Göz tek başına her zaman bir ölçü olabilir mi? Göz neleri görür, neleri göremez?

Göz tek başına her zaman bir ölçü olabilir mi? Göz neleri görür, neleri göremez?Görünüşe aldanmamalı. Akıl, çok zaman gözün yanlışını çıkarır. Gözle pencereden Güneş’e bakınca, Güneş, bir tepsi kadar görülür. Fakat akıl, Güneş’in Dünya’dan büyük olduğunu söylüyor. Gözümüzün aldandığı açıktır. Meleğe, şeytana, cine, nazara inanmayan, elbette, (Ben gözümüzün gördüğüne inanırım. Güneş, top kadar küçüktür) diyemez. Diyemediğine göre, göz her zaman ölçü olamaz. Görmediği şeye yok diyemez.

K
Yorum bölümünü doldurun
Ad Soyad bölümünü doldurun. Lütfen ad ve soyad yazınız (ör: Kemal Atatürk)
yorum gönderilirken bir hata oluştu!
43
43 CEVAP

Gözle görülmeyen şeylerin yok olduğunu söylemek, akla değil, his uzuvlarına [duyu organlarına] tâbi olmak demektir. Hayvanlar duyu organlarına tâbi olur, insanlar ise, akla uyar. İnsanların duyu organları, hayvanlarınkinden daha geridedir. Köpek çok kuvvetli koku alır. İnsan, bu kadar koku alamaz. Gecenin zifiri karanlığında yarasa gibi hareket edemez, kedinin gördüğü gibi karanlıkta göremez. Mıknatısın manyetik gücünü gözümüzle göremiyoruz. Fakat demiri çekmesinden mıknatısta bir güç olduğunu anlıyoruz. Kumanda âletiyle, TV'yi veya arabayı açıp kapatıyoruz. Kumanda âletinde gözümüzle görmediğimiz bir güç, bu işleri yapıyor. O hâlde, hisse değil, akla değer vermek lazımdır. Lazer ışınlarıyla çeşitli ameliyatlar yapılıyor, demir kesiliyor. Bu ışınları, manyetik dalgaları gözümüzle göremiyoruz. Göremediğimiz için bunlara yok demek akla, ilme uygun değildir. Bir teldeki elektrik akımını gözümüzle göremiyoruz. Fakat yaptığı işlerden, mesela elimizi dokunduğumuz zaman, bizi çarpmasından, içinde cereyan olduğunu anlıyoruz. Gözle görmediğimiz için cereyanı inkâr etmek mi gerekir? Yer çekimini de gözümüzle göremeyiz. Fakat cisimlerin havaya doğru değil de, yere doğru düşmesinden yerde bir çekim kuvvetinin olduğunu anlıyoruz. Karanlıkta göremediğimiz gibi, çok kuvvetli ışıkta da göremeyiz. İnsandaki ruh yani can denilen bir varlığı da göremiyoruz. Ancak insanları ayakta tutup hareket etmesini sağladığı için onun varlığını anlıyoruz. Ölünce, (Canı çıktı) diyoruz. İyiyi kötüden ve hakkı bâtıldan ayıran insana akıllı diyoruz. Hâlbuki aklı da göremiyoruz. Görülemeyen şeyi inkâr etmek, ilme aykırı bir sapıklıktır.

K

Peki arkadasım seni ney hareket ettiriyor? Hic yakinindan birisi öldümü? Onun icinden cikan canı gorebildinmi? Siz makina degilsinizki. Makina olsaniz dugmene basip sustururlardi sizi oyle degilmi. Sen o bedenden cikan canı goremiyorsun can diye bisey yoktur demek oyle zannediyorumki akil tutulmasi yasiyorsunuz

K

Bende gorulmeyen seylere yok diyen insanlara ornekler veriyorum

K

Ruh olmadan insan da olmazdi makine olurdu herhalde

K

Benimde anlatacaklarim bitmistir arkadasim biseyler anlatabildiysem ne mutlu bana

K

Tabi olur belki sen anlamadin baskalari anlar

K

Sendeki bu mantıkla, akşamları yatarken başının ucuna sarımsak bırak. Vampirler bu ara iyice azıttı

M

Kadir Tagay bey,
Kuran tek başına her zaman bir ölçü olabilir mi? Kuran neleri doğru anlatır, neleri yanlış? Örneğin tanrı diye inandığınız şey, şeytan olabilir mi veya Kuran diye inandığımız şey aslında bir insan sözü? Görünüşe aldanmamalı. İnsan aklı, din ve inançtaki yanlışları ortaya çıkaran, çıkaracak olan tek kaynağımız olmalı. Elimizde başkaca bir şey var mı?

Ateistler bilmediğini bilir; bilir gibi yapanlar, söyler misin aslında hangi gerçeği bilir? Görmediğin, işitmediğin, fayda sağlamadığın bir tanrıya var demek yeterli mi?

Başka bir örnek vermek gerekirse: "Tanrı, süper güçsüz, süper bilinçsiz, evreni yaratmaktan başka bir nedeni olmayan süper küçük bir nitelik taşır."
"Sanat eserleri, sanatçıyı zorunlu kılar!" ise, bu sanatçı böyle bir şey olabilir mi?

A

Üniversite profesörü, öğrencilerine su soruyu sorar;

- “Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?..”

Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar.

- “Evet, her şeyi Tanrı yarattı!..”

Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine “Evet efendim” diye cevaplar...

Profesör devam eder.

- “Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise kötülüğü yaratan da Tanrı’dır... Çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de kötülüğü yaratan olduğuna göre, Tanrı kötüdür...”

Çocuk, profesörün bu mantık yürütmesi karşısında şaşırır ve yerine oturur...

Profesör, Tanrı’nın insanların içinde yarattığı bir efsane olduğunu aklı sıra kanıtlamış olmaktan mutludur...

***


Bunun üzerine başka bir öğrenci ayağa kalkar ve profesöre şu soruyu sorar:

- “Soğuk var mıdır sayın Profesör?..”

Profesör şaşırır:

- “Nasıl bir soru bu böyle?.. Tabii ki var” diye cevaplar...

“Sen hiç soğukta üşümedin mi?..”

Bunun üzerine çocuk şöyle söyler:

“Hayır profesör, aslında soğuk yoktur... Fizik yasalarına göre gerçek hayatta biz ‘sıcaklığın yokluğu’na ‘soğuk’ adını veririz... Aslında soğuk diye bir şey yoktur... O sadece sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için ürettiğimiz bir kelimedir” der ve devam eder.

- “Karanlık var mıdır profesör?..”

Profesör cevap verir:

- “Tabii ki vardır... Sen hiç karanlıkta kalmadın mı?..”

Çocuk bir kez daha atılır:

- “Korkarım gene yanılıyorsunuz Sayın Profesör... Çünkü esasında karanlık diye bir şey de yoktur... Gerçek yaşamda karanlık; ‘ışığın yokluğu’na verilen addır...

Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız...

Gerçekte, biz Newton’un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz....

Fakat karanlığı ölçemeyiz...

Bir basit ışık karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar...

Çünkü gerçekte karanlık yoktur, ışıksızlık vardır...

Mesela siz uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz?..

Işığın miktarını ölçerek!..

Bu doğrudur değil mi?..

Öyleyse karanlık denilen şey, insanlar tarafından ışığın olmadığını anlatmak amacıyla kullanılan kelimedir...”

***


Profesör afallamıştır ve çocuk son darbeyi vurur:

- “O zaman size son bir soru daha sormak isterim Sayın Profesör... Şeytan var mıdır?..”

Profesör bu kez pek emin olamamakla birlikte yine de cevaplar..

- “Vardır... Açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde görürüz...

O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır...

Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey değildir...”

Çocuk “hayır anlamında” başını sallar profesöre...

- “Şeytan yoktur efendim... Yani kendi başına yoktur...

Şeytan basit olarak Tanrı’nın yokluğudur...

O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın Tanrı’nın yokluğunu tarif etmek için yarattığı bir kelimedir...

Kötülük ve Şeytan, insanın Tanrı’yı ve sevgisini yüreğinde hissetmediği zaman yaptıklarına verilen addır...

O, aynen sıcaklığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘soğuk’, ya da ışığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘karanlık’ gibidir...

Şeytan ve kötülük, Tanrı’nın içimizde olmadığı anda yaptıklarımıza verdiğimiz addır...”

***


Profesör kürsüde afallamıştır...

Fizik yasalarından hareket ederek bu soruları soran ve cevapları vererek profesörü allak bullak eden genç öğrencinin adı Albert Einstein’dır...

K

Albert Einstein olduğuna emin misiniz?

Alpay Delikbaş 6 yıl

Örneğin tanrı diye inandığınız şey, şeytan olabilir mi veya Kuran diye inandığımız şey aslında bir insan sözü?

A

Albert Einstein'e mal edilen bu video, soğuk diye bir şey yoktur; soğuğu bize düşündüren şey ısının yokluğudur şeklinde bir bilgiden hareketle insanları bir takım yargılara vardırmaktadır.
Bir tanrı yaratmasını kabul edecek isek eğer, dünyada adil ve eşit koşullarda yaratılmış bir insandan söz etmek mümkün değildir. Buradaki ısı yokluğu insanlar arası bir eşitliksizliktir. Bu eşitsizlikten çıkan yaşam biçimlerinden artakalan bir dünyada tanrının yeri nedir peki?
Çocuğun sözünü tersinden algılayacak olursak: "Kötülük sadece bir tanrının kalbinde insan sevgisi olmadan gerçekleştirdiği şeylerden ibarettir. "

A

Allah insani bir erkek ve bir kadindan yaratti kadini erkege eş olsun diye yaratti kadin erkekten farklidir lakin onunla eşittir. Bu donemdede kadinin bu kadar ozgur olmasinin sebebi tabikide islamdır. İslamdan once kafinlar nasildi? Erkekler kadinlari yedirir icirir kullanir sonra basindan atardi gunde 50 kez tecavuze ugrardi. İslam cenneti kadinin ayagina sermistir. Bugun kadina olan sayginiz islamin verdigi bir husustur.

K

Söylediklerinize çok güzel yanıtlar var ancak, soruma yanıt değil bu?

A

Allah insani her turlu sinar kimini aclikla kimini zrnginlikler fakirlikle yetimlikle sen burda isyan edersen sinavi gecemezsin

K

Örneğin tanrı diye inandığınız şey, şeytan olabilir mi veya Kuran diye inandığımız şey aslında bir insan sözü?

Başka bir örnek vermek gerekirse: "Tanrı, süper güçsüz, süper bilinçsiz, evreni yaratmaktan başka bir nedeni olmayan süper küçük bir nitelik taşır."
"Sanat eserleri, sanatçıyı zorunlu kılar!" ise, bu sanatçı böyle bir şey olabilir mi?

A

Gormedigin tanriya inanmiyosan gormedigin seytana nasil inaniyoraun ?

K

Hangi Allah diyorum, ne ile sınar; Kuran'la mı? Kuran'ın tanrı sözü olduğunu nereden biliyorsun?

A

Empati yapmaya çalışıyorum.

A

Bilmiyoruz, görmedik, Kuran'ın bir şeytan sözü olmadığını söylemek mümkün mü, neden?

A

Seytan neden cennetten kovuldu diye soracam lakin sen ona inanmiyorsun sadece tapiyorsun. Seytan sizinle ugrasmaz zaten yoldan cikmissiniz topragin uzerinde olu gibisiniz seytan bizle ugrasir.

K

Şeytan kimle uğraşır, siz karar verin şimdi:

Allah hiç bir şeye karışmıyor ise; insan ile şeytanı kendi başlarına bırakmış ise; şeytan, insana ben tanrıyım diyecek ve onlara kitap yazdıracak kadar ileri gidebiliyor ise; şeytan, örneğin yüz bin yıl sonrasını gözeterek, kötülük için iyilik yapabilecek kadar alçalmış ise, aklımızı ve vicdanımızı bu şeytanın emrine neden verelim ki; insan, bireysel olarak, insanlık, bir bütün olarak kendi kararlarını kendisi veremez mi, neden bu tanrıyım diyen şeytana bağımlılık?

Not: Şeytan yok, yerinde yalnızca insan var ise, şeytanın yerine onu koyun, öyle düşünün fark etmez.

A

Biliyomusun ilk okul hocam emin ol seytan derdiki madem boyle insanlar var neden beni yarattin allahim

K

Kadir Tagay bey, Bütün bunların üzerine, "Ateistler, özelde, deistler ve agnostikler bilmediğini bilir; bilir gibi yapanlar, söyler misin aslında hangi gerçeği bilir? Görmediğin, işitmediğin, fayda sağlamadığın bir tanrıya var demek yeterli mi?" Bu tanrı nasıl bir tanrı? Aklımızı ve vicdanımızı hangi sözler uğruna başkaca şeylere teslim ediyoruz ve inanıyoruz? İster bir tanrı olsun veya olmasın; isterse bambaşka bir nitelikte olsun bu tanrı, bütün bildiklerimizden başka, aklımızı ve vicdanımızı özgürleştirmemiz en doğru yol değil mi? Eğer sözler şeytana ait ise, tanrı gerçekten de böyle konuşmamış, insanları şeytanla kendi haline bırakmış ise, neden bu şeytana olan bağımlılık? Bana göre en doğru yol ateist olmak, aklımızı ve vicdanımızı özgürce kullanmak?

A

Hocam nasil olsa ateistsin sen bence gel iman et nasil olsa bisey kaybetmiyecen yoksa inancina aykiri biseymi? Öldügün zaman goreceksin ben hakliysam huzura ereceksin eger sen haklisysan zaten bisey kaybetmiyeceksin

K

Bak ne diyorum Kadir Tagay bey, niye iman etmeliyim ki? Sonra neye, senin tanrı bildiğin şey aslında şeytan olabilir; buna mı iman etmeliyim? Özgür ol demek dururken, iman et demek ne derece doğru?

A

Senin tanrı bildiğin şey aslında şeytan ise, kaybedeceğim çok şey yok mu diyorsunuz?

A

Görmediğin şeye inanmak böyle bir şey? Şeytan mı, tanrı mı; sen hangisine iman edip inanıyorsun acaba?

A

Özgursun zaten allah o kadar sabirlidirki kendisine inkar edenlere bile sabirlidir aksi halde o sizi zaten inandiginiz maymuna cevirirsi suphesizki o herseye gucu yeter

K

Allah hiç bir şeye karışmayan bir konumda diyorum, şeytan ile insanı baş başa bırakmış diyorum. Hatta şeytan bir çok kitap bile yazdırmış ise insana, insanları yoldan çıkarmak için nasıl diyebilirsiniz ki ben şeytana inanmıyorum, Allah'a inanıyorum diye?
Tamam, Allah'ın gücü her şeye yeter olsun ama dediğim gibi, hiç bir şeye karışmıyor, şeytan karışıyor. Sen ise Allah'a inandığını sanırken şeytana inanıyor olabilir misin acaba? Baksana, Allah'dan olduğunu bilmediğin bir kitaba iman ediyor olabilir misin acaba?

A

Hocam biz niye kimliklerimizi gizliyelimki? Seytana tapsak seytana tapiyoruz deriz ama biz her daim durust oldugumuz icin baska inanclarda olan insanlar gibi ataist hristiyan yahudi gibi kilik degistirmiyoruz. Biz neysek oyuz biz elhamdülillah muslumaniz bu kimligimizle gurur duyar allaha şehadete koşariz. Biz sizin gibi ölmekten korkmayiz

K

Şeytana taptığını bilmiyor olabilir misin diyorum. Deistlerin tanrısı sizin tanrınız değil bunu biliyorsundur.

A

Hocam seytan varmidir yokmudur varmis gibi konusuyosunda ?

K

İnancına göre var mı peki?

A

Var hocam var atesten yaratildi topraga secde etmem diye allaha karsi geldi bu sayede allah onu cennetten kovdu seytan bir cindir cinler atesten yaratilmistir

K

O zaman neden soruyorsun ki? İşte bu şeytan kendine tanrıyım diyecek kadar şeytan olabilir mi? Hatta ben tanrıyım bu da sözlerim diyecek kadar akıllı, insanları kandırır bir konumda olabilir mi?

A

Evet olabilir suanda onlarla tartisiyorum kandirilmis kisilerle

K

Ben ateistim, kandırıldığımı nereden çıkarıyorsun ki? Henüz senin gibi değilim. Aklımı ve vicdanımı şeytanın emrine sunmadım ki?
Ne tanrı, ne şeytan umurumda değil. Ben beni bilirim, ben insanların iyiliğini.

Söyler misin, tanrı insanı ve bu evreni yaratarak yeterince söz söylemiş zaten, neden bir de üzerine söz söyleme gereği duysun ki, düşün işte?

Tanrı insanlar tarafından hiç anlaşılmayacak sözleri kitap olarak kullanması kendisine ne fayda sağlayabilir ki?

A

Bu evren ve içinde bulunduğu alan karanlık bir kutu. Bu kutuda bir kedi var mı, yok mu? Varsa, kedi mi, veya kuş, ağaç, toprak, insan mı? Canlı mı, yoksa cansız mı? Güçlü mü veya güçsüz mü? Etkin mi, etkisiz mi; tek mi, çok mu? Var ya da yok; içinde bir kaplan olduğunu söyleyen kim, kutunun içini açıp bakmış mı; içine girip, çıkmış mı? Yoksa, kutudan bir mesaj mı almış, almış ise bunu söyleyen kim; kutunun içindeki kaplan mı, kedi mi, kuş mu, ağaç mı, toprak mı, yoksa insan mı? Akla ve bilime aykırı bir durum mu var ortada, ortada bir mucize mi var; kim görmüş, kim söylemiş? Bu bir yalan, hayali veya gerçek bir kişinin, o kişiye ait yazılan her şeyin yansıması ile oluşan bir gerçek mi, düşündüğün şey; yoksa yalan değil mi hiç bir şey?
Kutunun içinde bir şey olmasını gerçekten çok mu istiyorsun, neden istiyorsun peki? Yaşama dair, aklını ve vicdanını bütün temiz ve kirli çamaşırları ile bu kutuya yükleme isteği neden? Aklını ve vicdanını söylenen yalanlara teslim etme isteği neden? Ya kutunun içindeki kaplan değil de, kuş ise; kuş, özgür düşünmeyen, aklını ve vicdanını yalan yanlış şeylere teslim edip yaşayanların üzerine öfke dolu bir bakış açısına sahip ise, kutunun içinde kaplan var demenin bir anlamı kalır mı? Kutunun içinde, belki de bir kaplan ve bir de aslan var; kaplan, iyi, sessiz, değerlendiren, konuşmayan ise, aslan da, kötü, konuşan, aklı çeldiren, sessiz değil ise yanlış yolda olduğunuzun bir resmi midir şimdi bu? Kutunun içinde bir şey olduğunu iddia etmenin bir anlamı kalır mı bu durumda?
Kutudan çıkar, aklını ve vicdanını, ister ateist ol, istersen agnostik, deist; bu bir sınav ise sana göre, al işte sınav sana.

A

Sen bir sey icat ettin diyelim ben yazilimini herseyini sen buldun diyelim baskasi gelip sen bulmadin bu zaten vardi dese sen naparsin onu ispatlamak icin birseyler daha icaat edersin veya ornekler verirsin dimi iste bunuda ornek olarak say allah insanlari yaratti insanlar hep seytana uydu allahi unuttu kendi kanunlarini kendileri koydu bu sayede hep guclu olanlar gucsuz olanlari ezdi allah adaleti kendini hatirlatmak adina peygamberler gondermistir hz adema. S Nuh İbrahim İsmail Musa İsa yusuf yakup zekeriya meryem Hz Muhammeds. A.v

K

İyi icat değil anlaşılan bu, tanrının yaptığı icat!
Ezberini güçlü tutmamış. Zekasını yüksek tutmamış. Sabrını yüksek tutmamış. Ruhunu yüksek tutmamış. Yaratıcılığını yüksek tutmamış. Tutmamış da tutmamış. Tutmamış şeyin sınavı mı olurmuş?

İnsan aklı ile doğru yolu bulamayacak ise veya insanlık ne diye yaratır ki böyle bir insanı Allah?

A

Tanrının olasılıkları biliyor olması, iradene müdahale ediyor anlamına gelmez!
Tanrı bütün olasılıkları bildiğinde zaten iradeye müdahalesi başlamış demektir.
Yarattığı insanlardan daha çok, yaratmadığı sonsuz sayıda insan vardır. Daha başlangıçta, yaratarak insanın iradesine müdahale ediyor. Cehenneme atacağım seni, seni yaratabilir miyim diyen bir tanrınız mı var yoksa?
Tanrı bu yokluktan istediğini çıkarıp yaratmaktadır.
Kimisi cennete gidecek yetkinliğe ulaşmakta, kimisi ulaşamamaktadır. İradeye karşı ikinci müdahale burada başlamaktadır, ne zaman, nerede, hangi olanaklarla, imkan ve imkansızlıklarla karşı karşıya olacağını bildirmeyen bir tanrı, yarattığı insanın iradesine müdahale ederek karşı olmaktadır? Seni çok zeki, çok yakışıklı, çok zengin olarak Sultan Süleyman'ın sarayında Sultan Süleyman olarak yaratacağım diyen bir tanrı duydunuz mu? Ya da, 2000'li yıllarda Afrika'da bir köyde yoksul bir ailenin çocuğu olarak yaratacağım diyen bir tanrı sözü ile karşılaştınız mı acaba? Özürlü bir insan olarak yaratacağım dediğine şahit oldunuz mu? İnsan daha ta başta buna ne yanıt verir acaba? Çocuğunun özürlü doğacağını bilip, buna müdahale eden insanlar var iken, tanrının durumu nedir bu konuda?
Hiç bir insanın özgürlüğü yok bu konuda. Tanrı istediği zamanda, istediği imkanlarla, istediği yerde yaratacak, kurtuluş yok.
Peki, sınav, insandaki yetkinliği ortaya çıkaran bir amaç ise, tam tersine yol açacak nitelikte bir müdahale neyin nesi? Su, bir yöne doğru akıyor; zemin eğimli çünkü. Eğimini tersine çeviren tanrı, insanın iradesine müdahale etmiş olmuyor mu? Arabistan gibi bir toplumda insanlar çoğunlukla Müslüman; Hristiyan bir toplumda ise çoğunlukla Hristiyan. Bunlardan birinde bir insan yaratmak sonuca ve insanın iradesine dair tanrı müdahale etmiş anlamı doğurmuyor mu?
"Allah'tan Geldiniz yine O'na döndürüleceksiniz " Hay'dan gelen Hu'ya gider misali, ruh Allah'ın ruhundan, sınav ise Allah'ın ruhuna uygulanan... Kendim ettim, kendim buldum hesabı.
Bir akıl, düzen ve bilinç sahibi değil mi ki bu tanrı, bütün insanları cennete gidecek şekilde olanaklarla donatmaz, yer ve imkan sağlamaz tanrı; nasıl bir tanrı bu tanrı?
Aslında herkesi cennete gidecek şekilde yaratmış, şeytanını da bol tutmuş bir tanrı var karşımızda; ya da tam tersi, insanları cehennem için yaratmış, şeytanın yerine kendini koymuş bir tanrı.
Bu durumda tanrı bir şeytan olabilir mi? İyilik ve kötülüğe dair her şey tanrıdan olduğuna göre, bence bu tanrı felsefesinde bir sorun var. Tanrı, süper güçsüz, süper bilinçsiz, evreni yaratmaktan başka bir nedeni olmayan süper küçük bir nitelik taşıyor olmalı. Tanrı her şeyde bir düzenin, yetkinliğin ve bilginin temsili ise, peki bu düzensizlik, yaşama dair bütün bu çelişkiler, söyler misiniz ne diye var!
Ruh boş olarak mı, yoksa dolu olarak mı geliyor dünyaya?
Boş olarak geliyorsa, yanlış ellerde dolacağını bekleme; dolu olarak geliyorsa, buradan süper güçlü, her şeyi bilen, adil ve iyi niyetli bir tanrının var olduğunu bilgisini bekleme.
Ne düşünüyorsunuz?

A

Bakara Suresi 30. Ayette "apaçık" bir şekilde, Melekler Allah'tan hesap soruyor! Allah insanı yaratacağını meleklere söylediğinde, meleklerin bilmediğini Allah biliyor ise, "yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın" diyen melekler bunu nereden bilebilir?
"Yeryüzü, fesatlıktan, şiddetten ve kandan hiç eksik olmuş mudur?"; bence hayır; melekler bunu bilmiştir; üstelik kan nedir, yaratılacak insanda kan olup olmadığını nereden bilmektedir? Sizin bilmediğinizi ben bilirim diyen Allah'ın bildiği nedir bu durumda?
Örneğin, Neml 65, En’am 59, Cin 26-27 ayetlerde Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır. Onları ancak O bilir." diyen Allah'ın sözü var iken, gaybı bilen melekler ne düşündürmesi gerekir insana?
Bakara Suresi 32. Ayette, Melekler, “... Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. ..." dediğine göre Meleklerle Allah'ın arasında geçen bu söz atışması ne anlama gelmektedir?
Sonuç olarak ciddi bir çelişki durumu söz konusudur, doğrusu nedir?
Bakara Suresi 30. Ayet: "Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamd ile seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? Dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi."
*******
Sebe Suresi 40. Ayet: "O gün Allah meleklerine: “Bunlar size mi tapıyorlardı?” diyecek."
Sebe Suresi 40. Ayetin tefsiri, "Şirke düşenler hangi ceza ile cezalandırılıyorlarsa meleklere tapanlar da aynı standartlarda cezalandırılacaklardır. Sadece Allah'a tapılır, O'ndan başka hiçbir varlığa tapılmaz." şeklinde yapılmaktadır, Müslüman tefsirciler tarafından.
Peki, Allah neden Meleklere "Bunlar size mi tapıyorlardı?" şeklinde soru soracak? Allah'ın bilmediğini melekler mi bilmektedir?
Ayrıca, Meleklere tapanlar mı var acaba? Sümer’deki birçok tanrının tek tanrılı dinlere melek olarak girmesinden doğan bir çelişki mi bu?

A

İnanan insan sayısı kadar farklı kitap var, herkes başka anlıyor. Allah, Kuran'da anlaşılmaz bir dil kullanmış, insanların farklı yorumlar yapıp, farklı sonuçlar üretmesine zemin oluşturmuştur. Anlatımında net olamayan, anlatamayan Allah, insanlardan bir netlik, bir anlama durumu bekleyebilir mi?
Dolayısı ile Kuran, anlamaya bağlı olarak da değişir; bu nedenle Kuran'ın bir harfi bile değişmemiştir demek ne kadar anlamlı?

Kuran'da geçen kelimelerin anlamları tanrı tarafından açıklanmamıştır, dolayısı ile kelimelerin anlamları tanrının sözlüğü ile bir olduğu düşünülemez; her bireyde, kelimelerin anlamları tam karşılığını bulmaz, ne anlatmak için, ne anlamak için ; Kuran kelime anlamı bakımından değişmiştir.
Kuran'ın bir harfi bile değişmemiştir demek ne kadar anlamlı?

Kuran'ın evrensel bir kitap olduğu söylenmektedir, evrensel olan bu kitabın çevirilerindeki anlamlar çeviren kişiye ve dile bağlı olarak değişmektedir; dolayısı ile Kuran, insanların başka bir dile çeviri gereksinimi nedeni ile değişmiştir.
Kuran'ın bir harfi bile değişmemiştir demek ne kadar anlamlı?

Dolayısı ile, insanlardaki bu zihin bulanıklığının altında çok şey var.
Tanrı, yukarıda anlatılan değişimleri göz önünde bulundurarak yazmalı idi kitabını. Peki, her insanın anlayabileceği durulukta, net ifadelerle neden yazmadı kitabını? Neden, bu söylenenleri anlamayacak, yanlış anlayabilecek ise insan, ne gereği var, konuşmanın? Madem tanrı kendinin bilinmesini istiyor, neden yanlış bilinmeye elverişli bir dil kullanıyor.

Diyorum ki, bazen konuşmak problemi çözmüyor, problem yaratmaktan başka bir işe yaramıyor.
Aslında her insan bir işitme engelli, tanrı işitme engellilerle konuşur gibi mi anlatmış?
Tanrının konuşması acaba böyle bir konuşma mı?

Her şey bir yana, Kuran'ın bir harfi bile değişmemiştir demek ne kadar anlamlı acaba?

A