Nasıl ki din ayrı, dinci ayrı dindar ayrı. Bunun gibi, bilim, bilimci ve bilimsel de ayrı. Bilimcilik; çok karşı olduğu o dinler gibi bir inanç paradigması aslında. Bilimcinin de ön kabulleri, dogmaları, üstünden geçip sorgulamadıkları var. Bilimcinin de mitolojisi var. Efsanesi var. Bir miladı var. Sınırları belli kalıpları var. Mesela bilimciye göre; ya bilimden ya dinden yanasındır. Bilimden taraf isen, din karşıtı olmak zorundasındır. Oysa bilim nötrdür. Bir dinin ne karşısındadır ne de yanında. Bilim sadece işini yapar. Belli ölçüleri bulunan bir disiplindir.
.Bilimcilik dininin mitolojisine göre; insanlık uzun bin yıllar boyunca karanlık devrelerde yaşadı. İlkel bir bilinçli, gelişmiş bir hayvandı. Ormanlarda mağaralarda hayat sürdü.
.Bilimcilik dininin mitolojisine göre; insanlık uzun bin yıllar boyunca karanlık devrelerde yaşadı. İlkel bir bilinçli, gelişmiş bir hayvandı. Ormanlarda mağaralarda hayat sürdü. Belki yüzbinlerce yıl süren karanlıktan sonra güneş ilk defa yunan’da doğdu. Bu ilk pırıltıya felsefe dendi.
Sonra bu güneşi söndürmek isteyenler hücuma geçti. Yüzbin yıllık karanlık devam etsin isteyenler çoktu. Türlü yollarla karşı atağa geçmişlerdi.VE milat: Ortaçağ avrupası idi. Güneşin doğuşu, tarihin başlangıcı, insanlığın varoluşu ortaçağda başlar.Ortaçağda, yedi başlı karanlıklar ejderhasının en büyük temsilcisi hristiyanlığa karşı, kahramanca çarpışan efsane bilim Mesihleri türedi.Ortaçağda, yedi başlı karanlıklar ejderhasının en büyük temsilcisi hristiyanlığa karşı, kahramanca çarpışan efsane bilim Mesihleri türedi.Çok zayiat verildi engizisyon mahkemelerinde. Çok adam asıldı veya yakıldı. Ama miladı başlatan kişi Galileo, ejderhayı tuş etmeyi başarmıştı.
Neden yadirgandi ve öldürüldü peki boylesine dahi bir adam?
Galileo öldürülmesi. Resmen direkten döndü. Galileo benim de kahramanim. Bir idol şahsiyet.
İşte tarih bundan ibarettir. Ortaçağ avrupasındaki “din-bilim” kavgası; bütün insanlığın özetidir. Diğer bütün her şey, uygarlıklar, dinler, insanlar vb sadece ayrıntıdır.Bilimcinin deposunda “din” kalıbı bir tanedir ne yazık ki. Yani bilimciye göre, hristiyanlık da budizm de müslümanlık da hep aynıdır. Tek kalıptır. Ve bir insan, ya karanlığın tarafındadır. Ya da ışığın. Ya dinin yanındadır ya bilimin.Bu mitolojiye, ideolojiye uymayan gerçekleri görmezden gelmek gibi de bir dinci kalıba sahiptir bilimci.Görmez derken, ya gerçekten farkında bile olmaz. Çünkü kendinden son derece emindir. “Vardır bir açıklaması” diye düşünür. Ya da farkına bile varsa, es geçer.
Tüm insanlığın ortaçağ avrupası kalıbına indirgenemeyeciğinin hiç farkına varmaz mesela. O dönemki “din” tarifinin diğer bir çok dinle bazen çok alakasız olduğunu bilemez.Ancak bu mitoloji ve bu ideoloji öyle bir işlenir ki. Hemen herkesin zihninin bir köşesinde yer etmiştir ki. Çoğu kişi dünyaya insanlığa ve tarihe bu ideolojik-mitolojik bakış dışında bakmayı pek beceremez.
İnanın, şu an bu yazıyı okuyan nice kişiler bile, bu etki altındadır. Çoktan şuuraltı buna göre konumlanmıştır. Seçici algı ile de her okuduğu, baklığı, öğrendiği şey bu konumlanmaya uygun, bunu destekleyen şekildedir.Böyle olunca da bilimcilik dininin insanlığın şuuraltına ektiği dünya görüşünden kurtulmak öyle çok da kolay değildir
Aynı zeminde kalarak, münferit olaylarla kurtulamazsınız. Veya karşıtsanız bile mücadele edemezsiniz bilimcilik ile.Sorun şu veya bu olay, şu veya bu bilgi-görüş değil. Temel alınan zemindir.Bu zemin, “bilim” diye anlatılsa da. Gerçekte bir “inançsal” zemindir. Objektif bilime dayalı bir zemin değildir.Bu dinin de kötü adamları vardır. Hemen bertaraf edilmelidir.Mesela bir yerde dinsel bir kelime kullanıldığı an, hemen hücuma geçer. Karanlığa karşı savaşan ışık askeri edası ile. Hıristiyan bir rahibe kafa tutan Galileo edası ile. Dinsel bir tabire kesinlikle taviz vermez. Veremez.
Oysa bilim objektiftir, nötrdür. Basmakalıp bir “din” kalıbı da oluşturmaz. Bilim kesin donelerle, tanımı tarifi yapılmış kavramlarla ilgilenir.“Bu adam dinden bahsediyor, o zaman ezilmesi gereken bir bilim karşıtıdır” gibi bir davranış-tavır bilimin değildir, bilimcilik dini mensubu birinin işidir.Bu ayrımın farkına varmak gerek. Bilimcilik bir dünya görüşüdür. Bir ideolojidir. Bilim değildir. Bilim ile bilimciliği. Bilimsel kişilik ile bilimci kişiliği iyi ayırd etmek gerekir.Bilimsel kişilik ayrımcı değildir. Hiç bir şeyin karşıtı değildir. Oysa bilimci kişiliğin karşıt olduğu pek çok şey vardır. Dünya görüşüne ve ideolojisine uymayan şeylere karşı katı bir düşmanlık içindedir.Maalesef en kötüsü. Kafa yapısının engizisyoncu yapısına yakın olmasıdır. Bilimcilik dinine tabi olmayanların sosyal hayatta, akademik hayatta yer almasını istemez. Elinden gelse yaşamalarına bile imkan vermeyecek kadar keskindir bazıları.Dinci ile bilimci arasında öyle çok fark yoktur. Bu ikisi birbirinin düşmanı da olsa, inandıkları davaları farklıdır sadece. Yapıları birbirine çok benzemektedir. Akademik dünya bilimcinin, siyasi dünya ise dincinin baskısı altındadır.
Toplum ise genelde “dinsel tefekkür” ile “dincilik”i karıştırdığı için. Dindarca yaşam ile din dikte etmeli yaşamı karıştırdığı için. Bilimciye birçok hazır bahane ve malzeme sunmaktadır. Dine düşmanlık etsin diye. “Hala bu karanlık kafalar. Karanlık çağda mıyız?” gibi şikayetler etmesi için.
Din, bilimin arkasında herzaman bir dayanaktır. Bilimin ilerlemesini destekler. Bilimsel olarak kabul edilen bir olgunun, din ile örtüşmesi sanırım inançlarıda güçlendiriyor.
Bilimsel olarak kabul edilen bir olgunun, din ile ortusmesi dinleri guclendirir demissiniz. Bu elle sayilacak kadar azdir. Peki bilimin bulup kabul ettigi milyonlarca olgu var dinle örtusmeyen. Neden bunlar bazalinmiyor din tarafindanda sadece ortusenler bazaliniyor. Bana gorede bu dinlerin zayifligini caresizligini gosteriyor...
Bilim “nasıl” sorusuna cevap arar, din “niçin” sorusuna cevap arar. Bilim, kâinattaki işleyişin nasıl olduğunu araştırır. Din ise niçin var olduğunu anlatır, bildirir. Bu yüzden çelişmeleri mantıken imkansız. Dayanaktır birbirine. Ben farklı birşeyden bahsediyorum. Dinin bildirdiği birşeyi, bilim de nasıl olduğunu açıkladığında, o bildirileni kavramak, anlamak daha kolay oluyor. İnancı sorgulamak, tefekkür etmek bu yüzden gerekli sanırım.
Bilim kainattaki isleyisin nasil oldugunu arastirir lafi bi kere dogru degil. Bu bilimin yaptiklarindan sadece birtanesi. Bunun icin tek tanrili olsun, ilahi olsun dinlerden litaretür araklamaz dogrudan gozlemledigine gider. Benim bahsetmek istedigimi anlamadiniz. Neden bilimin bulmus oldugu milyonlarca olgu, dinle bagdasmayinca bunlar gozardi ediliyor da birsey bulundugunda bu zaten kitapta ustukapali bahsedilmis oluyor. Bilimin buldugu ve dinlerde gecmeyen milyonlarca gerçek var. Bunu kainata baglamaya gerek yok. Dinler bilimi yakalayamaz kainat konusunda...
Din ile bilimi neden yarıştırıyorsunuz onu anlamadım bende. Ben destektir diyorum birbirine. Ya bilim ya din, böyle birşey yok ki. Sizin kızdığınız, bilim şu şöyledir dediğinde, kitaba bakıpta, evet kitapta bundan bahsediyor zaten, bilim geriden geliyor söylemleri. O zamanda, kılıf uydurma, madem yazıyor kitapta neden din insanları bunu keşfetmedi oluyor. Kitap bilim kitabı değildir. Neyin Ne için var olduğunu kitap söyler, nasıl var olduğunu bilim açıklar.
Meydan okuma olarak algılamayın. Meydan okuyacak bilgiye sahip değilim ama merak ettim. Bilimin oryaya attığı ama dinin kabul etmediği bir örnek verebilirmisiniz.
Yok kesinlikle oyle dusunmedim gul hanim. Gayet guzel konusuyosunuz. Ornek istediniz ibadullah var hem benim kendi alanimda hem farkli alanlarda milyar desem abartmam yani. Ben klişe ornek verecegim. Dunyanin yuvarlak olmasi neden kitaplarda yada inanislarda net bi sekilde soylenmiyor yaratici tarafindan; bizim yasantimiz sadece bu küre uzerinde olmasina ragmen de, sarik sarma gibi dolayli yollarla anlatilmaya calisiliyor. Halbuki butun inanislarda, ilahi olsun yada olmasin düz dünya teorisi var. Bu verebilecegim en basit ornek. post sahibinin yorumlarinda bahsettigi insan; Galileu neden bu adam onca basarisina ragmen dunyanin yuvarlak iddasini dogruladigi icin yargilandi hapis yatti ve öldürüldü?? Dikkat et bak sadece "dogruladi" diyorum halbuki bu idiaa cok daha once Pisagora ait herkes megellan diye tarif etsede. Pisagor ve Galileu hipotez yapmis dunya yuvarlak diye sadece varsayim ama Magellan bunu ispatladigi icin bilim megellanin buldugunu soyler cunku ispat var. Daha sonradan bilim bunu arastirinca pisagor ve galileunun da ispatli deneyler sonucunda bu kaniya vardigini anliyor ama bu insanlarin önü kesiliyor tamamiyle din tarafindan. Bu insanlarin hayatini ufaktan gozgecirince saglam kaynaklardan zaten bu net bi sekilde anlasilir. Neden bu olaylar 1500 senelerine kadar dayaniyorda yaraticinin yolladigi bi kitapta, bizim hapis oldugumuz kürenin sekli net bir sekilde yok. Bu düsündürücü degilmi sizcede?
Zamanimizda bir din geldigini dusunursek mutlaka yazilacak seyler belli. Gunes var, etrafinda donen gezegenler var, guneste baska birseyin etrafinda donuyor. Hepsi birbirini kendine cekiyor etrafinda dondurerek. Ama hic bi dinde bize gunesten daha yakin olan gezegenlerden bahsedilmiyor. Sadece gunes ve ay gorunen tarafi dunyanin. Halbuki diger gezegenler bize cok daha yakin. Venusu yada merkuru, marsi neden bilinmiyo bunlar. Çunku bunlari bilim gozlemliyor deneylerle dinler degil. O yuzden diyorumki ben bilimin dinle bagdaşan hic bi yani yok. Bilim insanlarin coklugu yuzunden mutevazi davranmak zorunda yoksa yargilanirlar. Ama geciyor bunlar yavas yavas. Bilim yuzunden kimse yargilanmayacak eskisi gibi. Yani kisacasi bilim-din iliskiside evrim geciriyor 1000 sene gecti bi 1000 senesi daha var gibi...
Nasılki bilim, teknoloji ilerledikçe yeni teoriler ortaya atıyor, var olanı çürütüyor, yada var olanın üzerinden devam ediyor. Doğru olana adım adım ilerliyor. Din de de aynı şey söz konusu. Hakikat tektir kitapta da. O da Kitapta herşeyi yazmış. Ama bugün okuyupta anlam veremediğimiz, yada yanlış yorumladığımız ayetler, zamanla, yeni açılımlarla, teknolojinin ilerlemesi ile açığa kavuşabiliyor, netleşiyor. Galakside yeni bir gezegen keşfedildiğinde, bu teknolojinin bir eksikliğinden dolayı yeni keşfediliyor. Oysaki o gezegen hep oradaydı, bilim yeni keşfetti. Ama ancak, o gezegeni bilim keşfettikten sonra, dönüp kitaba baktığımızda evet kitapta geçiyormuş zaten diyebiliyoruz. Tıpkı bilim gibi. Gezegen evrende vardı zaten, teknoloji ilerledikçe görebildik bunu. Aynı anda; Ve kitapta o gezegen yazıyordu zaten, bilim ilerledikçe görebildik bunu. Hangisi daha muazzam, hayret verici. Bana kalırsa kitapta o bilginin var olması. Ve o gezegeni var edenin de aynı güç olması.
Kisa konusalim mi biz gül. Dusuncelerin guzel gayet objektif dusunuyosun. Yargilama yapmiyalim ama sahsimiza evrensel konusalim.
Büyük gelişmeler, ilerlemeler var artık bence. Ve kuran bizlere, bilmediklerimizi, bildiklerimizden yola çıkararak, benzetmelerle anlatır.
Neden dinlerde dünyanin yuvarlak oldugu net bi sekilde yazili degil?
Örnek; “Ey cin ve insan topluluğu! Göklerin ve yerin kuturlarından geçmeye gücünüz yetiyorsa haydi çıkın. Çıkamazsınız, ancak bir imkan ile çıkabilirsiniz.”(Rahman, 55/33) Kutur: Çap.
Goklerin ve yerin kuturundan insanoglu gecti. Aya gitti. Simdide marsa gidecek. Bu ayet bu anlamda çurumus oluyor...
Ayetin sonundaki imkanin ne oldugu baska hic bi ayette gecmiyor
Ben bunlari okuyup gorebiliyorum bana ayet yazma lutfen kisisel dusunceni soylermisin. Guzel dusunuyosun tartisabiliriz..
böyle düz mantık ayet yorumlamak olmuyor sanırım. Bunun için birikimin olması gerekir. Ayete insnmıyorsunuz, ama son cümlesine inanıp, ayeti çürütüyorsunuz? Mantıklımı. Ayeti çürüttüğünüz için, son cümleninde anlamı yok. Yada son cümleye anlam veriyorsanız, ayeti çürütemezsiniz. Paradoks bu oluyor galiba
Siz bence bagnazsiniz. Bence ondan kurtulun iyi aksamlar
peki
Kisisel dusuncenizle konusurum arkaniza bisey sirtlamayin. Fikir alip vericez sonucta bu kisisel birsey
''Neden din dünyanın yuvarlak olduğunu yazmaz?'' Neden yazsın ki? Çünkü dinin amaçladığı insanı yaratılana ulaştırmak değil yaratana ulaştırmaktır. Yazarsa kanıt sunar yazmazsa kendi işine bakar. Kaldı ki din sadece şimdiye inmez.( bu arada doğru olduğuna inandığım adına konuşuyorum). Eğer ki bugü bile değil 1000 yıl sonrasının bilim gerçeklerini açıkladığını düşünün kim sizce inanır. Oysa ki yaratan hem kendine çekmeli hem de evrensel olmalı. Diğer türlü dini ben istemem bana yaratanın yaptıklarını bilim söylesin dinim de beni bütüne ulaştırsın.
Fikret bey kitap dünyanın yuvarlak olduğunu yazar, yazabilir, neden yazmasın. Yuvarlak olma nedenini yazmaz ama. Bunu bilim yapar. Ha o bilimide, ilimide veren yine O dur. O ayrı. Yazdığım ayetin sonundaki " ancak bir imkan ile çıkabilirsiniz" de de, bilimden bahsediyor olamazmı. Bilim ile ilim ile çıkabilirsiniz. Sen yalın halde çık bakalım uzaya çıkabiliyormusun? Teknolojiyle çıkabilirsin anca.
Cinlere hiç gelmeyelim, o şimdilik dursun
Din ile bütüne ulaşmak. Etrafına bak diyor. Yeryüzüne, gökyüzüne. Oku diyor ayetleri, mucizeleri.
Cinlere niye gelmiyelim? Onlarmi bize gelir yoksa :))
Cin diye bisey yok kardesim yormayin kafanizi yorarsaniz o cin dediginiz sey hwr neyse gelir. Bu beyninle alakali bisey. Hissettigini varsayiyosun
Alper bey, "güzel konuşuyorsunuz, konuşabiliriz sizinle " vs. Gibi söylemleriniz oldu bir iki yerde görmezden geldim. Sonra ayeti görünce hüküm verdiniz hakkımda. Yine ses etmedim. Bu ne haddiniz, ne de hakkınız. Sizinle konuşacak başkada birşeyim yok. Kendi bilginizi, fikirlerinizi kendinize saklayın.
Iyi aksamlar gul hanim. Bana bi fikir veremediniz. Ben size cok verdigimi dusunuyorum. Baska postlarda gorusmek uzere :))
Alper Cakmak İKİ MÜHİM SUALE KARŞI İKİ MÜHİM CEVAB BİRİNCİSİ: Eğer desen: "Madem Kur'an, beşer için nâzil olmuştur. Neden beşerin nazarında en mühim olan medeniyet hârikalarını tasrih etmiyor? Yalnız gizli bir remz ile, hafî bir îma ile, hafif bir işaretle, zaîf bir ihtar ile iktifa ediyor?" ELCEVAB: Çünki medeniyet-i beşeriye hârikalarının hakları, bahs-i Kur'anîde o kadar olabilir. Zira Kur'anın vazife-i asliyesi: Daire-i rububiyetin kemalât ve şuunatını ve daire-i ubudiyetin vezaif ve ahvalini talim etmektir. Öyle ise şu havârık-ı beşeriyenin o iki dairede hakları; yalnız bir zaîf remz, bir hafif işaret, ancak düşer. Çünki onlar, daire-i rububiyetten haklarını isteseler, o vakit pek az hak alabilirler. Meselâ; tayyare-i beşer {(Haşiye-2): Şu ciddî mes'eleyi yazarken ihtiyarsız olarak, kalemim üslûbunu, şu latîf latîfeye çevirdi. Ben de kalemimi serbest bıraktım. Ümid ederim ki, üslûbun latîfeliği, mes'elenin ciddiyetine halel vermesin.} Kur'ana dese: "Bana bir hakk-ı kelâm ver, âyâtında bir mevki ver." Elbette o daire-i rububiyetin tayyareleri olan Seyyarat, Arz, Kamer; Kur'an namına diyecekler: "Burada cirmin kadar bir mevki alabilirsin." Eğer beşerin tahte'l-bahrleri, âyât-ı Kur'aniyeden mevki isteseler; o dairenin tahte'l-bahrleri (yani, bahr-i muhit-i havaîde ve esîr denizinde yüzen) zemin ve yıldızlar ona diyecekler: "Yanımızda senin yerin, görünmeyecek derecede azdır." Eğer elektriğin parlak, yıldız-misal lâmbaları, hakk-ı kelâm isteyerek, âyetlere girmek isteseler; o dairenin elektrik lâmbaları olan şimşekler, şahablar ve gökyüzünü zînetlendiren yıldızlar ve misbahlar diyecekler: "Işığın nisbetinde bahis ve beyana girebilirsin." Eğer havârık-ı medeniyet, dekaik-ı san'at cihetinde haklarını isterlerse ve âyetlerden makam taleb ederlerse; o vakit, bir tek sinek onlara "Susunuz" diyecek. "Benim bir kanadım kadar hakkınız yoktur. Zira sizlerdeki, beşerin cüz'-i ihtiyarıyla kesbedilen bütün ince san'atlar ve bütün nazik cihazlar toplansa, benim küçücük vücudumdaki ince san'at ve nâzenin cihazlar kadar acib olamaz. ﺍِﻥَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺗَﺪْﻋُﻮﻥَ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻟَﻦْ ﻳَﺨْﻠُﻘُﻮﺍ ﺫُﺑَﺎﺑًﺎ ﻭَﻟَﻮِ ﺍﺟْﺘَﻤَﻌُﻮﺍ ﻟَﻪُ ilâ âhir.. âyeti sizi susturur." Eğer o hârikalar, daire-i ubudiyete gidip, o daireden haklarını isterlerse; o zaman o daireden şöyle bir cevab alırlar ki: "Sizin münasebetiniz bizimle pek azdır ve dairemize kolay giremezsiniz. Çünki programımız budur ki: Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir. En ehemm ve en elzem işler, takdim edilecektir. Halbuki siz ekseriyet itibariyle şu fâni dünyayı bir makarr-ı ebedî nokta-i nazarında ve gaflet perdesi altında, dünyaperestlik hissiyle işlenmiş bir suret sizde görülüyor. Öyle ise, hakperestlik ve âhireti düşünmeklik esasları üzerine müesses olan ubudiyetten hisseniz pek azdır. Lâkin eğer kıymetdar bir ibadet olan sırf menfaat-i ibadullah için ve menafi'-i umumiye ve istirahat-i âmmeye ve hayat-ı içtimaiyenin kemaline hizmet eden ve elbette ekalliyet teşkil eden muhterem san'atkârlar ve mülhem keşşaflar, arkanızda ve içinizde varsa; o hassas zâtlara şu remz ve işarat-ı Kur'aniye -sa'ye teşvik ve san'atlarını takdir etmek için- elhak kâfi ve vâfidir." Sözler - 265
Cok uzun su an okuyamam. Goz attim daha sonra okuyacagim
Ben bu hikayeyi biliyorumda sen nerden kopyaladin bunu eksik var. Ve bana hikaye anlatma soyleyecegin birsey varsa direk soyle imaylami bisey ogretcen?
İKİNCİ SUALE CEVAB: Eğer desen: "Şimdi şu tahkikattan sonra şübhem kalmadı ve tasdik ettim ki; Kur'anda sair hakaikla beraber, medeniyet-i hazıranın hârikalarına ve belki daha ilerisine işaret ve remz vardır. Dünyevî ve uhrevî saadet-i beşere lâzım olan herşey, değeri nisbetinde içinde bulunur. Fakat niçin Kur'an, onları sarahatle zikretmiyor? Tâ, muannid kâfirler dahi tasdike mecbur olsunlar, kalbimiz de rahat olsun? ELCEVAB: Din bir imtihandır. Teklif-i İlahî bir tecrübedir. Tâ, ervah-ı âliye ile ervah-ı safile, müsabaka meydanında birbirinden ayrılsın. Nasılki bir madene ateş veriliyor; tâ elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın. Öyle de bu dâr-ı imtihanda olan teklifat-ı İlahiye bir ibtiladır ve bir müsabakaya sevktir ki; istidad-ı beşer madeninde olan cevahir-i âliye ile mevadd-ı süfliye, birbirinden tefrik edilsin... Madem Kur'an, bu dâr-ı imtihanda bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında beşerin tekemmülü için nâzil olmuştur. Elbette şu dünyevî ve herkese görünecek umûr-u gaybiye-i istikbaliyeye yalnız işaret edecek ve hüccetini isbat edecek derecede akla kapı açacak. Eğer sarahaten zikretse, sırr-ı teklif bozulur. Âdeta gökyüzündeki yıldızlarla vâzıhan "Lâ ilahe illallah" yazmak misillü bir bedahete girecek. O zaman herkes ister istemez tasdik edecek. Müsabaka olmaz, imtihan fevt olur. Kömür gibi bir ruh ile elmas gibi bir ruh {(Haşiye): Ebu Cehil-i Laîn ile Ebu Bekir-i Sıddık müsavi görünecek. Sırr-ı teklif zayi' olacak.} beraber kalacaklar... Elhasıl: Kur'an-ı Hakîm, hakîmdir. Herşeye, kıymeti nisbetinde bir makam verir. İşte Kur'an, binüçyüz sene evvel, istikbalin zulümatında müstetir ve gaybî olan semerat ve terakkiyat-ı insaniyeyi görüyor ve gördüğümüzden ve göreceğimizden daha güzel bir surette gösterir. Demek Kur'an, öyle bir zâtın kelâmıdır ki; bütün zamanları ve içindeki bütün eşyayı bir anda görüyor. İşte mu'cizat-ı Enbiya yüzünde parlayan bir lem'a-i i'caz-ı Kur'an... ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻓَﻬِّﻤْﻨَﺎ ﺍَﺳْﺮَﺍﺭَ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻭَ ﻭَﻓِّﻘْﻨَﺎ ﻟِﺨِﺪْﻣَﺘِﻪِ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺍَﻥٍ ﻭَ ﺯَﻣَﺎﻥٍ *-*-* Sözler - 266
Abdullah Büyükhan soyleyecegin bisey varsa direk soyle dolayli yola gerek yok kardesim
Dolaylı birsey değil sorup durmussun neden kuranda dünya yuvarlak diye yazmıyor diye işte bu yüzden yazmıyor. Hasa Allah senin keyfine göre mi âyet gonderecekti
Nerden aldığım yazıyor zaten
Senin keyfine gore yollamis sefasini sür o zamam
Eyvallah
Sen bunlarin ayet oldugunu saniyosun Abdullah Büyükhan . Iste benim boyle seylere vicdanim elvermiyo...
Ayet oldunu zannettigim hangisi
Birseyi bilip oyle konusacaksin. Sagdan solma duyma seylere degil... Bunun fikir alisverisinde cok kotu zaaflari var.
Şimdi sen diyorsun ki dünyanın yuvarlak olduğunu sen ispat et öncekiler seni ilgilendirmez diyorsun yani
Sen kimsinki dunyanin yuvarlak oldugunu ispat etceksin. Bu 1512 yilinda cozulmus bir olay. Kimse ispat etmesin en basit ornek fikrini verdim bunda bile yaniliyosaniz ciddi zafiniz var. Arastirmaniz lazim Abdullah bey
Alper bey siz 1512 senesinde miydiniz? Siz bilgi verirken sağdan soldan olmuyor başkası size bilgi getirince olmaz diyorsunuz. Bu sizin inadiniz
Ne inadi kardesim. Senin yolladigin seyleride cok iyi biliyorum. Bence iyice arastir. Var sende o kabiliyet yapicaksin