Abdûlgaffar el Hayatî der ki…
“Devlet devrimle yıkılabilecek bir kurum değil, insanlar arasındaki bir ilişki tarzıdır. Devlet, bu ilişki tarzıyla var olur, beslenir, güçlenir, sömürür ve öldürür.
Devlet, otoriter ve hiyerarşik örgütlenmelerle iktidara talip olunarak değil; insanlar arasında devletin kendini yeniden üretemediği yeni ilişkiler; özgürlükçü, dayanışmacı ve yaratıcı yeni bir ‘hayat tarzı’ kurularak eritilebilir. Asıl olan ‘iktidarı almak’ değil, kişinin öncelikle ve kesinlikle kendisinin ‘devlet dışı’na çıkması, ‘devlet dışı’ bir içerikle tanzim edilmiş gündelik hayat ihlallerini tasarlaması ve yaşamasıdır.
Hiç ama hiç unutmamak gerekir: ‘Yaşanacak bir hayatımız vardır!”
Leyla Atadil
L
Abi hepimiz sıradan ölümlülerin zayıflığını taşıyoruz. Bu bir gerçek. İtiraz etmiyorum. Fakat abi sen şu an kendin gibi sıradan bir ölümlünün, zayıflıklarını bildiğin halde seni yönetmesine izin veriyorsun :)))
biyolojik olarak genetik farklılıklarımız çok küçük. Özgür komünlerde (lonca, klan vb.) herkes yeteneğine göre bir şeylerle meşgul oluyor. Ortada bir sorun varsa halkın bağrından çıkmış (gerçekten senin seçtiğin) hakemler hadiseyi çözümlüyor. Kolluk kuvvetlerinin yerini gönüllü dernekler, oluşumlar alıyor (değişimli) inisiyatif kolektif oluyor.
Bugün kaos zaten yaşanıyor. Her şey güllük gülüstanlık mı :))? Bence artık bir şans verilmeli otoritesizliğe... Herkes siyasi, iktisadi olarak kendi iradesi ile kendini yönetmeli.