Evrensel ahlak yasası

Evrensel ahlak yasasının varlığı konusunda felsefi yaklaşımlara değinmek istiyorum.
Evrensel ahlak yasasının olup olmadığı üzerine bazı filozoflar varolduğunu bazı filozoflar varolmadığını iddia etmişlerdir. Kabul edenlerin bazıları ahlak yasasının varlığını subjektif temelde açıklamışlardır.
Bu düşünceyi savunanlara göre evrensel bir ahlak yasası vardır ancak bu yasa varlığını insandan, insanın özel dünyasından alır. İnsanın karşısına bir buyruk biçiminde çıkar. Dürüst ol, insanları sev, ... Gibi.
Utilitarizm (Faydacı ahlak, pragmatizmden farklı bu)J. S. MillJ. Bentham'a göre göre insan doğası gereği acıdan kaçınır, hazza yönelir, mutluluğa erişmek ister ancak kişinin mutluluğu, çevresindeki insanların mutluluğu ile ilişkilidir. Kişi mutluluğu ancak üyesi bulunduğu yarar sağlayan şeyi yapmakla bulabilir. O halde; "tek insan için değil, herkes için faydalı olan" yasa olarak kabul edilmelidir.
Entüistyonizmde (Sezgicilik)H. Bergson'a göre insan iyi ve kötüyü ancak sezgi ile kavrayabilir. İnsanın sezgisine uyarak yaptığı davranış "iyi",sezgisine uymayan davranışı "kötü"dür. Örneğin boş zamanımı müzik dinleyerek, eğlenerek geçirebileceğim gibi, yardıma ihtiyacı olan birisine yardım ederek de geçirebilirim. Ben içimden gelen sezgiye uyarak, eğlenmekten vazgeçip yardım edersem ahlaki olanı (iyi) yapmış olurum. O'na göre zekanın oluşturduğu ahlak kapalı toplum ahlakıdır, yasakçıdır. Sezgi ahlakı ise; içinde sevgi ve özgürlüğün olduğu açık toplum ahlakıdır.

Evrensel ahlak yasasının olmadığını ise hedonizm (hazcılık), pragmatizm (faydacılık), egoizm, anarşizm, ve de Nietzscheci yaklaşımlar reddetmiştir.
Hedonizmin kurucusu Aristippos'tur. O'na göre haz veren şey "iyi", haz vermeyen "kötü"dür. İnsan sadece kendi yaşadığı hazzı bilebilir. Başkalarının hazzını bilemez. Bu nedenle evrensel ahlak yasası yoktur der.
Fayda ahlakında ise bireye yarar sağlayan davranış "iyi",sağlamayan "kötü"dür. Yararlı olan kişiden kişiye değiştiği için evrensel ahlak yasası yoktur yine bu anlayışta da.
Egoist yaklaşımda, bencillik, başkalarını dikkate almadan sadece kendi çıkarını düşünme içerdiği için insanın yalnızca kendi "ben"ine uygun olanı "iyi"nin ölçütü sayar. Hobbes'a göre insanı yönlendiren "kendini sevme" ve "kendini koruma" içgüdüsüdür. Bu yaklaşıma göre de evrensel ahlak yasası yoktur.
Anarşizmde başta devlet olmak üzere tüm baskıcı kurumların ortadan kalkması gerektiği öne sürülür. Temsilcisi Max Stiner'dir. Evrensel ahlak yasasını reddeder o da yine. Tüm ahlaki değerlerin bir takım soyutlamalardan ibaret olduğunu düşünür.
J. P. Sartre'nin egzistansiyalizm (varoluşçuluk) anlayışında ise insanın kendi varoluşunu ancak özgürce davranarak gerçekleştirebileceğini düşüncesi vardır. Ancak bu özgürlük sınırsız değil, sorumlulukla belirlenmiştir. Sartre'a göre insan insanlığını kendisi yapar, değerlerini kendisi yaratır, yolunu kendisi seçer. Bu nedenle seçiminde tek başınadır ve sorumluluklar da kendisinindir.
Nietszche'ye gelirsek buna daha uzun değinmek istiyorum. O'na göre yapılması gereken; insanlığı ahlaktan kurtarmaktır. İnsan doğasına yaraşan, güçlü, korkusuz, acımasız olmaktır. Oysa tüm ahlaklar insanın güdülerini köreltir, onu pasifliğe yöneltir.
Nietzche'ye göre; toplumda iki tür insan ve bunların oluşturduğu iki tür sosyal sınıf vardır. Birincisi halk sınıfı; sürü durumundadır. Din ve ahlak kuralları bu sınıf için yeterlidir. İkincisi seçkin sınıf; seçkin sınıfa yakışan ahlak, insanın doğasına uygun olan, bireyci, bencil, acımasız ahlaktır. Amaç, "üstün insan"a ulaşmaktır. Üstün insan; sıradan, korkak, zayıflığı öğütleyen vicdan ahlakından kurtulup "iktidara doğru giden güç" ahlakına ulaşmakla oluşur. O'na göre "güç" en yüce "iyi"; yenilgi, kaybetmek, zayıflık ise kötüdür. İnsan için gerekli olan güçlü olmaktır. Ona göre gelişmek için mevcut ahlakı reddetmek gerekir. Hlak belli bir Ona göre ahlak çağın değer yargıları ve "iyidir-kötüdür" denilen şeylerin tablosudur. Bu şekilde algılanan göreli değerler tablosundan uzak durmak gerekir. "Böyle Dedi Zerdüşt"te sıradan sürünün ortalama insanı ile karşıtlık içinde gördüğü ideal insanını, üstün insanı betimler. "İyinin ve kötünün ötesinde" olan üstün insan herhangi başka bir sözle "ahlaksal dünya düzeni"ni yadsıyarak kendi değerlerini yaratır. Yani gelişmek için mevcut ahlakı reddetmek gereklidir.
Nietzsche konusuna daha detaylı değineyim, Nietzsche okunmadığı ve bilinmediği sürece çarpıtılmaya pek müsait çünkü.
Nietzsche'den devam edecek olursam bilindik bir sözüdür bu: "Ahlak sürü hayvanının içgüdüsüdür." der. Zerdüşt'te bunu ele alırken "insan"ın üstinsana ulaşma yolunda aşılması gereken bir varlık olduğunu söyler. İnsan kendi değerlerini yaratmalı ona göre. "Ahlaksal olay yoktur, olayların ahlaki yorumu vardır" sözü de yine onun ifadesi. Dünya üzerinde hiç düşünebilen bir bilinç olmasa idi ahlaktan söz edilebilir miydi, hayır, o yüzden ahlaklı (moral) ahlaksız olay (amoral) olay yoktur, onları ahlak kavramı üzerinden yorumlayabiliriz sadece. Bu kavram da değişkendir kişiye, topluma göre zamana göre. Bunun kökenine bakacak olursak Nietzsche "Ahlak'ın Soykütüğü Üstüne"de şöyle dile getirir:

com-ipb86lexrk8ee6mzjul9.jpg
A
0 kişi takip ediyor.
Misafir olarak yayınla
5
5 CEVAP

Konuyu evrensel ahlak yasasını kabul edenler ve reddedenler açısından ele almışsınız ama ahlak yasasını objektif yönden kabul edenlere değinmemişsiniz. Burada Sokrates, Platon, Spinoza, Farabi, Kant da karşımıza çıkıyor. O kısmına da ben değineyim:

Sokrates ahlaki eylemin amacını mutluluk, kaynağını bilgi kabul eder. Bilgili insanın aynı zamanda erdemli insan olduğunu düşünür. Hiçkimse bilerek kötülük yapmaz. Kötülükle bilgisizlik aynı ve bir şeylerdir onun anlayışında. "İyi" belirli bir amaca mutluluğa hizmet eder. Dolayısıyla hiçkimse isteyerek iyiden kaçmaz; ancak bilmediğinden kaçar. Kişi duruma göre davranarak ahlaklı olamaz. Durum ahlakı diye bir şey yoktur. Kişinin her zaman her yerde uyması gereken evrensel ilke ve evrensel ahlak vardır. Bunlara ancak akıl ve bilgi aracılığıyla ulaşılabilir diye değerlendirir.

Platon "gölgeler" ve "idealar" olmak üzere ikiye ayrırır. Nesnel varlıklar birer gölgedir çünkü sürekli değişmektedirler. Hiçbir kalıcılıkları bulunmamaktadır. Gerçek olan varlıklar idealardır ve her ideanın bir gölgesi bulunmaktadır. Nesnel varlıklar alanında iyi dediğimiz şeylerin aslı "iyilik" ideasıdır. Ahlaklı olmak için bu ideaya akıl yoluyla ulaşmamız gerekmektedir. Davranışlarımız, eylemlerimiz, iyi ideasına uygunsa iyi, değilse kötüdür ona göre de.

Farabi'ye gelirsek ona göre de iki türlü varlık bulunmakta. Birincisi özü, tözü bir olan, karşıtı olmayan, herhangi bir belirlenimi bulunmayan, kendi kendinin nedeni olan zorunlu varlık: Tanrı. İkincisi ise zorunlu varlığın var ettiği mümkün varlıklar. İnsan ve diğer varlıklar. İyinin ne olduğu "Zorunlu Varlık"ın sahip olduğu etkin akıl tarafından bilindiği için, "mümkün varlık", "zorunlu varlık"ın etkin aklına kendi aklıyla ulaşıp bu evrensel ilkeleri öğrenmelidir. Akıl bir eylemin iyi ya da kötü olduğuna karar verebilir. Böylece insan iyiliğe ulaşır der o da. Teistik temelden ele alır ahlakı.

Spinoza da panteist bir filozof bildiğimiz gibi. Panteizm, Tanrı ile evreni bir olarak görüyor. Tanrı evrenin özüdür. Tutkular insanı edilgin, güçsüz ve köle yapar. Ahlakın görevi düşünce ile tutkuları yenmektir. İnsanın uyacağı ahlak yasası Tanrının yasasıdır. Bu yasaya uygun olan iyi uygun olmayan kötüdür diye değerlendiriyor dolayısıyla.

Son olarak da Kant'ın meşhur ödev ahlakı: Kategorik imperatif.
Kant insan eyleminin amacının ne mutluluk ne de yarar olabileceğini söylemiştir. Ona göre insan "Teorik Akıl" ve "Pratik Akıl" olmak üzere iki ayrı akla sahiptir. Teorik akıl insanı duyusal dünyanın bilgisine ulaştıran Fenomenler aleminin bilgisini edindiğimiz aklımızdır. Öte yandan Pratik akıl ise numenler aleminin bilgisine ulaştıran aklımızdır. Kant'a göre insan pratik aklı aracılığıyla kendisine ödev edindiği bir takım ilkelere sahip olmalı ve ne pahasına olursa olsun bu ilkelere uygun davranmalıdır. Ancak o zaman ahlaklı olabilir. Örneğin: Doğru söyle. (Güç durumda kalmamak için değil, ne olursa olsun, zarar görsen de, acı çeksen de, hatta hayatına mal olacak olsa da.)
Kant'ın ödev ahlakının belli başlı ilkeleri şunlar:
1- Öyle davran ki; eylemine ölçü olarak aldığın ilkeyi herkes için geçerli bir yasa olarak isteyebilesin.
2- Öyle davran ki, eylemlerinde insan basit bir araç değil başlı başına bir amaç olarak ortaya çıksın.
3. Öyle davran ki; insan istenci kendisini bir yasa koyucu gibi hissetsin. (Yani herkes kendi kendinin yargıcı olsun.)

İşin ilginç yani objektif temelde değerlendiren kişiler kendi inançları temelinde değerlendiriyorlar, bu da ne kadar objektifse artık.

K