Yahu bu dilleri oluşturan insanlar binlerce kilometre uzakta yaşamış unga bungadan evrimleştirmiş dillerini neden aynı sırayla aynı kurallarla olsun ki
Amerikalı - İngilizler Türkçe öğrendiği zaman neden yanlış konuşuyor? Çünkü onların dil kuralları bizimkine göre farklı. Onlar örneğin "Perfect-tense" diye bir şeye sahipken, bunun Türkçe karşılığı yok. Bu bir dil kuralı, her dil aynı olacak her şeyin çevirisi %100 doğru olacak diye bir şey yok, yani Chicken Translate dediğin zaman da Tavuk çevirme oluyor ama biz bölümde arkadaşlarla bunun esprisini yapıyoruz.
Diller oluşurken birbirleriyle uyumlu olmak gibi bir kaygı güdülmeden oluşmuştur. Bu yüzden uyumlulukları bulamayabilirsiniz. Örneğin "to", "-e, -a" anlamına gelir demek doğru bir mantık değildir. Siz şu anda Türkçe düşündüğünüz için, size mantıksız geliyor, fakat İngilizce düşünen birisine de Türkçe mantıksız geliyor. Buradaki olay dillerin birbirine tam olarak çevirilemeyeceği olayıdır.
Yusuf Özavcı "I have heard about that film." Çevirdiğin zaman "O filmi duydumdum." oluyor. Peki biz bunu nasıl çeviriyoruz? "O filmi duydum." Bize perfect tense İngilizce öğretiliyor, Türkçe karşılığı ise geçmiş zamana dönüyor. Yani bizde olmayan bir kuralı Türkçe'nin içine yerleştiremiyoruz gayet doğal olarak.
Bahsettiğin gibi sonuçta "o filmi duydum" diye çevirebiliyorsun, anlam kaybı da olmuyor anladığım kadarıyla. Olan olmayan konusuna bir itirazım yok zaten. Benim demek istediğim istisna bolluğu, look at de buna gayet güzel bir örnek. Ayrıca bizde bir kelimenin anlamını bilmesen bile ilişkili bir kökten türemiş olduğu için tahmin ederek anlamına ulaşabilirsin. Ama ingilizcede böyle bir şey yok ve bu nedenle çok sayıda kelime ezberlemek gerekiyor ve benim gibi hafızası kötü insanlar için bu bir eziyet. Düzensiz fiiller olayı bambaşka bir işkence. vs vs vs Sonuçta ingilizce öğrenmek için ya küçük yaşta olacaksın yada hafızan iyi olacak.
yusuf Hayır çevirmiyorsun, yerelleştirip uyduruyorsun, tıpkı "look at me"yi "bana bak" diye yerelleştirdiğin gibi. Örneğin, "warlock" kelimesinin tam karşılığı yoktur, fakat bunu Türkçeye yerelleştirmek istersek, "cinci hoca" demek mantıklı olur. Aynı şekilde, "paladin" sözcüğünü Türkçe söylemek istersek "kutsal şövalye" aşırı yabancı bir çeviri olacaktır. Onun yerine "mücahit" dersek işte yerelleştirme oluyor ve uygun duruyor. Burada bahsetmek istediğim şu, diller ve kelimeler bir değildir, bu yüzden de çeviri mümkün değil, yerelleştirme mümkündür. Senin yaptığın "to" ve "-e/-a" örneği, yerelleştirmeye örnektir. Çünkü bunun bir çevirisi mevcut değildir.
Farklı anlamlarda farklı kalıplar, sonuçta ezberden kurtulamadık yine. Anlatmak istediğimi anlatamıyorum, ben türkçe sen ingilizce düşünüyorsun sanırım
Bu sizin düşünme şekliniz, biz de size hatalı olduğunuzu söylüyoruz. İngilizce'den aldığınız bir dil kuralını Türkçe'ye aynen uygulayamıyorsunuz bu sebeple İngilizce size saçma geliyor ya da bir şeyi ezberlemek size saçma geliyordur, kesin konuşmayayım bu konuda. Anlatmak istediğiniz şey bir şeyi ezberlemek zorunda kaldığınız bu dili öğrenirken ve bundan hoşlanmadığınız anladığım kadarıyla. Bir dili öğrenirken elbette ezberlemek zorundasınız. Bir kelimeyi ne kadar duyarsanız o kadar aşina olursunuz, bebekler duyarak konuşmayı öğrenirler ve o kelimeleri de ezberlerler. Neyin ne olduğunu sora sora ebeveynlerinin başının etini yerler ve zamanla bu kelimelerin anlamları ezberlerine oluşur. Yeni bir dil öğrenmek herkesin başarabileceği bir şey, fakat herkes aynı hızda öğrenemez. Sabır gerektirir, tekrar gerektirir, her iş gibi canınızı sıkar ama öğrenirsiniz. Bizim ülkemizde bunun öğretilme şeklinin saçmalığı sizin canınızı sıkacaktır, çünkü sadece kural kural kural diye dayatılarak öğretilen bir dil ne yazık ki burada.
Yusuf Özavcı "Look at me" konusunda katılmasam da istisna fiiller konusunda katılıyorum. Sizi anlıyorum yani, fakat olay ezberlemekte değil bana soracaksanız. Eğer bir dili günlük yaşamınızda kullanmıyorsanız, zaten ezberleseniz de bir anlamı olmaz.
Öğrenme taktikleri var, öncelikle İngilizcenin temelleri bu şekilde öğrenmeniz gerekiyor. Önemli olan İngilizcenin cümle yapısını öğrenmek zaten, bu aşamadan sonrasını zaman getirecektir. Örneğin öğrenme yollarından birisi, bir şeyi hatırlamaya çalışmaktır. Ben de bu yolu kullanıyorum şahsen, sınav öncesi cevapları 3 kere okuyarak akılda tutmak gibi hızlı şeylerde işe yaradığı gibi uzun vadeli kullanıldığında akılda unutulmayan ezberler -ben buna öğrenme demeyi tercih ediyorum- bırakıyor. Öncelikle, klasik bir çalışma yapın, yani en basitinden simple tense nedir, onu okuyun. Cümle nasıl kurulur, özne nereye gelir, fiil nereye gelir bunun sıralamasını öğrenin. Bunu yaptıktan sonra, bir süre başka bir işle uğraşın, dikkatinizi dağıtın. İşte şimdi en önemli kısım geliyor, çalıştığınız kaynağa bakmadan unuttuğunuz şeyleri hatırlamak zorundasınız. Gerekirse 5 dakika gerekirse 30 dakika düşünün, ama başarılı bir şekilde hatırlayın. İşte bunu yapmak, hafızanız konusunda aşırı yararlı bir durumdur. Çünkü hafıza, direkt hatırlamaz, en son nasıl hatırladığını hatırlar. Eğer siz unuttukça bir kaynağa bakarak hatırlarsanız, sonraki bir süreçte unuttuğunuzda kaynağa bakmadan hatırlamanız çok zor olacaktır. O yüzden kaynağa bakmadan hatırlamak önemli bir adımdır. Bu şekilde cümle yapısını öğrendikten sonra, basit kelimeleri öğrenmek önemli, basit kelimeleri aynı yol ile öğrendikten sonra, ikinci önemli adım olan öğrendiğinizi uygulama kısmına geliyoruz. Bir şeyi öğrenmenin en iyi yolu uygulamaktır, zaten hatırlamanın en iyi yolunun hatırlamak olmasının sebebi budur. Buna tekrar değinmek istiyorum, beyindeki nöronlar birbirlerine bağlanarak iş yaparlar. Bu durumda aradaki bağlantılar ne kadar çok kullanılırsa, bu beyin tarafından o kadar kalıcı hale getirilir ve anımsanır. Yani cümle yapısını ve kelimeleri hatırlayabilmenin ardından onları kullanmak, yeterli pratik yaptığınız durumda cümleleri istediğiniz zaman kurabilmenize olanak sağlayacaktır. Bu çalışmaları yaptıktan sonra, kendinizi hazır hissettiğinizde 5. sınıf ya da 6. sınıf İngilizce çalışma kitabı alarak onda bu konuda kendinizi geliştirmeye bakın. Belki size komik, küçük düşürücü gibi gözükebilir, fakat benim şu anki İngilizcemin temeli 6. sınıfta sınava çalışmamdan geliyor. O zamandan beri 1 gram İngilizce çalışmadım ve aynı temeli sadece İngilizce'yi gündelik yaşamda kullanarak geliştirerek Bilkent'in hazırlığını geçtim. O yüzden temeli küçümsemeyin. Çalışma kitabını çözerek tekrarlarınızı yaptıktan sonra Türkçe geniş zaman cümle örnekleri bulup bunu İngilizce'ye çevirmeyi deneyin. Takılmadan, bir kaç saniye içerisinde bunu becerebiliyorsanız, doğru yoldasınız demektir. Bu şekilde diğer zamanları da çalışın ve her çalışmanızda yeni isimlere, fiillere, sıfatlara, pekiştirmelere göz atın. Her zamanla kurduğunuz ve çevirdiğiniz cümleleri daha yeni kelimeleri kullanarak yapın. Bu sayede yeni kelimeleri de pekiştirmiş olucaksınız. Aynı işlemleri tekrarlayarak yola devam edin. Şimdi, burada yazdıklarım basit değilmiş gibi gelebilir, evet. Haklısınız, basit değil ve zorlayıcı. Fakat zaten olayımız, zor olanı yapmak, öğrenmek. Bu konuda önemli bir faktöre, asıl zorluğun olduğu yere gelmek istiyorum. Yavaş yavaş İngilizce düşünmeye çalışın. Normalde düşündüğünüz şeyleri İngilizce düşünmeye çalışın, kendi kendinizle İngilizce konuşun. Bunun idmanını yaptıktan sonra İngilizce bir kelime gördüğünüzde anlamını İngilizce hatırlayacaksınız. Şahitlik etmişsinizdir, ben şahsen kendim çok yaşıyorum. Çoğu insan İngilizce konuşurken konuştuğu şeyi Türkçe düşünmez, bu yüzden bazen İngilizce duyduğu şeylerin Türkçe karşılıklarını açıklamaya çalıştığında takılabilir hatta hatırlayamayabilir. Sizin de bu şekilde olmanız gerekiyor. Yani buradaki asıl olay, temeli bildikten sonra İngilizce düşünmeyi öğrenmektir. Burada yabancı dizileri önce İngilizce altyazılı izlemek zevkli bir tercih olmakla beraber bunun kişisine göre zevksiz olan alternatifi yabancı makale okumak daha işlevseldir. Merak ettiğiniz bir şey varsa, bunu İngilizce sitelere bakarak okumak sizin hem okuma isteğinizden ötürü hem de İngilizce okumanızdan ötürü İngilizce düşünmenizi geliştirecektir. Bu durumda zaten temeli öğrendiğinizten ötürü, sıkıntı çıkarabilecek şeyler kelimelerdir. Bilmediğiniz kelimeleri Google Translate'i kullanarak çevirip aynı öğrenme taktiğinle öğrenirseniz sıkıntı çıkmayacaktır. Yani çevirin, ardından tekrar gördüğünüz zaman hatırlamaya çalışın. Bir süre sonra bunu bir alışkanlık haline getirdiğinizde -belki de şu ana dek getirmiş bile olabilirsiniz- fark edeceksiniz ki istemeden kelime ezberlemeye başlıyorsunuz. İşte bundan sonrası tamamen sizin ilginizle alakalı. Siz bu aşamadan sonra ne kadar çok şey okur, dinler, yazmaya çalışırsanız bu konularda kendinizi o kadar fazla geliştirirsiniz. Kısacası, temeli öğrenmek dışında kalan kısım tamamen ilginize bağlı. Zor bir yolculuk, fakat bu bahsettiğim şeylerin hepsi genel olarak her konuyu öğrenmekte önemlidir. Matematik öğrenirken bile matematiği dil olarak öğrenmek gerekir, aşina olmak gerekir. Tüm dilleri bu yolla öğrenirsiniz. Ben sadece bunu kendim kullandığım öğrenme taktiğiyle açıkladım. Eğer denerseniz, umarım başarılı olursunuz. Eğer ileride başarılı olursanız, hatırlarsanız, mesaj atarsınız artık.
Bilgi ve tavsiyelerin için teşekkür ederim. Bir şeyi öğrendikten bir süre sonra onu hatırlamaya çalışma taktiği bencede önemli ve yararlı. İngilizcede zamanlar adında bir kitap aldım. Zaman buldukça onu okuyorum. Ayrıca ingilizce çizgi roman koleksiyonum var. Onlarıda okumaya çalışıyorum elimden geldiğince. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum, umuyorum bu dünyadan göçmeden öğreneceğim
Çünkü saçma bir dil
İngilzce bilmeyip, saçma dil demek
Look TO me mantılı hali iken neden look AT me deniliyor örneğin ?
Ciğer vs Kedi
bana bak mı dersin yoksa bende bak mı ?
Gören sanıcak dilbilimi okumuş
Bire bir çevirirsen olur mu abicim?
cevap ?
neden ?
Farklı dil ailelerinden diller bunlar
Onların dil kuralları öyle bize mantıksız ama onlara mantıklı
yahu TO ne? AT ne ?
Yahu bu dilleri oluşturan insanlar binlerce kilometre uzakta yaşamış unga bungadan evrimleştirmiş dillerini neden aynı sırayla aynı kurallarla olsun ki
To demek ''Ona'' demek değildir belki de? Başka anlamlara da geliyodur
Bire bir çevirisi olmaz kelimelerin
Yüz kelimesine face mi hundred mı swim mi dersin
Hangisi doğru çeviri
ürkçe çok saçma o zaman
Bu nasıl kafa amk
Kelimelerin çok anlamlılığından bahsetmiyoruz
Hacı adam yarım bilgi ile dünyayı çözdüğünü sanan adamalr gibi
TO -e -a anlamında bağlaçtır, ama AT -de -da anlamındadır
Bunun gibi sayısız İSTİSNA var
nasıl öğrenecen bunları ?
Valla ben rahatça öğreniyorum sıknıtı çıkar mıyor
Hafızan iyi demekki
Hayır Türkçe ile kıyas yapmıyorum ve ingilzice düşünüyorum
EZBERLİYORSUN yani
Türkçe düşünürsen mantıksız ama ingilzice düşünürsen sıknıtı yok
Peki öyleyse, ingiliz mantığı ile neden to yerine at kullanılıyor anlat
Oranın insanları çeşitli yılalr boyu böyle kullandılar ve günümüze geldi
Anlatamazsın işte, mantık yok çünkü, binlerce istisnayı ezberleyeceksin mecburen
Amerikalı - İngilizler Türkçe öğrendiği zaman neden yanlış konuşuyor? Çünkü onların dil kuralları bizimkine göre farklı. Onlar örneğin "Perfect-tense" diye bir şeye sahipken, bunun Türkçe karşılığı yok. Bu bir dil kuralı, her dil aynı olacak her şeyin çevirisi %100 doğru olacak diye bir şey yok, yani Chicken Translate dediğin zaman da Tavuk çevirme oluyor ama biz bölümde arkadaşlarla bunun esprisini yapıyoruz.
Diller oluşurken birbirleriyle uyumlu olmak gibi bir kaygı güdülmeden oluşmuştur. Bu yüzden uyumlulukları bulamayabilirsiniz. Örneğin "to", "-e, -a" anlamına gelir demek doğru bir mantık değildir. Siz şu anda Türkçe düşündüğünüz için, size mantıksız geliyor, fakat İngilizce düşünen birisine de Türkçe mantıksız geliyor. Buradaki olay dillerin birbirine tam olarak çevirilemeyeceği olayıdır.
Vanclad Shorestone Türkçeye çevrilemeyecek bir perfect tense örneği söyler misin
Yusuf Özavcı "I have heard about that film." Çevirdiğin zaman "O filmi duydumdum." oluyor. Peki biz bunu nasıl çeviriyoruz? "O filmi duydum." Bize perfect tense İngilizce öğretiliyor, Türkçe karşılığı ise geçmiş zamana dönüyor. Yani bizde olmayan bir kuralı Türkçe'nin içine yerleştiremiyoruz gayet doğal olarak.
Bahsettiğin gibi sonuçta "o filmi duydum" diye çevirebiliyorsun, anlam kaybı da olmuyor anladığım kadarıyla. Olan olmayan konusuna bir itirazım yok zaten. Benim demek istediğim istisna bolluğu, look at de buna gayet güzel bir örnek. Ayrıca bizde bir kelimenin anlamını bilmesen bile ilişkili bir kökten türemiş olduğu için tahmin ederek anlamına ulaşabilirsin. Ama ingilizcede böyle bir şey yok ve bu nedenle çok sayıda kelime ezberlemek gerekiyor ve benim gibi hafızası kötü insanlar için bu bir eziyet. Düzensiz fiiller olayı bambaşka bir işkence. vs vs vs Sonuçta ingilizce öğrenmek için ya küçük yaşta olacaksın yada hafızan iyi olacak.
yusuf Hayır çevirmiyorsun, yerelleştirip uyduruyorsun, tıpkı "look at me"yi "bana bak" diye yerelleştirdiğin gibi. Örneğin, "warlock" kelimesinin tam karşılığı yoktur, fakat bunu Türkçeye yerelleştirmek istersek, "cinci hoca" demek mantıklı olur. Aynı şekilde, "paladin" sözcüğünü Türkçe söylemek istersek "kutsal şövalye" aşırı yabancı bir çeviri olacaktır. Onun yerine "mücahit" dersek işte yerelleştirme oluyor ve uygun duruyor. Burada bahsetmek istediğim şu, diller ve kelimeler bir değildir, bu yüzden de çeviri mümkün değil, yerelleştirme mümkündür. Senin yaptığın "to" ve "-e/-a" örneği, yerelleştirmeye örnektir. Çünkü bunun bir çevirisi mevcut değildir.
Yani "i am going to school" yerine "i am going at school" diyebilirim öyle mi ?
Hayır, diyemezsin. Cümlenin anlamına göre yerleştirmen gerekiyor.
Farklı anlamlarda farklı kalıplar, sonuçta ezberden kurtulamadık yine. Anlatmak istediğimi anlatamıyorum, ben türkçe sen ingilizce düşünüyorsun sanırım
Bu sizin düşünme şekliniz, biz de size hatalı olduğunuzu söylüyoruz. İngilizce'den aldığınız bir dil kuralını Türkçe'ye aynen uygulayamıyorsunuz bu sebeple İngilizce size saçma geliyor ya da bir şeyi ezberlemek size saçma geliyordur, kesin konuşmayayım bu konuda. Anlatmak istediğiniz şey bir şeyi ezberlemek zorunda kaldığınız bu dili öğrenirken ve bundan hoşlanmadığınız anladığım kadarıyla. Bir dili öğrenirken elbette ezberlemek zorundasınız. Bir kelimeyi ne kadar duyarsanız o kadar aşina olursunuz, bebekler duyarak konuşmayı öğrenirler ve o kelimeleri de ezberlerler. Neyin ne olduğunu sora sora ebeveynlerinin başının etini yerler ve zamanla bu kelimelerin anlamları ezberlerine oluşur. Yeni bir dil öğrenmek herkesin başarabileceği bir şey, fakat herkes aynı hızda öğrenemez. Sabır gerektirir, tekrar gerektirir, her iş gibi canınızı sıkar ama öğrenirsiniz. Bizim ülkemizde bunun öğretilme şeklinin saçmalığı sizin canınızı sıkacaktır, çünkü sadece kural kural kural diye dayatılarak öğretilen bir dil ne yazık ki burada.
Yusuf Özavcı "Look at me" konusunda katılmasam da istisna fiiller konusunda katılıyorum. Sizi anlıyorum yani, fakat olay ezberlemekte değil bana soracaksanız. Eğer bir dili günlük yaşamınızda kullanmıyorsanız, zaten ezberleseniz de bir anlamı olmaz.
Ezberlemeden nasıl öğreneceğim ? Böyle bir yol varsa söyleyin, çünkü gerçekten öğrenmek istiyorum bu saçmalığı.
Öğrenme taktikleri var, öncelikle İngilizcenin temelleri bu şekilde öğrenmeniz gerekiyor. Önemli olan İngilizcenin cümle yapısını öğrenmek zaten, bu aşamadan sonrasını zaman getirecektir. Örneğin öğrenme yollarından birisi, bir şeyi hatırlamaya çalışmaktır. Ben de bu yolu kullanıyorum şahsen, sınav öncesi cevapları 3 kere okuyarak akılda tutmak gibi hızlı şeylerde işe yaradığı gibi uzun vadeli kullanıldığında akılda unutulmayan ezberler -ben buna öğrenme demeyi tercih ediyorum- bırakıyor. Öncelikle, klasik bir çalışma yapın, yani en basitinden simple tense nedir, onu okuyun. Cümle nasıl kurulur, özne nereye gelir, fiil nereye gelir bunun sıralamasını öğrenin. Bunu yaptıktan sonra, bir süre başka bir işle uğraşın, dikkatinizi dağıtın. İşte şimdi en önemli kısım geliyor, çalıştığınız kaynağa bakmadan unuttuğunuz şeyleri hatırlamak zorundasınız. Gerekirse 5 dakika gerekirse 30 dakika düşünün, ama başarılı bir şekilde hatırlayın. İşte bunu yapmak, hafızanız konusunda aşırı yararlı bir durumdur. Çünkü hafıza, direkt hatırlamaz, en son nasıl hatırladığını hatırlar. Eğer siz unuttukça bir kaynağa bakarak hatırlarsanız, sonraki bir süreçte unuttuğunuzda kaynağa bakmadan hatırlamanız çok zor olacaktır. O yüzden kaynağa bakmadan hatırlamak önemli bir adımdır. Bu şekilde cümle yapısını öğrendikten sonra, basit kelimeleri öğrenmek önemli, basit kelimeleri aynı yol ile öğrendikten sonra, ikinci önemli adım olan öğrendiğinizi uygulama kısmına geliyoruz. Bir şeyi öğrenmenin en iyi yolu uygulamaktır, zaten hatırlamanın en iyi yolunun hatırlamak olmasının sebebi budur. Buna tekrar değinmek istiyorum, beyindeki nöronlar birbirlerine bağlanarak iş yaparlar. Bu durumda aradaki bağlantılar ne kadar çok kullanılırsa, bu beyin tarafından o kadar kalıcı hale getirilir ve anımsanır. Yani cümle yapısını ve kelimeleri hatırlayabilmenin ardından onları kullanmak, yeterli pratik yaptığınız durumda cümleleri istediğiniz zaman kurabilmenize olanak sağlayacaktır. Bu çalışmaları yaptıktan sonra, kendinizi hazır hissettiğinizde 5. sınıf ya da 6. sınıf İngilizce çalışma kitabı alarak onda bu konuda kendinizi geliştirmeye bakın. Belki size komik, küçük düşürücü gibi gözükebilir, fakat benim şu anki İngilizcemin temeli 6. sınıfta sınava çalışmamdan geliyor. O zamandan beri 1 gram İngilizce çalışmadım ve aynı temeli sadece İngilizce'yi gündelik yaşamda kullanarak geliştirerek Bilkent'in hazırlığını geçtim. O yüzden temeli küçümsemeyin. Çalışma kitabını çözerek tekrarlarınızı yaptıktan sonra Türkçe geniş zaman cümle örnekleri bulup bunu İngilizce'ye çevirmeyi deneyin. Takılmadan, bir kaç saniye içerisinde bunu becerebiliyorsanız, doğru yoldasınız demektir. Bu şekilde diğer zamanları da çalışın ve her çalışmanızda yeni isimlere, fiillere, sıfatlara, pekiştirmelere göz atın. Her zamanla kurduğunuz ve çevirdiğiniz cümleleri daha yeni kelimeleri kullanarak yapın. Bu sayede yeni kelimeleri de pekiştirmiş olucaksınız. Aynı işlemleri tekrarlayarak yola devam edin. Şimdi, burada yazdıklarım basit değilmiş gibi gelebilir, evet. Haklısınız, basit değil ve zorlayıcı. Fakat zaten olayımız, zor olanı yapmak, öğrenmek. Bu konuda önemli bir faktöre, asıl zorluğun olduğu yere gelmek istiyorum. Yavaş yavaş İngilizce düşünmeye çalışın. Normalde düşündüğünüz şeyleri İngilizce düşünmeye çalışın, kendi kendinizle İngilizce konuşun. Bunun idmanını yaptıktan sonra İngilizce bir kelime gördüğünüzde anlamını İngilizce hatırlayacaksınız. Şahitlik etmişsinizdir, ben şahsen kendim çok yaşıyorum. Çoğu insan İngilizce konuşurken konuştuğu şeyi Türkçe düşünmez, bu yüzden bazen İngilizce duyduğu şeylerin Türkçe karşılıklarını açıklamaya çalıştığında takılabilir hatta hatırlayamayabilir. Sizin de bu şekilde olmanız gerekiyor. Yani buradaki asıl olay, temeli bildikten sonra İngilizce düşünmeyi öğrenmektir. Burada yabancı dizileri önce İngilizce altyazılı izlemek zevkli bir tercih olmakla beraber bunun kişisine göre zevksiz olan alternatifi yabancı makale okumak daha işlevseldir. Merak ettiğiniz bir şey varsa, bunu İngilizce sitelere bakarak okumak sizin hem okuma isteğinizden ötürü hem de İngilizce okumanızdan ötürü İngilizce düşünmenizi geliştirecektir. Bu durumda zaten temeli öğrendiğinizten ötürü, sıkıntı çıkarabilecek şeyler kelimelerdir. Bilmediğiniz kelimeleri Google Translate'i kullanarak çevirip aynı öğrenme taktiğinle öğrenirseniz sıkıntı çıkmayacaktır. Yani çevirin, ardından tekrar gördüğünüz zaman hatırlamaya çalışın. Bir süre sonra bunu bir alışkanlık haline getirdiğinizde -belki de şu ana dek getirmiş bile olabilirsiniz- fark edeceksiniz ki istemeden kelime ezberlemeye başlıyorsunuz. İşte bundan sonrası tamamen sizin ilginizle alakalı. Siz bu aşamadan sonra ne kadar çok şey okur, dinler, yazmaya çalışırsanız bu konularda kendinizi o kadar fazla geliştirirsiniz. Kısacası, temeli öğrenmek dışında kalan kısım tamamen ilginize bağlı. Zor bir yolculuk, fakat bu bahsettiğim şeylerin hepsi genel olarak her konuyu öğrenmekte önemlidir. Matematik öğrenirken bile matematiği dil olarak öğrenmek gerekir, aşina olmak gerekir. Tüm dilleri bu yolla öğrenirsiniz. Ben sadece bunu kendim kullandığım öğrenme taktiğiyle açıkladım. Eğer denerseniz, umarım başarılı olursunuz. Eğer ileride başarılı olursanız, hatırlarsanız, mesaj atarsınız artık.
Bilgi ve tavsiyelerin için teşekkür ederim. Bir şeyi öğrendikten bir süre sonra onu hatırlamaya çalışma taktiği bencede önemli ve yararlı. İngilizcede zamanlar adında bir kitap aldım. Zaman buldukça onu okuyorum. Ayrıca ingilizce çizgi roman koleksiyonum var. Onlarıda okumaya çalışıyorum elimden geldiğince. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum, umuyorum bu dünyadan göçmeden öğreneceğim
Öğrenirsin.