Einstein’in çocukken anne ve babasıyla geçen diyalogu....
-“ Okula gitmem neden gerekiyor, babacığım?”
-“ Albert, kara cahil biri olarak mı büyümek istiyorsun, yoksa?”
-“Kara cahil de ne demek?”
Salonun diğer ucunda piyanosunun başında duran annesinin kahkahası yükselir.
Baba ve oğul anneye dönerler.
-“Ah Herman’cığım, bilmiyor musun, o oyunda Albert’le başa çıkamayacağını?”
-“Doğrusunu istersen, ne demek istediğini anlayamıyorum.” dedi kocası.
-“Haydi, haydi, bilmezlikten gelme. Bilmiyorum sanki, Albert’i soru sormaktan vazgeçirmek için sorusuna soruyla yanıt vermek taktiğini. Ama görüyorsun ya, yürümüyor” dedi.
Annesinin yanına giden Albert Eski bir Macar halk şarkısını çalan annesinin müziğine daldı.
İki tuşa sert bir vuruşla çalmasını noktalayan anne, oğlunu kolları arasına aldı.
Kocasına gülümseyerek:
-“Görüyorsun ya, Albert’i soru sormaktan alıkoymanın bir yolu vardır: Benim müziğim!”
Einstein annesine dönerek,
-“Soru sormak kötü bir şey mi? Diye sordu.
Babası gülümseyerek:
-“İşte sana! Boşuna övünme, senin müziğinin de onu durduracağı yok.”
Kocasını duymazlıktan gelerek oğluna dönen anne:
-“Soru sormanın hiçbir kötü yanı yok, tatlım. Yeter ki, soruların karşındakini küçük düşürmeye ya da kırmaya yönelik olmasın!”
-“Ama ben öyle bir şey yapmıyorum, anneciğim. Bilmediğim o kadar çok şey var ki, sorarak öğrenmek istiyorum; her şeyi öğrenmek istiyorum.”
Baba gülümseyerek:
-“Peki, dediğin gibi gerçekten her şeyi öğrenmek istiyorsan yavrum, okula neden gitmen gerektiğini sorabilirsin? Okul soruların yanıtlandığı yer değil midir? Diye araya girdi.
-“ Değildir, babacığım!. Yanıtlamak şöyle dursun, soru bile sordurmuyorlar, insana. Okuldan hoşlanmıyorum. Hapishanedeymişim gibi sanki. Öğretmenler gardiyanlardan farksız; sıralar arasında gidip gelen gardiyanlar!”
Einstein’i okul döneminde başarısız yapan Alman eğitim sisteminin yapısıydı.
O çocukluğunda da dahiydi, zamanının üstünde bir çocuktu ve bu da onu anlaşılmaz yapıyordu.
Sorularının hiçbir zaman tam karşılığını bulamaması onu eğitim sisteminden soğutmuştu.
O dönem için bu eğitim sisteminin zihni tıkayan bir yönü vardı.
Öyle olmasaydı binlerce Alman Hitler gibi bir delinin arkasından gitmezdi herhalde.
Bu diyalogda dikkat edilmesi gereken en önemli kavram ise Einstein’in merakı ve sürekli sorgulaması.
Şu bir gerçek ki; merak öğrenmenin temelidir. Merakı olmayan keşfedemez. Sorgulamayan gerçeği bulamaz.
Soru sormaya başladığınızda öğrenmeye de başlayacaksınız demektir.
Soru sormaktan çekinmeyin.
Okulda, dershanede ve cevap alabileceğiniz her yerde soru sormak için tüm cesaretinizi toplayın.
Güzel bir söz her halde hepiniz biliyordur.
“Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi. Bilmez ki sorsun, bilse sorardı.”
Yani soru sormadan önce mutlaka biraz bilgi sahibi olmak için emek harcamak gerek.
Bilgiyi elde ederken çıkan pürüzler, soru sorma eylemini ardından getirecektir.
Bilgi ise merakla elde edilir.
Tabi bir de zorlama ve ezbere bilgi vardır ki; kısa bir süre sonra silinip gider.
Biz bu bilgiden bahsetmiyoruz. Bizim bahsettiğimiz kalıcı ve faydalı bilgi.
Bunun yolu da, başta merak ve sonra sorgulayıp soru sormaktır.
Einstein’in çocukken anne ve babasıyla geçen diyalogu....
-“ Okula gitmem neden gerekiyor, babacığım?”
-“ Albert, kara cahil biri olarak mı büyümek istiyorsun, yoksa?”
-“Kara cahil de ne demek?”
Salonun diğer ucunda piyanosunun başında duran annesinin kahkahası yükselir.
Baba ve oğul anneye dönerler.
-“Ah Herman’cığım, bilmiyor musun, o oyunda Albert’le başa çıkamayacağını?”
-“Doğrusunu istersen, ne demek istediğini anlayamıyorum.” dedi kocası.
-“Haydi, haydi, bilmezlikten gelme. Bilmiyorum sanki, Albert’i soru sormaktan vazgeçirmek için sorusuna soruyla yanıt vermek taktiğini. Ama görüyorsun ya, yürümüyor” dedi.
Annesinin yanına giden Albert Eski bir Macar halk şarkısını çalan annesinin müziğine daldı.
İki tuşa sert bir vuruşla çalmasını noktalayan anne, oğlunu kolları arasına aldı.
Kocasına gülümseyerek:
-“Görüyorsun ya, Albert’i soru sormaktan alıkoymanın bir yolu vardır: Benim müziğim!”
Einstein annesine dönerek,
-“Soru sormak kötü bir şey mi? Diye sordu.
Babası gülümseyerek:
-“İşte sana! Boşuna övünme, senin müziğinin de onu durduracağı yok.”
Kocasını duymazlıktan gelerek oğluna dönen anne:
-“Soru sormanın hiçbir kötü yanı yok, tatlım. Yeter ki, soruların karşındakini küçük düşürmeye ya da kırmaya yönelik olmasın!”
-“Ama ben öyle bir şey yapmıyorum, anneciğim. Bilmediğim o kadar çok şey var ki, sorarak öğrenmek istiyorum; her şeyi öğrenmek istiyorum.”
Baba gülümseyerek:
-“Peki, dediğin gibi gerçekten her şeyi öğrenmek istiyorsan yavrum, okula neden gitmen gerektiğini sorabilirsin? Okul soruların yanıtlandığı yer değil midir? Diye araya girdi.
-“ Değildir, babacığım!. Yanıtlamak şöyle dursun, soru bile sordurmuyorlar, insana. Okuldan hoşlanmıyorum. Hapishanedeymişim gibi sanki. Öğretmenler gardiyanlardan farksız; sıralar arasında gidip gelen gardiyanlar!”
Einstein’i okul döneminde başarısız yapan Alman eğitim sisteminin yapısıydı.
O çocukluğunda da dahiydi, zamanının üstünde bir çocuktu ve bu da onu anlaşılmaz yapıyordu.
Sorularının hiçbir zaman tam karşılığını bulamaması onu eğitim sisteminden soğutmuştu.
O dönem için bu eğitim sisteminin zihni tıkayan bir yönü vardı.
Öyle olmasaydı binlerce Alman Hitler gibi bir delinin arkasından gitmezdi herhalde.
Bu diyalogda dikkat edilmesi gereken en önemli kavram ise Einstein’in merakı ve sürekli sorgulaması.
Şu bir gerçek ki; merak öğrenmenin temelidir. Merakı olmayan keşfedemez. Sorgulamayan gerçeği bulamaz.
Soru sormaya başladığınızda öğrenmeye de başlayacaksınız demektir.
Soru sormaktan çekinmeyin.
Okulda, dershanede ve cevap alabileceğiniz her yerde soru sormak için tüm cesaretinizi toplayın.
Güzel bir söz her halde hepiniz biliyordur.
“Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi. Bilmez ki sorsun, bilse sorardı.”
Yani soru sormadan önce mutlaka biraz bilgi sahibi olmak için emek harcamak gerek.
Bilgiyi elde ederken çıkan pürüzler, soru sorma eylemini ardından getirecektir.
Bilgi ise merakla elde edilir.
Tabi bir de zorlama ve ezbere bilgi vardır ki; kısa bir süre sonra silinip gider.
Biz bu bilgiden bahsetmiyoruz. Bizim bahsettiğimiz kalıcı ve faydalı bilgi.
Bunun yolu da, başta merak ve sonra sorgulayıp soru sormaktır.