İnsan Hakk mertebesinde yaratılmış. Hakk gerçek demek. Allah ın ilminde yaratılmışız. Biz gerçek mertebesindeysek yaratan gerçek mertebesinden daha öte bir şey olsa gerek doğru mudur? Doğruysa bizim hayal edemediğimiz bu mertebe nasıl bir şey olabilir?
Hiçlik. Hiçliğin tanımı yoktur. Hiçlik bir durumdur. Allahın ilminde yaratılmışız değil, yaratma, yaratılma diye birşey yok Fikret bey. Özür dilerim araya girdim ama Allahın ilminde yaratılmak deyince, ne çıkarıyorsunuz bu cümleden. Zihninizde canlanan ne.
Mansurun enel hak demesini anlamaya çalışırken ulaştığım bir bilgiydi. Hakk yaratılmış olanların halen varoldukları mertebenin adıdır. Dediğiniz doğru. Belki bizim hayal alemimiz olan şey O'nun katında Hakk mertebesidir. Burada insanın cismani özellikler kazanmasıdır. O'nun katından bakıldığında bizim maddevi dünya hayal alemi olarak görülmektedir. İşte bizim katımızda Hakk=gerçek olarak algılanır. Anlatmaya çalıştım, çok karışık olmamıştır inşallah.
O'nun katında biz Hakk mertebesiyiz. Hakk gerçek demek. Biz gerçeği arıyoruz. Biz bizi arıyoruz. O ise gerçek ötesi. Bizim aramak istediğimiz gerçek ötesi.
Olmuyor değil mi Fikret bey bu konu üzerinde doğru cümleyi bulupta kuramıyor insan. Çünkü hiçlik üzerine konuşulacak bir kavram yada başka birşey değil. Örnek bile veremiyorsun, misal yapamıyorsun. Çünkü ne karşılığı var, nede karşıtı. " Biz gerçeği arıyoruz. O gerçeğin ötesi." Bu cümleleriniz bile, biz ve O diye ayırım yapıyor. Ortada bir varlık varmış gibi. Ama elde değil işte anlaşılmak için, mecburen ayırıyor, işaret ediyor insan. O yüzden konuşarak anlatılmıyor ve anlaşılmıyor. Kafamız bu yüzden çok karışıyor.
Biz dediğimiz, O nun 2 boyutlu rüyasını, 3 boyutlu yaşayan bir hayal ürünü falan da değiliz. O nun zihnindeki rüyası bile değiliz yani. Asla böyledir demeyeyim de. En azından ben öyle düşünüyorum.
Aslında çok fazla okuyup, birşeyler öğrenmeye çalışıp ta, zihni bulandırmaya gerek yok. Çok dağılıyor o zaman insan. Farklı kişilerden, farklı şeyler okudukça, duydukça karışıyor kafa. Farklı düşünceleri birleştirmeye çalışıyor insan. O da sonuç vermiyor. Ben bir süredir bıraktım okumayı. Sadece düşünüyorum. Olasılıkları değerlendirip, yerine oturtmaya çalışıyorum kendi zihnimde. Düşüncelerimi birbirine bağlamaya çalışıyorum, çözümlemeye çalışıyorum. Hadsizlik etmeyeyim ama Kuranı okumakta yardımcı oluyor gerçekten. Her seferinde farklı şeyler canlanıyor, açılıyor. Ve O ndan istemek gerekiyor bazı şeyleri.
Duvara tosladığımız yer zikir deryasının kapısı bence Gül hnm.. Bu kapıyı açmaya çalışıyoruz. İyi de yapıyoruz. İnadımız kırılana, kafamızı parçalayana dek vurucaz. Sonra bitkin düşücez. Yine de istek olucak. İşte o zaman kabullenicez o kapıyı doğru anahtarla açmayı denemeyi. Toslamaya devam. Bitkin düşene kadar..
Bulmak, aramak, görmek, kör olmak, gözlemlemek, seyretmek???? Çok önemli aslolan birşey var bunlarda. Birleştirdiğinde. İnsanın Yaratılış Amacı, yada nedeni demeyeyimde. Birşey var. Benzetme yaparsak, Biz onun gözüyüz gibi. Yada gözünün görmesini sağlayan bir ışık falan. Arada göz ile ışık arasında bi etkileşim bi bilgi alışverişi yapan birşey var. Yada o etkileşim rolünde biz dediğimiz şey. Anlatacak kelimeleri bulamıyorum. Azıcık da olsa anladıysanız birşeyler söylermisiniz. Birşeyler var zihnimde ama çıkaramıyorum.
Bir bütünü tamamlayan parçalarız sanki. Benim hücrem rüya göremez, koku alamaz, iyiyi kötüyü bilmez. Eğer merak duygusu olsa hücremin benim olduğum boyutu ve daha neler yapabileceğimi merak ederdi. Peki benim hücremin adı fikret olsun. Fikret ne için yaşar. Beni var etmek için. Benim fonksiyonlarım onun gibi binlercesiyle sağlanır. Biz ise tek tek hücreleriz. O'nda varolan parçalarız. Bütünü var eden. İyiliği kendisine farz kılmasıyla da bize iyiliği emrediyor. Benzetmeyi mana alemine taşırsak abes durmuyordur inşallah.
Hayır Fikret bey biz O ndan parçalar değiliz. Bende böyle düşünürdüm önceleri. Bu düşünce kibire sokar insanı, yanıltır. En azından bende öyle oldu. Biz anlam verecek, işaret edilecek, şuyuz denilecek birşey değiliz. Biz diye bildiğimiz, biz dediğimiz şey kavramdan yada varlıktan ziyade bir gücün sahip olduğu bir etkinin ortaya çıkardığı sonuç gibiyiz. Bir durumuz.
Selahattin bey, bu hadis, sanırım Rasulün kendisine ait bir hadis. Yani Rasul için geçerli bu, O kendini tanımlarken kullanmış bu sözleri. Bizim için geçerli değil bu sözler. Yani O nun gözü, kulağı olabilecek durumda değiliz biz. O nun gözü, kulağı olmak, Rasule verilmiş bir görevdir. Sorumluluktur. Ona bahşedilmiş peygamberliktir. Seçilmişliktir.
Evet doğru anlatmak istediğim şey farklı noktalara gitmiş. Halbu ki O sameddir. Varolmak için hiçbirşeye muhtaç değil. Biz varolmak için O'na muhtacız. İşte örneklendireyim derken şirk kokan cümleler çıkıyor ortaya. Allahım affetsin.
Girmeyin araya Selahattin bey, çekin derinlere. Hep aynı yerde bırakıyoruz nefesi. Doğru, yanlış, saçma, komik, değerli, hiç fark etmez. Bi şekilde zorlamak lazım.
E ama sizde an ı böldünüz kısımlara. Süreçler varmış gibi anlattınız. Anda biter, anda başlar... Dediniz. Başlayıp biten birşey yok anda. Herşey tek kare resim değil mi.
Hayır böyle anlatarak konuşarak anlaşılmaz zamansızlık. Anlatmayı ben de anlatırım size kavramasamda anlatırım. Farkındalık lazım. Bizde zaman algısını oluşturan ne? Bunu bulmak lazım ki kendiliğinden kökten hallolsun bu algı.
Şöyle bir misal vereyim: Bazen çok hızlı gecer zaman, bazen geçmek bilmez. Halbuki saate göre aynı süre geçmiştir her ikisinde de.. Buna nazaran zamanın göreceli olduğu anlaşılıyor. Bazen bir an yaşarsınız. Hiç bitmese dersiniz. O an bilirsiniz ki, bu hiç bitmese asla sıkılmıycaksınız. O huzur zamandan münezzeh olarak yaşanacak. Ve bunun cennet olduğunu bilirsiniz.
Bunu bize kazandıran yineO. Ama zihnimizin biryerine koymadı bu benliği. Öyle birşey yaptıkı, öyle bir sistem kurdu ki, biz görerek öğrendik bu ben liği, ben olmayı. Çünkü O bizim birşeyleri kendimizin görmesini, tecrübe etmesini istiyordu. Biz tecrübe ederken, O seyrediyor. Çünkü O bilinmek istiyor.
Biz bunu unutuyoruz. Oyun eğlenceye dalıyoruz. Halbuki varlık sahnesine çıkarılmamızdaki asıl gaye Allah'ı bilmek. Bilenler insan olmak şerefine erişiyor. Bilmeyenler hayvanlık mertebesinde kalıyor.
Bizim gözümüzden seyretmiyor. Biz gören gözü değiliz O nun. Öyle olduğumuzu zannediyoruz bu algılarla. Biz bir görme eylemi içinde değiliz. Eylemin kendisi değiliz. Biz olmadaydık o görmeyecekmiydi? Görüp ne yapacak. Bilmiyormu herşeyi. Kulunu, yapacaklarını. Var olan kainatı her zerreyi bilmiyor mu da bizimle, bizim aracılığımızla görüyor. Görmesine gerek yok. Seyretmek, zamansızlık ile çelişmezmi O nun için. Zamansız olanın seyretmesi mümkün mü.
Biz hayatı bu algılarla burası, bu yaşadığımız hayat olarak algılıyoruz. Burası hiçbirşey. Asıl hayata hazırlık. Hazırlık ta bizim için. Biz buraya gözlemlemek için geldik. Tecrübe etmek için. Asıl hayatta yerimizi belirlemek için seviye belirleme sınavı bu hayat. Burada kör isen, görmediysen diğer hayatta da kör olacaksın. Cehennem bu işte. Oku diyor bize. Etrafına bak, oku ayetleri. Hazırlan.
Hiçkimse bize benzemiyordu, hiçkimse birbirine benzemiyordu. Biri esmer, biri sarışın, biri kumraldı. Biri bencil, biri akıllı, biri sinirli ada. Fikirleri farklıydı. Sesleri garklıydı. O zaman dedik ki. Ben varım. Bende varım.
İman edip ibadet ve salih ammeler yapanlar, benliklerini aştıkları ölçüde cennete meretebelerine göre gorerler. Ama benliğini tamamen aşabilenler zat cennetine girer.
Bütün vardığımız sonuçlar... Yetersiz ve komik olabilir. Bir gün gelir bunu anlayabiliriz inşallah. Bizim buralarda kurallar farklı işliyor. Kendi algılarımızın dışını anlamaya çalışıyoruz ki hakikat ve marifet katlarının dedikodusu gibi oluyor ancak. Orada neler olmuş der gibi. Oradan bizi görenler var ise gülüyorlardır. Bize de nasip olur inşallah oralardan bakıp gülmek. Sorun gülmeleri değil elbet. Bizim oraya ulaşabilme yolunu bulmamız. Bu yoldaysak buluruz inşallah.
Bizim dünyaya gelme nedenimiz Allahı bilmek ve nefsimizin doğrultusunda ahiretteki yerimizi nasıl hak ettiğimizi görmek. Bir varlık var (Allah cc) azgın nefsin karşısında durmak zor kafaların karışması normal derinlere dalmak istemeniz de gözünüz ile görmediğiniz birşeye inanmak akla aykırı geldiğinden, fakat iman eden hakkı görür. Ne körler vardırki görür ne gözler vardırki görür fakat kördür.
Ben cehennemliğim deyip üzülmek. Ben cennetliğim deyip sevinmek ahmaklıktır. Son nefesi kimse bilemez. Bu yüzden sınavdır. Ama bir kural var nasıl yaşarsan öyle ölürsün nasıl ölürsen öyle haşr olursun. Nalıncı babanın hikayesini okuyun derim
Bir veli diyorki: Bazı kullar Allah'a masiyetle yaklaşır. Bir diğeri de şöyle diyor: Ameliyle böbürlenen abittense, yaptıklarından mahcup günahkar daha yeğdir Hak katında..
Amelle cennet kazanılır sanırım. Kazananlar olacaktır. Ama boş amel değil tabiki. Salih amel, Allah yolunda yapılan amel ile. Kalplerde olanı O biliyor ya. Kimin ne gördüğü önemli değil. Boş mu dolumu onu ameli yapanda bilmez, sadece o bilir. Sokaktaki aç köpeği evine alır doyurursun, köpeğin hatırına affedilirsin. İnancım bu yönde. Tabiki Allah bilir doğrusunu.
Ve o köpeği senin karşına çıkaran, senden doyurmanı isteyen, sana fırsat veren de odur. Sen doyurmazsan başkası doyuracak zaten, o köpeğin rızkında var bu ekmek. Ha sen bunu bilirde verilen şansı değerlendirirsen ne ala. Şansta gelmez herzaman. Bir tepersin, iki tepersin, beş tepersin birdaha da avucunu yalarsın sanırım geçmiş olsun.
Tabiki amaç cennet kazanmak değil. Olmamalı. Amaç O nun senden razı olması, senin kaybettiğini tekrar sana vermesi. Cennet benim gözümde bambaşka bir şey.
Kaybettiğini tekrar kazan ki, ahirette onun karşısına çıkacak yüzün olsun. Seni muhattap alıp, kulum desin. Eğer senden Razı oldum derse. Cennet hali yaşarsın. Cennet budur.
Adamın biri öyle ibadet etmişki. Allah bu kulumu cennete koyun dediğinde. Adam Allahım ben amelimle gitmek isterim deyince diyorki atın cehenneme. Bir gözünün nuruna denk geldi ameli.
Haktan gayrı nesne var hak kusursuz olmak zorunda aksi halde kötülük ve fesat olması gerektiği için oluyordur ve bir sorumluluk yada ceza gerektirmez o zamanda adalet kavramının bir anlamı kalmıyor örnek firavun hakka kul olmak dışında baska yol yok anladığım kadarıyla
Kıymetli olan hakikati bulmaktır
İnsan Hakk mertebesinde yaratılmış. Hakk gerçek demek. Allah ın ilminde yaratılmışız. Biz gerçek mertebesindeysek yaratan gerçek mertebesinden daha öte bir şey olsa gerek doğru mudur? Doğruysa bizim hayal edemediğimiz bu mertebe nasıl bir şey olabilir?
Hiçlik. Hiçliğin tanımı yoktur. Hiçlik bir durumdur. Allahın ilminde yaratılmışız değil, yaratma, yaratılma diye birşey yok Fikret bey. Özür dilerim araya girdim ama Allahın ilminde yaratılmak deyince, ne çıkarıyorsunuz bu cümleden. Zihninizde canlanan ne.
Mansurun enel hak demesini anlamaya çalışırken ulaştığım bir bilgiydi. Hakk yaratılmış olanların halen varoldukları mertebenin adıdır. Dediğiniz doğru. Belki bizim hayal alemimiz olan şey O'nun katında Hakk mertebesidir. Burada insanın cismani özellikler kazanmasıdır. O'nun katından bakıldığında bizim maddevi dünya hayal alemi olarak görülmektedir. İşte bizim katımızda Hakk=gerçek olarak algılanır. Anlatmaya çalıştım, çok karışık olmamıştır inşallah.
Biraz açıklaman lazım Yeniocak. Belki bizim hayal alemimiz olan şey O'nun katında Hak mertebesidir ne demek acaba ?
Gören, gördüren ve görülen birdir..
Bütün mesele bilmektir. Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu ?
O'nun katında biz Hakk mertebesiyiz. Hakk gerçek demek. Biz gerçeği arıyoruz. Biz bizi arıyoruz. O ise gerçek ötesi. Bizim aramak istediğimiz gerçek ötesi.
Olmuyor değil mi Fikret bey bu konu üzerinde doğru cümleyi bulupta kuramıyor insan. Çünkü hiçlik üzerine konuşulacak bir kavram yada başka birşey değil. Örnek bile veremiyorsun, misal yapamıyorsun. Çünkü ne karşılığı var, nede karşıtı. " Biz gerçeği arıyoruz. O gerçeğin ötesi." Bu cümleleriniz bile, biz ve O diye ayırım yapıyor. Ortada bir varlık varmış gibi. Ama elde değil işte anlaşılmak için, mecburen ayırıyor, işaret ediyor insan. O yüzden konuşarak anlatılmıyor ve anlaşılmıyor. Kafamız bu yüzden çok karışıyor.
Biz dediğimiz, O nun 2 boyutlu rüyasını, 3 boyutlu yaşayan bir hayal ürünü falan da değiliz. O nun zihnindeki rüyası bile değiliz yani. Asla böyledir demeyeyim de. En azından ben öyle düşünüyorum.
Aslında çok fazla okuyup, birşeyler öğrenmeye çalışıp ta, zihni bulandırmaya gerek yok. Çok dağılıyor o zaman insan. Farklı kişilerden, farklı şeyler okudukça, duydukça karışıyor kafa. Farklı düşünceleri birleştirmeye çalışıyor insan. O da sonuç vermiyor. Ben bir süredir bıraktım okumayı. Sadece düşünüyorum. Olasılıkları değerlendirip, yerine oturtmaya çalışıyorum kendi zihnimde. Düşüncelerimi birbirine bağlamaya çalışıyorum, çözümlemeye çalışıyorum. Hadsizlik etmeyeyim ama Kuranı okumakta yardımcı oluyor gerçekten. Her seferinde farklı şeyler canlanıyor, açılıyor. Ve O ndan istemek gerekiyor bazı şeyleri.
Duvara tosladığımız yer zikir deryasının kapısı bence Gül hnm.. Bu kapıyı açmaya çalışıyoruz. İyi de yapıyoruz. İnadımız kırılana, kafamızı parçalayana dek vurucaz. Sonra bitkin düşücez. Yine de istek olucak. İşte o zaman kabullenicez o kapıyı doğru anahtarla açmayı denemeyi. Toslamaya devam. Bitkin düşene kadar..
Demiş ki: Hak'tan gayrı bir nesne yok, gözsüzlere pinhan imiş.
Batını görecek gözler istiyorum. Nerde satılır?
Demiş ki: Aşıkta keder neyler. Gam halk-ı cihanındır. İnşallah o zümreden oluruz bizde.
Satın alman değil, Herşeyini satman lazım Fikret bey.
Lütfederse olalım inşallah
Bileni bulmadan, hakikat bulunmaz. Bileni bulsan da, nasibinden ötesi olmaz.
Demiş ki: Sen yoksun o benlikler Hep vehm-i gümanındır
İşte başka bir alem var gerçek ötesi.
Bulmak, aramak, görmek, kör olmak, gözlemlemek, seyretmek???? Çok önemli aslolan birşey var bunlarda. Birleştirdiğinde. İnsanın Yaratılış Amacı, yada nedeni demeyeyimde. Birşey var. Benzetme yaparsak, Biz onun gözüyüz gibi. Yada gözünün görmesini sağlayan bir ışık falan. Arada göz ile ışık arasında bi etkileşim bi bilgi alışverişi yapan birşey var. Yada o etkileşim rolünde biz dediğimiz şey. Anlatacak kelimeleri bulamıyorum. Azıcık da olsa anladıysanız birşeyler söylermisiniz. Birşeyler var zihnimde ama çıkaramıyorum.
Ben, benlik bile. Görme ile kazanılan birşey.
İnsan-ı kamil Hak ile görür, Hak ile işitir, Hak ile söyler, Hak ile yürür...
Bir bütünü tamamlayan parçalarız sanki. Benim hücrem rüya göremez, koku alamaz, iyiyi kötüyü bilmez. Eğer merak duygusu olsa hücremin benim olduğum boyutu ve daha neler yapabileceğimi merak ederdi. Peki benim hücremin adı fikret olsun. Fikret ne için yaşar. Beni var etmek için. Benim fonksiyonlarım onun gibi binlercesiyle sağlanır. Biz ise tek tek hücreleriz. O'nda varolan parçalarız. Bütünü var eden. İyiliği kendisine farz kılmasıyla da bize iyiliği emrediyor. Benzetmeyi mana alemine taşırsak abes durmuyordur inşallah.
Kutsi hadiste demiş ki: Ben onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili olurum.
Hayır Fikret bey biz O ndan parçalar değiliz. Bende böyle düşünürdüm önceleri. Bu düşünce kibire sokar insanı, yanıltır. En azından bende öyle oldu. Biz anlam verecek, işaret edilecek, şuyuz denilecek birşey değiliz. Biz diye bildiğimiz, biz dediğimiz şey kavramdan yada varlıktan ziyade bir gücün sahip olduğu bir etkinin ortaya çıkardığı sonuç gibiyiz. Bir durumuz.
Biz kulluk durumundayız
Selahattin bey, bu hadis, sanırım Rasulün kendisine ait bir hadis. Yani Rasul için geçerli bu, O kendini tanımlarken kullanmış bu sözleri. Bizim için geçerli değil bu sözler. Yani O nun gözü, kulağı olabilecek durumda değiliz biz. O nun gözü, kulağı olmak, Rasule verilmiş bir görevdir. Sorumluluktur. Ona bahşedilmiş peygamberliktir. Seçilmişliktir.
Yeniocak.. Otur yerine Sıfır
Evet doğru anlatmak istediğim şey farklı noktalara gitmiş. Halbu ki O sameddir. Varolmak için hiçbirşeye muhtaç değil. Biz varolmak için O'na muhtacız. İşte örneklendireyim derken şirk kokan cümleler çıkıyor ortaya. Allahım affetsin.
Biz sadece O nun görmesinin etkisiyle ortaya çıkan birşeyiz. Nasıl bir etki oturtamadım henüz.
Küçük bir kız senden iyi biliyor Yeniocak. Dersini çalışmamışsın
Affedecek olan bir Allah yok. Allah böyle birşey yapmaz. Daha doğrusu affedecek, yada affedilecek birşey yok. Sonuçlarını yaşamak var.
Küçük bir kız, genel bir söylemdi değil mi? Aradaki bir kelimesini atlamıyoruz.
Tabiki genel bir söylem efendim
Yoksa siz bizim büyüğümüzsünüz.. Ellerinizden öperiz hazret
Bende öyle anladım da, maksat sizden duymaktı. Niye ihtiyaç duydum buna bilmiyorum.
Büyüklük hissine kapılmış gibi bir tavrım mı oldu? Şaka yapıyorsanızda, ben şakayı pek ayırtedemiyorum bazen, anlamıyorum şakadan. Şüpheye düşüyorum
Ben şaka yapmam Aydoğan
Ben birşey bilmiyorum. Ben hissediyorum sadece. Kullandığınız kelime, terimleri bile bilmiyorum. Google bakıyorum. Anlamaya çalışıyorum.
Sadece Yeniocagı az haşladım
Sonuçlarını yaşamak var güzel oldu. Affedilmekse doğruya dönme isteğiyle sonuçları değiştirmek.
Dövecekleriniz mi bozuldu.
Alıştı Yeniocak.. Dayak yiyince gülüyor artık
Daha etkili değnek edinin.
İstemek ve değiştirmek te bizden değil. Sonuçlar kendiliğinden oluşur.
Cüzi iradeyi kaldırdınız
O nun şaşmayan bir sistemi var.
Sen de alışışacaksın Aydoğan
Şaşmıyor çünkü bizim katımızda olan ne varsa O'nun katında çoktan gerçekleşti.
Yok Selahattin bey, alışmak değilde. O anki ruh haliyle alakalı tepkiler.
Çok derine daldınız. Boğulmayın diye araya girdim
Zamansızlık, anlayamadığım şey.
Girmeyin araya Selahattin bey, çekin derinlere. Hep aynı yerde bırakıyoruz nefesi. Doğru, yanlış, saçma, komik, değerli, hiç fark etmez. Bi şekilde zorlamak lazım.
Tamam
Kavramlarımız zamana endeksli. Zamansızlığı anlatacak bir kavram bile yok. Oldu, olan, olmakta olan. Bakın hepsinde zaman var.
Bir tek kelime var zamansızlığı anlatan
İşte kendinize bir varlık, isim, sıfat isnat etmezseniz, yüklemezseniz zamanı, zamansızlığı kavrayabilirsiniz.
Nedir
Nedir nedir??
Andır an
An nedir
Ezel ve ezelin evveli, ebed ve ebedin ahiri.. Hepsi andan ibaret. Yaşanan ve yaşanacak olan ne varsa anda olur, anda biter, anda başlar..
Zaman denen şey, anda şişirilen bir balon misalidir. Zaman da anın içindedir.
Ezel ve ebed dahi andadır.
"Evvel Allah, ahir Allah, zahir Allah, batın Allah" diyor ayette.. Allah, bunlardan da müstağnidir.
E ama sizde an ı böldünüz kısımlara. Süreçler varmış gibi anlattınız. Anda biter, anda başlar... Dediniz. Başlayıp biten birşey yok anda. Herşey tek kare resim değil mi.
İdrak edilebilenin en öncesi de, en sonrası da Allah. Zahir de, batın da Allah'tır diyor yani.. Ama Allah bundan ibarettir gibi anlamamak lazım.
İşte bu, normak aklın anlama kapasitesinin dışında bir şey...
Hayır böyle anlatarak konuşarak anlaşılmaz zamansızlık. Anlatmayı ben de anlatırım size kavramasamda anlatırım. Farkındalık lazım. Bizde zaman algısını oluşturan ne? Bunu bulmak lazım ki kendiliğinden kökten hallolsun bu algı.
Başlamakla bitmek arasında bir zaman falan geçtiği yok. Hepsi aynı anda oluyor..
Zaman algısını oluşturan şey, herekettir.
hayır
Somut olarak olabilir. Ama hareket te algı sonucu oluşan birşey.
Hareket olmasa zaman olmazdı.
Bütün algıları oluşturan ben dir, benliktir. Bu ben ne zaman, nasıl kazanıldı?
Şöyle bir misal vereyim: Bazen çok hızlı gecer zaman, bazen geçmek bilmez. Halbuki saate göre aynı süre geçmiştir her ikisinde de.. Buna nazaran zamanın göreceli olduğu anlaşılıyor. Bazen bir an yaşarsınız. Hiç bitmese dersiniz. O an bilirsiniz ki, bu hiç bitmese asla sıkılmıycaksınız. O huzur zamandan münezzeh olarak yaşanacak. Ve bunun cennet olduğunu bilirsiniz.
Bunu bize kazandıran yineO. Ama zihnimizin biryerine koymadı bu benliği. Öyle birşey yaptıkı, öyle bir sistem kurdu ki, biz görerek öğrendik bu ben liği, ben olmayı. Çünkü O bizim birşeyleri kendimizin görmesini, tecrübe etmesini istiyordu. Biz tecrübe ederken, O seyrediyor. Çünkü O bilinmek istiyor.
Bazen de çok kötü hissedersiniz kendinizi.. Zaman devre dışı kalmıştır o anda.. Ve bunun da cehennem oldugunu bilirsiniz.
Biz seyrediyoruz. Yani seyredebilenler. Bizim gözümüzden seyreden yine Hak
Tamam olan bu. Az çok farkındayız. Ama neden bu şekilde bir algı var insanda. Amaç ne.
Zaman da hareket gibi bir algı.
Seyredilen de, seyrettiren de, seyreden de Allah
Amaç, Allah'ı bilmek
Bilinmeyi murad ettim ve mahlukatı halk ettim diyor ..
Biz bunu unutuyoruz. Oyun eğlenceye dalıyoruz. Halbuki varlık sahnesine çıkarılmamızdaki asıl gaye Allah'ı bilmek. Bilenler insan olmak şerefine erişiyor. Bilmeyenler hayvanlık mertebesinde kalıyor.
Bizim gözümüzden seyretmiyor. Biz gören gözü değiliz O nun. Öyle olduğumuzu zannediyoruz bu algılarla. Biz bir görme eylemi içinde değiliz. Eylemin kendisi değiliz. Biz olmadaydık o görmeyecekmiydi? Görüp ne yapacak. Bilmiyormu herşeyi. Kulunu, yapacaklarını. Var olan kainatı her zerreyi bilmiyor mu da bizimle, bizim aracılığımızla görüyor. Görmesine gerek yok. Seyretmek, zamansızlık ile çelişmezmi O nun için. Zamansız olanın seyretmesi mümkün mü.
Kendiyle kendini seyrediyor.
Neden O nunda mı egoları var.
Biz Allah'a bir ayna misali oluyoruz. Ama ayna da kendisi
Ego Allah'a ait olan bir şey zaten. Biz egomuza kapılıp kibirlenince O'nun mülküne tecavüz etmiş oluyoruz.
Kibriya bana aittir diyor. Kim ki bunda bana ortak olmaya kalkarsa belini kırarım diyor.
Biz hayatı bu algılarla burası, bu yaşadığımız hayat olarak algılıyoruz. Burası hiçbirşey. Asıl hayata hazırlık. Hazırlık ta bizim için. Biz buraya gözlemlemek için geldik. Tecrübe etmek için. Asıl hayatta yerimizi belirlemek için seviye belirleme sınavı bu hayat. Burada kör isen, görmediysen diğer hayatta da kör olacaksın. Cehennem bu işte. Oku diyor bize. Etrafına bak, oku ayetleri. Hazırlan.
Ego benliktir. Allah'a arif olmakta en büyük engel, en kalın perde benliktir.
Ne zaman kazandık bu benlik olgusunu biliyormusunuz.
Dünyaya gözlerimizi açtık. Etrafımızdakileri gördük
Kendimizde varlık vehmettikçe benlik duygusundayız demektir.
Hiçkimse bize benzemiyordu, hiçkimse birbirine benzemiyordu. Biri esmer, biri sarışın, biri kumraldı. Biri bencil, biri akıllı, biri sinirli ada. Fikirleri farklıydı. Sesleri garklıydı. O zaman dedik ki. Ben varım. Bende varım.
Koptuk birlik bilincinden.
İman edip ibadet ve salih ammeler yapanlar, benliklerini aştıkları ölçüde cennete meretebelerine göre gorerler. Ama benliğini tamamen aşabilenler zat cennetine girer.
Allah, zatında birdir. Sıfatlarında namütenahi
Vauvv. Gerçeğinizi mi etiketlemeye çalışıyorsunuz.
Bu konuyla ilgili Ahmet beyi etiketlemiştim. Şimdi geldi o da. Burada konuştuğumuz için buraya davet etmek istedim. Bölünmeyelim diye
Ben de Selahattın beyi etiketledim.
Sizz kimsiniz?
Gelir şimdi
Yoksa bütün isimler, etiketler sizin Selahattin bey. Varlığınız yeter diyeceğim ama konuştuklatımızla çelişiyor
Ben senim
Hangi bensin, bende birsürü ben var.
Üzerime aldım soruyu ama
Sen de bensin..
Ne ben benim, Ne sen sensin
Huuuuuuuuuu
3 deliyle zikre adım attık.
Ben bende kendimi aramışım Ben bende seni kaybetmişim Neden daha fazlasını arayayım? Oysa ben seninle aynıymışım.
İçim açıldı yüzüm güldü. Ne güzel oldu gerçekten. Ne iyi geldi. Teşekkür ederim Canı gönülden. Selahattin bey, Fikret bey, Ahmet bey
Bütün vardığımız sonuçlar... Yetersiz ve komik olabilir. Bir gün gelir bunu anlayabiliriz inşallah. Bizim buralarda kurallar farklı işliyor. Kendi algılarımızın dışını anlamaya çalışıyoruz ki hakikat ve marifet katlarının dedikodusu gibi oluyor ancak. Orada neler olmuş der gibi. Oradan bizi görenler var ise gülüyorlardır. Bize de nasip olur inşallah oralardan bakıp gülmek. Sorun gülmeleri değil elbet. Bizim oraya ulaşabilme yolunu bulmamız. Bu yoldaysak buluruz inşallah.
Yahu Ahmet bey burda da ben mi göremiyom acaba ?!!!!
Yoksa Aydoğan'ın kalp gözü mü açıldı
Kayıp mı ki bulasın Yeniocak
Neyse dağılın bu günlük bu kadar yeter..
Bizim dünyaya gelme nedenimiz Allahı bilmek ve nefsimizin doğrultusunda ahiretteki yerimizi nasıl hak ettiğimizi görmek. Bir varlık var (Allah cc) azgın nefsin karşısında durmak zor kafaların karışması normal derinlere dalmak istemeniz de gözünüz ile görmediğiniz birşeye inanmak akla aykırı geldiğinden, fakat iman eden hakkı görür. Ne körler vardırki görür ne gözler vardırki görür fakat kördür.
Zaten bizimle seyretmiyorki
Ahmet Önsesveren ın bizdeki yeri belli zaten. Gölgesini gördüm. Okudu gitti. Yani bizimleydi
Fikret bey günah mı çıkardınız ne yaptınız. Mektup gibi olmuş
Ona bakarsan ben Mine hanımı da gördüm.
Evet Şerife hanımıda gördünüz mü. Ben tanımadığım için çıkaramadım Mine hanımı.
Nasıl tanımazsın ? Hani Hak'tan gayrı bir nesne yoktu !!!!
Kimsenin yeri belli değil şayet belli olsaydı sınav olmazdı.
Ben cehennemliğim deyip üzülmek. Ben cennetliğim deyip sevinmek ahmaklıktır. Son nefesi kimse bilemez. Bu yüzden sınavdır. Ama bir kural var nasıl yaşarsan öyle ölürsün nasıl ölürsen öyle haşr olursun. Nalıncı babanın hikayesini okuyun derim
Allah'ın işine karışılmaz..
Allah imkan ve irade vermiş kişi kendi ahiretini kendi hazırlayacak bu işe karışmak değil.
Amelinle cenneti kazanabilir misin ?
Hayır
Allahın rızası olmadan hiç bir şeyi kazanamazsın
Bu yüzdendir ki. İnne amalu binniyet
Buna istinaden iyilik yap denize at balık görmez hakıl görür.
Bir veli diyorki: Bazı kullar Allah'a masiyetle yaklaşır. Bir diğeri de şöyle diyor: Ameliyle böbürlenen abittense, yaptıklarından mahcup günahkar daha yeğdir Hak katında..
Haddini billen rabbini bilir
Bil
İnşaallah
İnşallah kolayından..
Amelle cennet kazanılır sanırım. Kazananlar olacaktır. Ama boş amel değil tabiki. Salih amel, Allah yolunda yapılan amel ile. Kalplerde olanı O biliyor ya. Kimin ne gördüğü önemli değil. Boş mu dolumu onu ameli yapanda bilmez, sadece o bilir. Sokaktaki aç köpeği evine alır doyurursun, köpeğin hatırına affedilirsin. İnancım bu yönde. Tabiki Allah bilir doğrusunu.
Mümin kişi cennet için iyilik yapmaz
Bu menfaat olur
Ve o köpeği senin karşına çıkaran, senden doyurmanı isteyen, sana fırsat veren de odur. Sen doyurmazsan başkası doyuracak zaten, o köpeğin rızkında var bu ekmek. Ha sen bunu bilirde verilen şansı değerlendirirsen ne ala. Şansta gelmez herzaman. Bir tepersin, iki tepersin, beş tepersin birdaha da avucunu yalarsın sanırım geçmiş olsun.
Tabiki amaç cennet kazanmak değil. Olmamalı. Amaç O nun senden razı olması, senin kaybettiğini tekrar sana vermesi. Cennet benim gözümde bambaşka bir şey.
Din güzel ahlaktır. Demek geldi içimden
Kaybettiğini tekrar kazan ki, ahirette onun karşısına çıkacak yüzün olsun. Seni muhattap alıp, kulum desin. Eğer senden Razı oldum derse. Cennet hali yaşarsın. Cennet budur.
Hep derim büyük olandan küçük istemek adaba aykırıdır. Cemali için çabalamak gere.
Adamın biri öyle ibadet etmişki. Allah bu kulumu cennete koyun dediğinde. Adam Allahım ben amelimle gitmek isterim deyince diyorki atın cehenneme. Bir gözünün nuruna denk geldi ameli.
Bilirim bu kıssayı ibretliktir kişi acizliğini görmeli bu tür kıssalarda
Haktan gayrı nesne var hak kusursuz olmak zorunda aksi halde kötülük ve fesat olması gerektiği için oluyordur ve bir sorumluluk yada ceza gerektirmez o zamanda adalet kavramının bir anlamı kalmıyor örnek firavun hakka kul olmak dışında baska yol yok anladığım kadarıyla