Önce bilgi. Sonra farkındalık. Sonra his. Sonra yaşantı.
Derin konularda ilk başta bilgiler karmaşık olur. Ancak devam ettikçe açılmaya başlar.
Ve arada patlamalar yaşanmaya başlar. Farkındalıklar oluşmaya başlar.
Veya “vay bee, meğersem burada şu anlatılıyormuş. Ben yanlış yerde aramışım işin aslını” demeye başladığın çok konu olur.
Bu farkındalıklar ileride kelime-söz gibi değil de, direkt his şeklinde olmaya başlar.
Mesela; “vahdet” konusu senin için kelimelerle düşündüğün değil, o kelimeleri dillendirirken onlara eşlik eden hisler şeklinde algılanmaya başlar.
Veya mesela namazda “Allahu ekber” derken sende, zihinsel fikirler değil, direkt hissi şeyler yaşanmaya başlar. Bir azametin karşısında kendi varlığını kaybetmenin hissi gibi mesela.
Nihayetinde ise bu hisler yaşantı haline gelir.
Yaşantı haline gelmeyen bilgi, fani mal mülk gibidir. En fazla kabire kadar eşlik eder bize.
Bu sebeple önemli bir bilgiyi yaşantı haline getirinceye kadar uğraşmalı.
Uğraşmalı ki o öz malımız olsun. Ruhumuza kayıtlanan bir enerji olsun. Ebedi yolculuğumuzda bize eşlik etsin.
Bilgi eylem ile ifade edilen bir şey olduğu zaman, bize fayda sağlar.
Hatırlayalım sıralamayı:
1- Bilgi
2- Farkındalık
3- His
4- Yaşantı (veya eylem)
Soru: İşin felsefesini yaparak bir gün gökten zembille hakikatin düşüvereceğini sananlardan mıyız? Yoksa işin felsefesi, bizi yürümeye motive mi etmekte?
İman, dört esas üzerinde durur: Sabır, yakin, adalet ve cihat.
Sabırda dört çeşit üzeredir;
Şevk, korku, züht ve bekleyiş.
Cennet'e şevk duyan, Şehvetlerden uzak durur;
Cehennemden korkan, Haramlardan sakınır,
Dünyada zahit olan, Musibetleri hafif görür,
Ölümü bekleyen,
Hayırlı işlere koşar.
Yakin de idrak etmede basiretli olmak, Hikmeti incelikleriyle kavramak, ibretlerden öğüt almak ve öncekilerin Sünnetlerine uymak olmak üzere dört kısımdır.
O halde idrak etmede basiretli olana, hikmet açıklanır, hikmeti açık olarak gören, ibreti tanır;
İbreti tanıyan öncekilerle yaşamış gibi olur.
Adalet de derin düşünmek, ilmin hakikatine ulaşmak, güzel hüküm vermek ve hilminde metin olmak üzere dört kısımdır.
O halde doğru idrak eden, ilmin derinliğini kavrar, ilmin derinliğini kavrayanda Şeriat kaynağından kanmış olarak döner;
Hilim sahibi olan, yaptığı işlerde aşırılığa kaçmaz ve insanlar arasında övgüye layık bir şekilde yaşar.
Cihat da dört kısımdır;
İyiliği emretmek, kötülüklerden sakındırmak,
Heryerde Doğruluk ve fasıklara kin duymak.
O halde iyiliği emreden müminleri güçlendirmiştir.
Kötülükten sakındıran, kâfirlerin burnunu yere sürmüştür;
Heryerde doğruyu söyleyen üzerine düşen görevi yerine getirmiştir;
Kim fasıklara kin duyar ve Allah için gazaplanırsa, Allah da onun için gazaplanır ve kıyamette onu razı eder.
Küfürde dört esas üzerindedir;
Gereksiz yere derinleşmek, niza(çekişme kavga), haktan sapmak, ve düşmanlık.
Gereksiz yere derinleşen ,
Hakka ulaşamaz;
Bilgisizce çok niza eden hakkı asla göremez; Haktan sapan güzeli kötü,
kötüyü ise güzel zanneder ve delalet sarhoşluğuyla sarhoş olur;
Düşmanlık edenin ise(kurtuluş) yolları zorlaşır, işleri içinden çıkılmaz hale gelir ve (dalalete) çıkış yolu gittikçe daralır.
Şek ve Şüphe de dört esas üzerindedir;
Münakaşa,
Korku,
Tereddüt ve boyun eğmek.
O halde kim münakaşayı din(adet)edinirse, gecesi sabah olmaz
(Dalaletten kurtulamaz); karşısındaki olan şeyler kimi korkutursa
(Birşey elde etmeksizin) geriye döner;
Kim şüphede tereddüt (şaşkınlık) içinde olursa,
Şeytanın tırnakları onu çiğner;
Kim Dünya ve ahiretinin yok olmasına boyun eğerse,
Dünya ve ahirette helâk olur.