Abdûlgaffar el Hayatî der ki…
“Devlet devrimle yıkılabilecek bir kurum değil, insanlar arasındaki bir ilişki tarzıdır. Devlet, bu ilişki tarzıyla var olur, beslenir, güçlenir, sömürür ve öldürür.
Devlet, otoriter ve hiyerarşik örgütlenmelerle iktidara talip olunarak değil; insanlar arasında devletin kendini yeniden üretemediği yeni ilişkiler; özgürlükçü, dayanışmacı ve yaratıcı yeni bir ‘hayat tarzı’ kurularak eritilebilir. Asıl olan ‘iktidarı almak’ değil, kişinin öncelikle ve kesinlikle kendisinin ‘devlet dışı’na çıkması, ‘devlet dışı’ bir içerikle tanzim edilmiş gündelik hayat ihlallerini tasarlaması ve yaşamasıdır.
Hiç ama hiç unutmamak gerekir: ‘Yaşanacak bir hayatımız vardır!”
Leyla Atadil
L
Şimdiye kadar dünyanın heryerinde yönetimlere karşı yapılan her karşı çıkış, başarıyla sonuçlanmışsa, kısa bir süre sonra yeni gelenlerin kaldırmaya çalışdıkları yapının içinde eridiklerini hatta yapıyı dahada güçlendirerek yolllarına devam ettklerini gözlemledik. En yakın örneği İRAN yada birebir başımızdaki siyasi hareket, aynı emellerle dönüştüler.
Asıl sorun, dayanışmacı ve yaratıcı yeni bir hayat tarzını, toplumun tamamından beklemek yanılgısına düşmemek gerek, MAYA olabilecek bir azınlık bu işlevi gerçekleştirebilir. Şimdi burdan MUSA ya bağlardım ama boşverin siz sosyolojik bir değişim olarak algılayın..
Otorite, iktidar en iyimizi bile kirletir.
Bahsettiğim o azınlık kendi içerisindeki yapılanmayla toplumun geri kalanını, otoritesiz de yönetilebildiğine ikna edebilir. Burdanda NAS"a bağlamak isterdim(eğitimli kendi kendine yetebilen, kendileri dışında bir otoriteye ihtiyaç duymayan)
hocam bildiğim kadarıyla devletle ilgili bu söz Alman Anarşist Gustav Landauer'e aittir. Abdûlgaffar el Hayatî isimli biri gerçekten yaşamış mıdır, ondan bile hiç emin değiliz. Ayrıntıyayınlarının kurmaca kahramanı bile olabilir.
Bir fabrika da bir makinayı, tezgahı emanet edecek çalıştıracak birini alırken bile 10 kere düşünüyor, eğitimli o makine den anlayan birini almaya yada alınacak işçiyi eğitmeyi sonra makineyi, bölümü yada fabrikayı teslim etmeyi düşünüyoruz, ama bizi yönetecek kişiler için profesyonel bir yapı olusturmak aklımıza gelmiyor, kapitalizm de amaç paradır, görev bilinci, tatmin ve hizmet, mutluluk değil, bürokratın okulu var ama politikacının yok, neden çünkü kapitalizm de böyle bir yapı yok, kapitali olan kuralı koyar, kapitalin varsa ister patron ister politikacı olabilirsin, bizde de tüm politikacılar alaylıdır, eğitimli değil.. Sorunumuz budur, yoksa devlet dediğin yapı yıkılacak yada yapılacak bir kurum değildir, belirli sınırlar içindeki insanların nasıl hayatlarına devam edeceğine karar veren kanunlar, kuralların oluşturulması ve bunların işlevselliğini sağlayan, o sınırlarda yaşayan insanların yani bizlerin arasından, bu işi yapabilir diye seçtiğimiz kişilerdir..
Murat Terme, biz kimi seçiyoruz :))? Yasama, yürütme kısaca yargıyı bizlerin düşüncesi ile mi oluşturuyorlar :))?
Bizlerin emek gücünü sömürüp, sermaye sahibininin gönlünü yapmak dışında yargı ve yürütmenin yaptığı hiç bir şey yok. Plütokraside halk kimseyi seçemez abi. Sadece kendileri belirledikleri bir kaç kişiyi öne çıkarıp senden, benden oy isterler. Bizlerde verir (seçtiğimizi) sanarız :))
Devletsizlik çok sınırlı kaynaklarla yaşayan küçük nüfuslar için olasıdır. Nüfusun dar alanda 300 kişiyi geçtiğinde ya da yaptığın çömleği laciverte boyamak gibi bir derdin olduğunda devlet yoluna girmişsin demektir.
çatal höyük ve binlerce insan için ne diyeceksin. Sınıfsız ve devltsiz bir toplum!
Biz öyle zannediyoruz.
Gökhan Özlüyorum dediğimi demişssin işte teşhis konusunda bir sıkıntı yok, bizde ve/veya kapitalizm de, politikacı olursun ve haliyle işin ne ise yada mantığın, ona yönelik işler yaparsın, ben size düşündüğüm çözümü yazdım sadece ..
Abi Plütokrasi, oligarşi ve kapitalizmin varlığını sürdürdüğü yerde Demokrasi, seçme ve seçilme hakları vb. Unsurlar sadece kağıt üzerinde kalmak zorundadır. Diyalektiğe girmeden, kısaca: İktisadi köleliğin (yoksulluk) ve otoritenin olduğu yerde özgür olunmaz. Naci Özdin, nüfus fazla olsun, iktisadi kölelik ortadan kalkarsa ne devlete ne de yargıya ihtiyaç duyulur.
Len olm bırak süslü laflarla konusmayı, gerçekçi olalım öyle bir şey yok kölelik ortadan kalkarsa devlete ve yargıya ihtiyac duyulmaz diye, ütopik düşünceleri bırakın, 3 kişiden fazla yapılarda insanlar yönetmeye ve yönetilmeye ihtiyaç duyar, ne demek kölelik yoksa yargıya gerek duyulmaz, ortalık texas a döner.. Devlet olmazsa hangi ortak eğitimi kime aldırabileceksin, eğitim olmazsa bırak köleliği ortada insan kalmaz ..
Şöyle bir kanı var. Otorite ortadan kalkarsa Kaos yaşanır. Millet birbirini boğazlar. (Ben de yer yer bu kanıyı taşımaktayım) Fakat genişçe irdeleyince bugün kaosun en büyük nedenlerinden bir tanesinin otorite olduğu açıkca anlaşılıyor. Murat Terme, şu an senin dediğin olgu, sınırdışı edilen kralın ben yokken halkın ne yapar söylevi türünde :))) Abi karındeşen jack hikâyesini bilirsin. İngiliz polisi, otoritesi kendisini hiç bir zaman yakalayamadı ya da cinayetlerini durduramadı ne zaman halk birleşip peşine düştü o gün pes etti. Bugün polis, jandarma vb. Kolluk güçleri var da, ne işe yarıyorlar? İnsanların yaşamları boyunca yargı ve kolluk güçleri ile ne kadar içli dışlı olduğunu düşünebiliyor musun :))?
Milletin birbirini boğazlamasının en büyük nedeni erke talip olan siyasi kurum ya da kuruluşların yönlendirmesi değil mi? Adi suçların başında (altında yatan neden) ekonomik, iktisadi yoksulluk değil mi :))?
yahu gökhanım elma ile armutu aynı sepete koyuyorsun ortada bir insan ve bu insanın içgüdüleri, düşünceleri var.. Herkes aynı olamaz ve olmayacak.. Bir topluluğun insan gibi yaşayabilmesi için, insani kurallara ( ki bu kuralları yine o insan topluluğu ortak yapısına göre belirleyecek ) ihtiyaç var, ben bizim gibi toplumlardaki soruna dikkat çekiyorum, Amerika da, Rusya da, isveç de farklımı sanıyorsun, en ileri ülkelerden İzlanda başbakanı istifa etmedimi son dönemde çıkan off-shore banka hesabı yüzünden, bunlar olacak, insanın fıtratı bu
Abi hepimiz sıradan ölümlülerin zayıflığını taşıyoruz. Bu bir gerçek. İtiraz etmiyorum. Fakat abi sen şu an kendin gibi sıradan bir ölümlünün, zayıflıklarını bildiğin halde seni yönetmesine izin veriyorsun :)))
biyolojik olarak genetik farklılıklarımız çok küçük. Özgür komünlerde (lonca, klan vb.) herkes yeteneğine göre bir şeylerle meşgul oluyor. Ortada bir sorun varsa halkın bağrından çıkmış (gerçekten senin seçtiğin) hakemler hadiseyi çözümlüyor. Kolluk kuvvetlerinin yerini gönüllü dernekler, oluşumlar alıyor (değişimli) inisiyatif kolektif oluyor.
Bugün kaos zaten yaşanıyor. Her şey güllük gülüstanlık mı :))? Bence artık bir şans verilmeli otoritesizliğe... Herkes siyasi, iktisadi olarak kendi iradesi ile kendini yönetmeli.
yüürrü be Gökhan Özlüyorum...
Yol vermiyorlar :))) Bu yüzden hep ütopya olarak kalıyor :))
Gökhan Özlüyorum galiba sen İstanbul'da yaşamıyorsun. Devlet olmadan 15 milyon insanı bu kadar dar yerde üç günden fazla besleyemezsin. "Abi, örgütleniriz" dersen sen ne ad koyarsan koy o örgüt uygulamada devlettir. Oppeheimer'ın Amerika için söylediği gibi bir kere devlet virüsü sana bulaşmış, çıkaramazsın. Hatta, şu anda fikirlerini bize karşı devletin en büyük silahı (yazı) ile yapıyorsun.
Tabii ki değil. Devlet olmadan Anadolu'nun besleyebileceği en fazla insan kabaca.
Naci Özdin, devletin yerini gönüllü oluşumlar, dernekler alıyor. (Fakat değişimli) herkese söz hakkı düşüyor. Herkesin fikri alınıyor vb. Şu an birisi diyor ki: Sen düşünme, ben senin yerine düşünürüm. Sen fikir üretme ben her şeyi yaparım. Sen çalış, emeğini bana ver. Ben senin yerine harcarım.
Yani öyle yapınca devletten kurtulacak mıyız? Rönesans ertesi modern devletin 18. yüzyıl sonu ertesi aldığı şekli tek devlet biçimi mi sanıyorsun?
Devlet Avrupa'da 16 yy. Da ortaya çıkmış bir kurumdur. İnsanlık tarihi yukarıda bahsettiğim özgür fedarasyonlar, siteler, lonca ve komun halinde kendini neşretmiştir. Yani devlet beş asırdır mevcut.
ücretli sistem, otoriteden kurtulalım da bunun adı ne olursa olsun.
Gökhan Özlüyorum bu söz üzerine benim daha fazlasını söylemem abes. Tebrikler.
Plütokrasi (Kapitalizm) İnsan türünün sayısız ihtiyacını gidermek bir yana insanları bilinçli olarak en temel besin maddelerinden bile mahrum bırakır. İnsanlar emekleri ile ürettikleri ürünü alamaz halê gelirler. Bilim, felsefe, güzel sanatlar vb. Etkinlikleri takip edemezler. Bu sebepten ötürü kendilerine ne verirlerse onla idare etmek zorundadılar. 600 senedir devletin bekâsı olgusu üzerine yetiştirilen (uğruna öz cocuklarını katletmekten çekinmeyen) toplum geleneğinden geliyoruz. Hal böyle olunca en erdemli istekler bile ütopik, ulaşılmaz istemler olarak algılanıyor. Evet bu asırda bu istem bir ütopyadır. Ve halk kıvrak bir zekâya ve bilince ulaşmadıkçada ütopya olarak kalacaktır.
Evrim insanı hangi aşamaya götürür bilinmez lakin ben yaşam deneyimlerim, araştırmalarım sonucu gördüm ki... Otorite insanlığın gelişmesinin önündeki en büyük engeldir.
Şu an bu duruma karşı koyabildiğim tek olgu bir duruş. Bireysel olarak karşı çıkış. Her ne kadar sisteme müdahil olsamda (yaşayabilmek adına) kendimi sistemden dışlamak. En azından daha iyi bir şey keşfedene kadar.
Ütopik dünyalardan gercege dön gökhan'im, mesela ise George Orwell's'in "Animal Farm" kitabini (sen okumussundur gerci de) okuyarak baslayabilirsin:)
Okudum tamer'im :)) Hayvan çiftliği güzel betimlemedir :))
Okumadigin kitap yok ki o yüzden dedim okumussundur
Çok Var tamer'im. Okumayı seviyorum :))) Herkes sevse çok güzel bir yer olurdu Dünya :))
Aklima geldi youtube da bulabilirsem filmine bir daha bakayim o kitabin
tamer'im Umberto Eco, Gülün adı kesin oku (seni ilgilendiren bir kitap) Ya da şimdi filmini izle, sonra okursun :))
Evet biliyorum o kitabi okudum
Umberto Eco
Film arıyorsan, filmini izle :))
Filmine de baktim ama uzun zaman oldu eski Bond'un filmi
Biz de bir Tora bulamadık koca istanbul'da :))
Bir arkadas var listemde bu konularla ilgili ona bir sorayim
Gökhan Özlüyorum'im tora derken toranin yorumunu iceren kitabi, yani talmud'u kastediyorsun zannedersem degil mi?
Evet tamer. Tevrat'ın yahudi yorumu ve sözlü gelenek Talmut
Devlet bir insan yaratısıdir. Köleleştiren, mülkiyetçi ve yetkinleşmemiş insanların yaratısı. Tıpkı tanrı gibi. Onsuz da yasayabilinir. Komünler şeklinde örgütlenmiş insanların birlikteliği neden mümkün olmasın? Devlet, mülkiyeti özelleştiren zorbaların mülkiyetini korumak için inşa edilmiştir. Yasaları, adaleti onlar kurar dizayn eder. Bu yüzden işte Adalet Mülkün Temelidir. Her şeyi organize eden erktir, iktidardır. Bizim prangamiz kişiler değil devlettir. Onun mutlakiyetine inan(dırıl)mış olmamızdır. Devlet insan ihtiyacı değil ezen insan ihtiyacıdır.
Şeyh Bedreddin'e, Torlak Kemal'e, Börklüce Mustafa'ya, Güneş Ülkesine, "insanlığın kurtuluşu o altınçağa" hacı dayı Aziz Marksa ve onlara inananlara selam olsun.
Az daha slogan atacaktım bee
Heeeeyt be yürruui be Atilla Gürocak