Diyorsun ki zamanı ısıramayız birlikte hiçbir zaman Öyleyse olabildiğince uzak kalmalısın benden Olabildiğince ayrı birbirimizden Saçından, gözünden, sesinden Tedirginim güzelliğinden Niçin anlamak istemiyorsun Bir adamın kendini öldürdüğünü Yaşamayı çok sevdiğinden
Sançar bas kahkahayı, çınlat Tanrı Dağından! Kara Kağan gafleti az bu gaflet çağından. Kurtkaya elini çöz! Çık sürgün otağından! Kanlı sınır boyları yağıya mezar olsun Vaktiyle bir Atsız varmış; Var olsun.
Ordularla yenilmez bir gayiz var kanında, Bizim gönlümüzdesin, KürŞad'ın sofrasında. Dilek adlı sarayın artık Tanrı Dağında. Ey kutlu atam durağın en kutlu durak olsun! Vaktiyle bir Atsız varmış; Var olsun.
Sen, gurbet uykularını bilmezsin Bölünmüş parça parça geceler boyunca. Ve bilmezsin, sızısını gurbetin Sessiz sessiz bir kenara uzanmayınca.
Önce ceylan gözlü kızlar gelir Sonra ihtiyar kadınlar. Sen ağlamazsın, ağlayamazsın ama Taş duvar ağlar.
‘Ak bir yemin üstüne bir damla kandır, Mamak! Ve veliler sofrası tuzu nur, ekmeği nur Yak, bir günah uğruna binlerce sevabı yak! İsm-i Rahim, gün olur: ‘‘Kahhar’’la bir okunur!
Katlanır her günü, biçilir; bir ateş kaftan olur! Yağar nurani hayaller, gözü yaşlı semadan... Katleder sükutu çığlık, ekmeği taştan olur. Kimse bilmez nice ah yükselir, Ankara’dan.
İçten içe yanıyor eşya da, kimse bilmez Lav saçıyor ciğerim, sema bir kızıl yorgan.. Tenim ateş kanıyor; yol; buz olsa gidilmez! Can kelebek ve fakat her çiçek burada kan.
...Beklesen de olur,beklemesende Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde Hangi ses çağırır beni sana Geleceğim diyorum,takvim sorma bana Ihlamurlar çiçek açtığı zaman... -Bahaettin Erkoç-
akıyordu su gösterip aynasında söğüt ağaçlarını salkım söğütler yıkıyordu suda saçlarını yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere birden biri kuş gibi vurulmuş gibi kanadından yaralı bir atlı yuvarlandı atından bağırmadı gidenleri geri çağırmadı ............. uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına
affedin eksik biraz ve gerisinide yazamıcam güzel şiirdir nazım hikmetin diğer şiirleri gibi salkım söğüt
Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol
Ağlasam sesimi duyar mısınız Mısralarımda Dokunabilir misiniz Gözyaşlarıma, ellerinizle Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum Her şeyi söylemek mümkün Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum Anlatamıyorum.
Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin. Attilâ İlhan
Ne yazılmışsa bize ve onlara dair, ışıklı sularındadır bilincimizin Hükmünü yerine getirse de acılar, biz yine neşeli türküler söylemekteyiz. Savrulup duran bir zaman diliminde, sarsarak ve sarsılarak geçiyor günler ama kalbimiz çatlayacak kadar duyarlı, hayatı savunabilecek kadar güçlüdür. AHMET TELLİ
bazan tanrı çocuk felcidir, gelir ve görürsün. bazan londra’da paslıyağmur ve, yanlış düşen bir telefon numarası -kapatmasını istemediğin. bazan güneşin beraber yürüdüğü bir kadın, -saçları sapsarı başak ve yanmaktadır dudakları arzunun gölgesi düşmüştür kavislerine baldırlarının. ve işte bilirsin: klozetin başına çökmüş, kusmaktasındır, oradadır tanrı bazan… ağzındaki kalıntıları temizlerken lavaboda sana bakmaktadır.. bazan: Otobüste, küçük Fransız şapkası, ve gamzeleriyle kısacık gülümser sana ve önüne eğer bakışlarını. güneş, ölü etlere vuruyordur ve tanrı oradadır. viyolonsel tellerine gerilmiştir muazzam sesler çıkaran. ve bir fil katilinin rüyasıdır. ıskartaya çıkartılmış belediye otobüslerinin garajına düşmüştür yanlışlıkla yolun, ve tarifsiz bir hüzne basarsın ayaklarına bakarsın –sanki çamurmuşçasına oradadır işte: pas içinde, 1900eski bir Macar yapımı otobüsün siyah direksiyonunda gözleri tıpkı miles davis. bazen gri-gümüş bir yağmurdamlasıdır ve az sonra düşecektir, beresinin boşluklarından salınmış alev alev saçlarına ve göğe bakmak isteyeceğin andır da o işte. çoktan bırakıp gitmiştir seni kadın, bir bira açıp oturmuşsundur mal gibi -kanepende ve az önce oturduğu yere bakarsın o, sıcak, ve hala tam olarak düzleşmemiş boşluğa işte oradadır tanrı. soğuk bir deniz üzerinde ağır ağır ilerlerken sayfalarının arasına sıkışır göz gezdirdiğin kitabın. karşındaki kel adamla gözgöze geldiğinde, içten ve sıcak –ama kısa gülümsersiniz ikinizde. aklına nick cave geliverir eşek meleği görmüştür. ve polis kimliğini sorar birden bire gözlerinin içine bakarsın bomboştur ve siktir, işte oradadır tanrı. cam buhu tutmuşken göremediğin dışarısıdır o. bazı insanların tırmanmak için yukarı, ihtiyacı vardır bazı insanların sırtına- gülümser ve izin verirsin buna, “selam sana tanrı.” işte, kedin üzerinde uyurken ve ödenmemiş 12 faturanla sürüp giderken yaşam gülümsediğinde şafağa, ve yağan yağmura kaldırdığında başını: “hey ahbap,” der: “selam”..
Diyorsun ki zamanı ısıramayız birlikte hiçbir zaman
Öyleyse olabildiğince uzak kalmalısın benden
Olabildiğince ayrı birbirimizden
Saçından, gözünden, sesinden
Tedirginim güzelliğinden
Niçin anlamak istemiyorsun
Bir adamın kendini öldürdüğünü
Yaşamayı çok sevdiğinden
Aziz Nesin
Sançar bas kahkahayı, çınlat Tanrı Dağından!
Kara Kağan gafleti az bu gaflet çağından.
Kurtkaya elini çöz! Çık sürgün otağından!
Kanlı sınır boyları yağıya mezar olsun
Vaktiyle bir Atsız varmış; Var olsun.
Ordularla yenilmez bir gayiz var kanında,
Bizim gönlümüzdesin, KürŞad'ın sofrasında.
Dilek adlı sarayın artık Tanrı Dağında.
Ey kutlu atam durağın en kutlu durak olsun!
Vaktiyle bir Atsız varmış; Var olsun.
Sen, gurbet uykularını bilmezsin
Bölünmüş parça parça geceler boyunca.
Ve bilmezsin, sızısını gurbetin
Sessiz sessiz bir kenara uzanmayınca.
Önce ceylan gözlü kızlar gelir
Sonra ihtiyar kadınlar.
Sen ağlamazsın, ağlayamazsın ama
Taş duvar ağlar.
‘Ak bir yemin üstüne bir damla kandır, Mamak!
Ve veliler sofrası tuzu nur, ekmeği nur
Yak, bir günah uğruna binlerce sevabı yak!
İsm-i Rahim, gün olur: ‘‘Kahhar’’la bir okunur!
Katlanır her günü, biçilir; bir ateş kaftan olur!
Yağar nurani hayaller, gözü yaşlı semadan...
Katleder sükutu çığlık, ekmeği taştan olur.
Kimse bilmez nice ah yükselir, Ankara’dan.
İçten içe yanıyor eşya da, kimse bilmez
Lav saçıyor ciğerim, sema bir kızıl yorgan..
Tenim ateş kanıyor; yol; buz olsa gidilmez!
Can kelebek ve fakat her çiçek burada kan.
Ahmet Tevfik Ozan
...Beklesen de olur,beklemesende Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde Hangi ses çağırır beni sana Geleceğim diyorum,takvim sorma bana Ihlamurlar çiçek açtığı zaman... -Bahaettin Erkoç-
akıyordu su gösterip aynasında söğüt ağaçlarını
salkım söğütler yıkıyordu suda saçlarını
yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere
birden biri kuş gibi vurulmuş gibi kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından
bağırmadı
gidenleri geri çağırmadı
.............
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına
affedin eksik biraz ve gerisinide yazamıcam güzel şiirdir nazım hikmetin diğer şiirleri gibi salkım söğüt
Beni bir dağ başına koymalılar
Başıma da bir dağ koymalılar
Anama avradıma sövmeliler
Sen duymalısın
Iki elin kızıl kanda olsa
Gelmelisin.
Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlara su/
Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çare su
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol
Ağlasam sesimi duyar mısınız
Mısralarımda
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma, ellerinizle
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum
Anlatamıyorum.
Orhan veli
En iyilerinden..
Gene yaz, gormus oluruz bartin sivesiyle nasi oldunu
İyiki hizli davranmisim ozaman, pek trollencek siir degil: D
O sabah mı çıkmıstın bi gün önce mi
Çok değişmişsin birden tanıyamadım
Hamam tası gümüşten
Yeni gel.. Dur bir dakika yanlış yere geldim: D
Sarhoş oldum da
Seni hatırladım yine
Sol elim
Acemi elim
Zavallı elim
Orhan veli
Baska siirin yok ki zaten agalix x dn
Pislik )
Ram ol bana, ruhun yeni bir aleme girsin...
Yazmış kaderin: Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla, şuurunla, hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
Onlar ki toprakta karinca suda balik havada kus kadar cokturlar... Ve devami yazmaya usendim
Gidersen kim sular fesleğenleri,
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca?
Seni bulmuşsam sonra,
Seni, kaburgamın altın parçası
Seni, dişlerinde elma kokusu
Bir daha hangi ana doğurur bizi
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
Attilâ İlhan
Yabancı değil ben kaptanım,
Aç kapıyı suna su.
Büyük yağmurlarda ıslandım
Şarabın var mı suna su,
Sabahı bulacağız ha!
Sana gitme dedim sen gittin
Miadım dolmaya fırsat beklerken
Tükenen ömrüme candı gözlerin
Yarına umudum kalmadı derken
Hayata döndüğüm andı gözlerin
Ne vahşeti vardı ne de çilesi
Emsalsizdi bu savaşın hilesi
İçten kuşatıldı gönül kalesi
Sanki Fatih Sultan Handı gözlerin
"Sevmek. Ne uzun kelime"
Ben sana hayran,
Sen cama tırman
Oluyorum tanrim
Bu da oldu iste
Her olum erken olumdur biliyorum tanrim
Ama aldigin bu hayat fena degildir
Ustu Kalsin
Cemal Süreya
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
Necip Fazil
Ne yazılmışsa bize ve onlara dair, ışıklı sularındadır bilincimizin
Hükmünü yerine getirse de acılar, biz yine neşeli türküler söylemekteyiz.
Savrulup duran bir zaman diliminde, sarsarak ve sarsılarak geçiyor günler ama kalbimiz çatlayacak kadar duyarlı, hayatı savunabilecek kadar güçlüdür. AHMET TELLİ
Acının dağlandığını anlar vardır
Aramaya gerek yok o gelir bulur
Göz yaşından çorba olmaz ama
Dilin damağın yanar tuzdan durduramazsın
.....
bazan tanrı çocuk felcidir,
gelir ve görürsün.
bazan londra’da paslıyağmur
ve, yanlış düşen bir telefon numarası
-kapatmasını istemediğin.
bazan güneşin beraber yürüdüğü bir kadın,
-saçları sapsarı başak
ve yanmaktadır dudakları
arzunun gölgesi düşmüştür kavislerine baldırlarının.
ve işte bilirsin:
klozetin başına çökmüş, kusmaktasındır,
oradadır tanrı
bazan…
ağzındaki kalıntıları temizlerken lavaboda
sana bakmaktadır..
bazan: Otobüste,
küçük Fransız şapkası, ve gamzeleriyle
kısacık gülümser sana
ve önüne eğer bakışlarını.
güneş, ölü etlere vuruyordur
ve tanrı oradadır.
viyolonsel tellerine gerilmiştir
muazzam sesler çıkaran.
ve bir fil katilinin rüyasıdır.
ıskartaya çıkartılmış belediye otobüslerinin
garajına düşmüştür yanlışlıkla yolun,
ve tarifsiz bir hüzne basarsın
ayaklarına bakarsın –sanki çamurmuşçasına
oradadır işte:
pas içinde, 1900eski bir Macar yapımı otobüsün
siyah direksiyonunda
gözleri tıpkı miles davis.
bazen gri-gümüş bir yağmurdamlasıdır
ve az sonra düşecektir,
beresinin boşluklarından salınmış
alev alev saçlarına
ve göğe bakmak isteyeceğin andır da o işte.
çoktan bırakıp gitmiştir seni kadın,
bir bira açıp oturmuşsundur mal gibi -kanepende
ve az önce oturduğu yere bakarsın
o, sıcak, ve hala tam olarak düzleşmemiş boşluğa
işte oradadır tanrı.
soğuk bir deniz üzerinde ağır ağır ilerlerken
sayfalarının arasına sıkışır göz gezdirdiğin kitabın.
karşındaki kel adamla gözgöze geldiğinde,
içten ve sıcak –ama kısa
gülümsersiniz ikinizde.
aklına nick cave geliverir
eşek meleği görmüştür.
ve polis kimliğini sorar birden bire
gözlerinin içine bakarsın bomboştur
ve siktir, işte oradadır tanrı.
cam buhu tutmuşken
göremediğin dışarısıdır o.
bazı insanların tırmanmak için yukarı,
ihtiyacı vardır bazı insanların sırtına-
gülümser ve izin verirsin buna,
“selam sana tanrı.”
işte, kedin üzerinde uyurken
ve ödenmemiş 12 faturanla sürüp giderken yaşam
gülümsediğinde şafağa,
ve yağan yağmura kaldırdığında başını:
“hey ahbap,” der: “selam”..
Şenol erdoğan
Cep delik cepken delik
Yen delik kaftan delik
Kevgir misin be kardeşlik
Delikli şiir, Orhan Veli
"İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için
Ve...
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için!"
H. Nihal ATSIZ
Aşksız ve paramparçaydı yaşam. Bir inancın yüceliğinde buldum seni, bir kavganın güzelliğinde sevdim.
Adnan Yücel