Kabir hayatı, bir bakıma ahiretin giriş kapısı ve başlangıcı sayılır. Ölen kimse, ister kabre defnedilsin, ister yırtıcı hayvanlarca parçalansın; ister ateşte yanıp külleri savrulsun ya da denizde kaybolsun, onun için kabir hayatı başlamış olur. Münker ve Nekir melekleri kabir sorgulamasını yapar. Rabbini, peygamberini ve dinini sorar. Bu sorgudan sadece peygamberler ve çocuklar muaftır.
Ehl-i Sünnet inancına göre, kâfirlere ve bazı günahkâr müminlere kabir azabı vardır. Kabir, iman ve salih amel sahipleri için "cennet bahçelerinden bir bahçe"; kâfirler için de "cehennem çukurlarından bir çukurdur."
Serkan ; İnsan, varlıklar arasında en üstün bir konuma sahiptir. İster ruhen ve bedenen sağlıklı, isterse müptelâ olduğu bir rahatsızlık sebebiyle engelli olsun, İslâm’ın anlayışına göre bütün insanlar saygı ve hürmete lâyıktır. Engelliler konusu üzerinde bıkmadan, usanmadan durulması gereken bir konudur. Bugün dünyada engelli nüfusu 500 milyonu aşmış bulunmaktadır. Esasen engelliler konusu temelde bir insan hakkı meselesidir. Bu anlamda, engelli insanlar ile diğerleri arasında haklara sahip olma açısından da bir ayırım söz konusu değildir. Yasalara göre zihinsel ve bedensel engelliler toplumsal hayatta sağlıklı insanlarla eşit haklara sahiptir. “Bedensel ve zihinsel engelleri nedeniyle insanlar arasında ayırım yapılmasına izin verilmeyecektir” vb. İlkelerle engelli hakları; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, gibi çeşitli uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Ancak günümüzde; sorunların çözümü, sorunun tartışılması ve gündemde tutulması ile gerçekleşmektedir. Özellikle bu konuya ilişkin yapılacak her tür katkıya ihtiyaç duyulmaktadır. Konuyu gündemde tutmak ve bu sosyal yaranın iyileştirilmesi yada giderilmesine dair her tür çalışmaya destek vermek temel görev olarak algılanmalıdır. İslâm’da ‘hayat’ hakkı esas olduğundan engelli olmak eşit yaşama prensibini de ortadan kaldırmaz. “Allah herkesi ancak gücünün yettiği ölçüde sorumlu tutar...”[Kuran: 2/286], “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez” [Kuran: 2/285] gibi ayetlerle kolaylığı genel bir ilke olarak kabul eden İslâmiyet, engelli kimselere de güçlerinin yetmeyeceği şeyleri yüklememiştir. Bu sebeple mesela ağır zihinsel engelliler ibadetle yükümlü değildir. Toplumun her kesimi ile ilgilenen Hz. Peygamber ’in, zihinsel engellilerle de ilgilenmiş ve onları ihmal etmemiştir. Nitekim, akıl hastalarının dini yükümlülüklerden muaf tutulduklarını şu sözleri ile dile getirmişlerdir: “Üç kimseden sorumluluk kaldırılmıştır: Buluğ çağına erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve şifa buluncaya kadar akıl hastasından.” [Buhari, Ebu Davud ve Tirmizi] bu hadis, zihinsel engellilerin sorumluluklarının çerçevesinin belirlenmesinde temel teşkil eden başlıca delillerdendir. İbadet yerine yürüyerek gidemeyecek derecede hasta olan kimseler, kendilerini götürecek birisi olsa dahi Ebu Hanife'ye göre Cuma namazını kılmakla yükümlü değildir. Yine, farz namazları ayakta kılmaya güç yetiremeyen kimselerle, ayakta kıldıkları takdirde başka bir rahatsızlığı oluşan veya hastalığının artması, ya da iyileşmesinin gecikmesi söz konusu olan kimseler, namazlarını oturarak kılarlar. Rükû ve secde yapmaya güç yetiremeyen kimse ise namazını îmâ ile kılar. İslam Peygamberi Hz. Muhammed insanlara engelli-engelsiz oluşuna göre davranmazdı. Görme engelli olan Abdullah İbn Ümmi Mektumu müezzin olarak görevlendirmişti. Hz. Peygamber, bizzat engellilerle ilgilenmiş, onlara güçlerinin yetmediği alanlarda görevlendirmemiş, yeteneklerine göre kamusal alanda vazife vermiş, topluma kazandırmaya çalışmış; engellileri başkalarının maddi manevi yardımına muhtaç bir tabaka olarak görmemiştir. İnsanın görme işitme, konuşma vb. Bir yetisinin olmaması elbette kişi için bir meşakkat ve oldukça zor bir durumdur. Ancak Hz. Peygamber, engelli olup da sabredenlerin cennetle ödüllendirileceğini bildirmiştir. Bir Kudsi Hadisde; “Herhangi bir kulumu gözlerinden mahrum bırakmak suretiyle imtihana tabi tuttuğumda, sabrederse, gözlerine karşılık ona cenneti veririm” [Buhari, Merda, 7] buyruluyor. Hz Peygamber, durumlarına göre engellileri mesleki hayattan ve çalışmaktan alıkoymamış, bilakis onların ticaret yapmasını kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Bununla birlikte, engellileri mazeretleri sebebiyle güç yetiremeyecekleri işlerden de muaf tutmuştur.
Kabir hayatı, bir bakıma ahiretin giriş kapısı ve başlangıcı sayılır. Ölen kimse, ister kabre defnedilsin, ister yırtıcı hayvanlarca parçalansın; ister ateşte yanıp külleri savrulsun ya da denizde kaybolsun, onun için kabir hayatı başlamış olur. Münker ve Nekir melekleri kabir sorgulamasını yapar. Rabbini, peygamberini ve dinini sorar. Bu sorgudan sadece peygamberler ve çocuklar muaftır.
Ehl-i Sünnet inancına göre, kâfirlere ve bazı günahkâr müminlere kabir azabı vardır. Kabir, iman ve salih amel sahipleri için "cennet bahçelerinden bir bahçe"; kâfirler için de "cehennem çukurlarından bir çukurdur."
Serkan ; İnsan, varlıklar arasında en üstün bir konuma sahiptir. İster ruhen ve bedenen sağlıklı, isterse müptelâ olduğu bir rahatsızlık sebebiyle engelli olsun, İslâm’ın anlayışına göre bütün insanlar saygı ve hürmete lâyıktır. Engelliler konusu üzerinde bıkmadan, usanmadan durulması gereken bir konudur. Bugün dünyada engelli nüfusu 500 milyonu aşmış bulunmaktadır. Esasen engelliler konusu temelde bir insan hakkı meselesidir. Bu anlamda, engelli insanlar ile diğerleri arasında haklara sahip olma açısından da bir ayırım söz konusu değildir. Yasalara göre zihinsel ve bedensel engelliler toplumsal hayatta sağlıklı insanlarla eşit haklara sahiptir. “Bedensel ve zihinsel engelleri nedeniyle insanlar arasında ayırım yapılmasına izin verilmeyecektir” vb. İlkelerle engelli hakları; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, gibi çeşitli uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Ancak günümüzde; sorunların çözümü, sorunun tartışılması ve gündemde tutulması ile gerçekleşmektedir. Özellikle bu konuya ilişkin yapılacak her tür katkıya ihtiyaç duyulmaktadır. Konuyu gündemde tutmak ve bu sosyal yaranın iyileştirilmesi yada giderilmesine dair her tür çalışmaya destek vermek temel görev olarak algılanmalıdır. İslâm’da ‘hayat’ hakkı esas olduğundan engelli olmak eşit yaşama prensibini de ortadan kaldırmaz. “Allah herkesi ancak gücünün yettiği ölçüde sorumlu tutar...”[Kuran: 2/286], “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez” [Kuran: 2/285] gibi ayetlerle kolaylığı genel bir ilke olarak kabul eden İslâmiyet, engelli kimselere de güçlerinin yetmeyeceği şeyleri yüklememiştir. Bu sebeple mesela ağır zihinsel engelliler ibadetle yükümlü değildir. Toplumun her kesimi ile ilgilenen Hz. Peygamber ’in, zihinsel engellilerle de ilgilenmiş ve onları ihmal etmemiştir. Nitekim, akıl hastalarının dini yükümlülüklerden muaf tutulduklarını şu sözleri ile dile getirmişlerdir: “Üç kimseden sorumluluk kaldırılmıştır: Buluğ çağına erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve şifa buluncaya kadar akıl hastasından.” [Buhari, Ebu Davud ve Tirmizi] bu hadis, zihinsel engellilerin sorumluluklarının çerçevesinin belirlenmesinde temel teşkil eden başlıca delillerdendir. İbadet yerine yürüyerek gidemeyecek derecede hasta olan kimseler, kendilerini götürecek birisi olsa dahi Ebu Hanife'ye göre Cuma namazını kılmakla yükümlü değildir. Yine, farz namazları ayakta kılmaya güç yetiremeyen kimselerle, ayakta kıldıkları takdirde başka bir rahatsızlığı oluşan veya hastalığının artması, ya da iyileşmesinin gecikmesi söz konusu olan kimseler, namazlarını oturarak kılarlar. Rükû ve secde yapmaya güç yetiremeyen kimse ise namazını îmâ ile kılar. İslam Peygamberi Hz. Muhammed insanlara engelli-engelsiz oluşuna göre davranmazdı. Görme engelli olan Abdullah İbn Ümmi Mektumu müezzin olarak görevlendirmişti. Hz. Peygamber, bizzat engellilerle ilgilenmiş, onlara güçlerinin yetmediği alanlarda görevlendirmemiş, yeteneklerine göre kamusal alanda vazife vermiş, topluma kazandırmaya çalışmış; engellileri başkalarının maddi manevi yardımına muhtaç bir tabaka olarak görmemiştir. İnsanın görme işitme, konuşma vb. Bir yetisinin olmaması elbette kişi için bir meşakkat ve oldukça zor bir durumdur. Ancak Hz. Peygamber, engelli olup da sabredenlerin cennetle ödüllendirileceğini bildirmiştir. Bir Kudsi Hadisde; “Herhangi bir kulumu gözlerinden mahrum bırakmak suretiyle imtihana tabi tuttuğumda, sabrederse, gözlerine karşılık ona cenneti veririm” [Buhari, Merda, 7] buyruluyor. Hz Peygamber, durumlarına göre engellileri mesleki hayattan ve çalışmaktan alıkoymamış, bilakis onların ticaret yapmasını kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Bununla birlikte, engellileri mazeretleri sebebiyle güç yetiremeyecekleri işlerden de muaf tutmuştur.
Onur Garzan Hu Ra Fe