Önce bilgi. Sonra farkındalık. Sonra his. Sonra yaşantı.
Derin konularda ilk başta bilgiler karmaşık olur. Ancak devam ettikçe açılmaya başlar.
Ve arada patlamalar yaşanmaya başlar. Farkındalıklar oluşmaya başlar.
Veya “vay bee, meğersem burada şu anlatılıyormuş. Ben yanlış yerde aramışım işin aslını” demeye başladığın çok konu olur.
Bu farkındalıklar ileride kelime-söz gibi değil de, direkt his şeklinde olmaya başlar.
Mesela; “vahdet” konusu senin için kelimelerle düşündüğün değil, o kelimeleri dillendirirken onlara eşlik eden hisler şeklinde algılanmaya başlar.
Veya mesela namazda “Allahu ekber” derken sende, zihinsel fikirler değil, direkt hissi şeyler yaşanmaya başlar. Bir azametin karşısında kendi varlığını kaybetmenin hissi gibi mesela.
Nihayetinde ise bu hisler yaşantı haline gelir.
Yaşantı haline gelmeyen bilgi, fani mal mülk gibidir. En fazla kabire kadar eşlik eder bize.
Bu sebeple önemli bir bilgiyi yaşantı haline getirinceye kadar uğraşmalı.
Uğraşmalı ki o öz malımız olsun. Ruhumuza kayıtlanan bir enerji olsun. Ebedi yolculuğumuzda bize eşlik etsin.
Bilgi eylem ile ifade edilen bir şey olduğu zaman, bize fayda sağlar.
Hatırlayalım sıralamayı:
1- Bilgi
2- Farkındalık
3- His
4- Yaşantı (veya eylem)
Soru: İşin felsefesini yaparak bir gün gökten zembille hakikatin düşüvereceğini sananlardan mıyız? Yoksa işin felsefesi, bizi yürümeye motive mi etmekte?
Ogernilen bilginin frekansiyla gerçek bilginin frekansi ne kadar uyumluysa his de o kadar yoğun olur