Rousseau, bu konuda "doğal yaşama döneminde çıkan bir düzenbaz, bir bahçeyi çitlerle çevirip "burası benimdir" demesiyle mülkiyet başlamıştır. Oysa ki ondan daha akıllı biri çıkıp bu "şarlatana kulak vermeyin, meyveler hepimizin toprak hiçkimsenindir" deseydi insanlık nice felaketlerden arınacaktı. Ayrıca yine Rousseau, toplumdaki felaketlerin sebebini "bir insanın iki kişiye yetecek kadar malı elinde bulundurmanın kendisi için faydalı olacağı inancına kapılması toplumdaki eşitliği bozmuş ve insanlığı nice suç ve cinayetlere ittirmiştir" diye açıklamıştır.
Burda bir eleştiri yapmam gerekirse, insanların yaptığı felaketlerin sebebenin ben mülkiyet, din ve ideolojiden bağımsız görüyorum. İnsanlar her zaman aç gözlü, kindar ve zalimdi. Yani ne devlet ne de mülkiyet ortadan kalkarsa insan iç güdülerinde bir değişme ve gelişme olmayacak
Toplumsal bilinç tarafından sana kodlanan bilgi insanların doğası gereği aç gözlü olduklarıdır modern toplumlar da durum aynen söylediğin gibidir ancak bugün ilkel topluluklara baktığımız zaman henüz mülkiyet kavramının gelişmemiş olduğunu görüyoruz bu da demektir ki mülkiyet insanın özünde olan bir şey değildir sonradan oluşmuş yada oluşturulmuştur.
İdealler hoş ancak insan tabiatı gereği mülkiyetçidir. Yani avcı-toplayıcı zamanlarda dahi ağaçlarda yahut mağaralarda barınıyorlardı. Bu dışarıdaki tehlikelerden korunmak için şart. Modern anlamda mülkiyet yerleşik hayata geçmek ile başlıyor ki bu da ektiğin arazinin talan edilmesini engellemek için şart. Yani üretime geçilip emek ortaya konulduğunda insan kendisinin olanı korumak zorunda. Toprak emek verenindir. Etrafına ördüğün çit emeğini koruma girişimidir. Hayatını devam ettirmen için doğal bir güdüdür. Bu kötüyse mülkiyet de kötüdür diyebiliriz. Ancak barınma, ait/sahip olma temel ihtiyaçlardandır. Medeniyetin mülkiyeti kötülemesi değil, tekellerden kurtulması gerekiyor benim düşünceme göre. Anarşist idealar hoştur da anlamsızdır genelde
Rousseau, bu konuda "doğal yaşama döneminde çıkan bir düzenbaz, bir bahçeyi çitlerle çevirip "burası benimdir" demesiyle mülkiyet başlamıştır. Oysa ki ondan daha akıllı biri çıkıp bu "şarlatana kulak vermeyin, meyveler hepimizin toprak hiçkimsenindir" deseydi insanlık nice felaketlerden arınacaktı. Ayrıca yine Rousseau, toplumdaki felaketlerin sebebini "bir insanın iki kişiye yetecek kadar malı elinde bulundurmanın kendisi için faydalı olacağı inancına kapılması toplumdaki eşitliği bozmuş ve insanlığı nice suç ve cinayetlere ittirmiştir" diye açıklamıştır.
Burda bir eleştiri yapmam gerekirse, insanların yaptığı felaketlerin sebebenin ben mülkiyet, din ve ideolojiden bağımsız görüyorum. İnsanlar her zaman aç gözlü, kindar ve zalimdi. Yani ne devlet ne de mülkiyet ortadan kalkarsa insan iç güdülerinde bir değişme ve gelişme olmayacak
Toplumsal bilinç tarafından sana kodlanan bilgi insanların doğası gereği aç gözlü olduklarıdır modern toplumlar da durum aynen söylediğin gibidir ancak bugün ilkel topluluklara baktığımız zaman henüz mülkiyet kavramının gelişmemiş olduğunu görüyoruz bu da demektir ki mülkiyet insanın özünde olan bir şey değildir sonradan oluşmuş yada oluşturulmuştur.
İdealler hoş ancak insan tabiatı gereği mülkiyetçidir. Yani avcı-toplayıcı zamanlarda dahi ağaçlarda yahut mağaralarda barınıyorlardı. Bu dışarıdaki tehlikelerden korunmak için şart. Modern anlamda mülkiyet yerleşik hayata geçmek ile başlıyor ki bu da ektiğin arazinin talan edilmesini engellemek için şart. Yani üretime geçilip emek ortaya konulduğunda insan kendisinin olanı korumak zorunda. Toprak emek verenindir. Etrafına ördüğün çit emeğini koruma girişimidir. Hayatını devam ettirmen için doğal bir güdüdür. Bu kötüyse mülkiyet de kötüdür diyebiliriz. Ancak barınma, ait/sahip olma temel ihtiyaçlardandır. Medeniyetin mülkiyeti kötülemesi değil, tekellerden kurtulması gerekiyor benim düşünceme göre. Anarşist idealar hoştur da anlamsızdır genelde
Ali Çoşkunoglu mülkiyet kavramı gelişmemiş derken, benim senin ayrımı bu ne kadar değişebilir, gelişebilir?
Nihal babam hep anarşizm için "ergen ideolojisi" derdi evet anlamsızdır