'nde benzer nedenlerle uzun süre devam etti. Buradan çıkarılacak genel ders, insanların koşullara göre hiyerarşilerde yükselmek için bazı bedelleri ödemeye (veya çocuklarına ödetmeye), hatta suç işlemeye hazır oldukları. Belli ki bedeli ödemek, uzunca bir süre ahlak anlayışına baskın gelmiş, çünkü eski zamanlarda eğitimli olmak, tarlada çalışmaktan kurtulmak anlamına geliyordu. Zamanla kölelik, kadınların mülk edinememesi, çocuk işçiliği gibi zorunluluktan kabul gören uygulamalar da çeşitli baskılarla terk edildi. En önemli gelişme, eşit vatandaşlık ve herkesin can güvenliğinin garanti edilmesiydi.
Şimdilerde çeşitli çevrelerde hala cinsellik, kapalı kapılar ardında, bir yükselme ve ticaret aracı olarak kullanılabiliyor. Weinstein skandalında herkesin kendini temize çıkarmak ("aa, bilmiyordum") için attığı taklalar da ortada.
Bu arada toplumlar her zaman kendilerine fayda sağlayan davranışları kural haline getirmezler. Bazen yeniliklere kapalı olurlar, bazen mülkü korumak için akraba evliliği yaparlar, fazla bireyci davranıp topluluk içi güveni yok ederler vs. Hatta beslenme, grup aidiyeti, eksik bilgiyle karar verme gibi konulardaki evrimsel adaptasyonlarımız bile başımıza bela olabiliyor. "Doğal"lık veya "amacına/doğasına uygunluk" çok işlevli bir kriter değil. Yaygın, başarılı uygulamalardan, kıtlığın yarattığı zorunluluklara uyum sağlamaktan, bolluk durumunda kuralları güncellemekten, bunun için organize olmak gibi dinamik süreçlerden bahsedilebilir.
tunç hocam öncelikle değerli yorumlarınızla ufkumu genişlettiğinizi söylemek istiyorum. Bunun için size müteşekkirim. yorumunuz çoğuna katılıyorum bir kısmına not düşme gereği duyuyorum. "Doğada AMAÇ veya sabitlemiş "doğal" davranışlar yok. Öyle olsaydı, yeni koşullara uyum sağlayarak evrim geçirmezdik. Misal, yarasalar kollarını "amaç dışı" kullanarak uçamazdı veya kuşlar aynı şeyi gösteriş ve ısı kontrolü amacıyla çıkan tüyleriyle gerçekleştiremezlerdi. Cinsellik de sadece üreme amacıyla kullanılırdı; bonobo ve insan gibi türlerde sosyal iletişim parçası haline gelmezdi. Tırmanmak ve meyve yemek için gelişen ellerimizle de robotlar eşliğinde cerrahi müdahalelerde bulunamazdık." Sabitlenmiş doğal davranışlar yok buna katılıyorum. Ancak amaç olmadığı konusunda size katılmıyorum. Örnek üzerinden sanırım kendimi daha iyi ifade edeceğim. Ağzımızın temel işlevi yemek yemek. Ellerimizin temel işlevi bir şeyleri taşımak, tutmak, tırmanmak vs. Ağzımızı temel işlevi dışında kullanabiliyoruz. Örneğin, öpüşme, gazoz açma gibi. Ağzımızı temel işlevi için olsun temel işlevinin dışında olsun bir AMAÇLA kullanırız. Bu amaç kimi zaman keyfi kimi zaman koşulların getirdiği zorlukları aşmak için koşula uygun hareket ederek gerçekleştirilir. Örneğin x nesnesini a noktasından b noktasına taşıyacağız ancak elleriimiz dolu ve bulunduğumuz koşulda ellerimizdekini de bırakamıyoruz(veya ellerimizi kaybettik) bu koşula uygun bir şekilde x nesnesini ağzımızla alır a noktasından b noktasına taşırız. Ancak ağzımızın taşıyabileceği bir sınır vardır Bu sınırı aşarsak ağzımıza zarar verir ve temel işlevinden de mahrum kalırız. ... "Doğal"lık veya "amacına/doğasına uygunluk" çok işlevli bir kriter değil. bunun için verdiğiniz örnek aksine işlevli olduğunu gösteriyor. Akraba evliliği soyun devamı açısından sorunlu olduğundan (popülasyon içi gen çeşitliliğini azaltma, zararlı genlerin baskınlaşarak etkinleşmesi vb.) canlının genlerini başarılı bir şekilde aktaramadığı için sorunludur. Eğer amacına/doğasına uygun davranılırsa zaten akraba evliliği yapılmaz. Bu cümlenizi şöyle değiştirirsek daha çok işlevli hale getirebiliriz. Salt, sabit amacına/doğasına uygunluk işlevli değildir ancak Amacına/doğasına uygunluk o şeyin amacına/doğasına zarar vermeyene kadar amacının/doğasının dışında kullanmakta doğasına/amacına uygundur. Tam ifade edemedim ama anladınız sanırım.
Ergün Sülek Amaçla işlev farklı şeyler. Amaç terimi, bilinçli bir tasarımı da çağrıştırıyor. Elbette sindirim sisteminin temel işlevinin değişmesi pek mümkün değil, ama mesela otçul canlıların uzun vadede etçil torunları olabiliyor (veya tersi). Dört ayaklı memelilere bakıp, "ön bacakların varlık amacı tırmanmaktır/yürümektir" veya "cinselliğin varlık amacı üremektir" denemeyeceğini kasdettim. O anki temel işlevi odur, ikincil kullanımları başkadır; zamanla değişebilir. Yani amaç teriminin yorumlanmasıyla ilgili bir mesele; temelde çok farklı şeyler söylemiyoruz. Ben uzun vadeli değişimleri de hesaba katıyorum. İkinci kısımda da benzer bir statik amaç/dinamik işlev ayrımı var. Üremenin "amacı", yeni ve tercihen sağlıklı nesillerin ortaya çıkmasıdır, diye düşünülebilir. Lakin, doğa bize "illa şöyle yap" demiyor, hatta "yap" bile demiyor... "kolaysa başka türlü yap" veya "yapmazsan yok olursun" şeklinde meydan da okuyor bir anlamda. Eşeyli üremek, karmaşık canlılar arasında yaygın bir yöntem; kolaysa kendini partenogenez ile klonla. Yapan canlılar var. Hatta ensest üreme ile çok saflaştırılmış ve çevresine mükemmel şekilde adapte olmuş, hastalık ve zayıflıklardan arındırılmış bir genetiğe sahip bir yabanarısı türünden bahsedildiğini hatırlıyorum (koşullar değiştiğinde muhtemelen başı belaya girecek). Canlıların uyguladığı stratejilerin hayatta kalma, sosyal istikrar gibi çeşitli seviyelerde değerleri var. Eğer bir değerler veya ahlak sistemi oluşturacaksanız, bunlardan feyz almak mümkün, ancak hem hayattaki dinamizmi hesaba katmak, hem de bir alandaki kuralları olduğu gibi diğer alana taşımamak gerekiyor (örn. Doğada acımasız rekabet var, o zaman toplum da öyle olmalı).