Kur'an ı Kerim de Allah kendisini, kozmik uyumun tek kurucu/koruyucu/sürdürücüsü olarak tanıtır. Bu uyumun içinde hiçbir şey O'nun izni dışında ve kozmik programın dışında bir davranış biçimi sergileyemez. Kozmolojik bu uyuma Sünnetullah denir. Aynı kavram yeryüzü sosyolojisi içinde geçerli bir kuraldır. Bir uygarlığın doğuşu ve yıkılışına kadar ki tüm süreç bu kurallar bütününe uygun gelişir. Bu uyumun yeryüzündeki tek istisnası insandır. İnsan bu uyuma "ister uy, ister uyma" bir seçimle karşı karşıya bırakılmış ve bir imtihan unsuru olarak var edilmiştir. İnsanın uyumsuz davranma özgürlüğü, Allah'ın yarattığı tüm uyumun içindedir ve bu kurgu mükemmeldir. Çünkü bir Uyum ancak içinde tüm olasılıkları barındırdığında kusursuzdur.
Allah tüm insanlığı bu uyuma dahil olmaya davet etmek için iradesine hitab eden Vahiy göndermiş, onları elçiler yoluyla gerek korkutmuş gerekse müjdelemiştir. Kozmik uyuma aykırı davrananlar bundan korkmalı aksi durumdakiler nihai sonun getirdiklerine razı olduklarından kendilerini güvende ve umutlu hissetmişlerdir. Ahiret bu beklentinin ve mutluluğun adıdır.
Allah Kur'an ı Kerim de onca ayette Güneş, Ay, Yıldızlar, Gece- Gündüz, Yağmurun yağması, bitkilerin yeşermesi, denizlerin ve hayvanların var edilmesi ile insan istifadesine sunulması gibi olağanüstü uyum örneklerine dikkat çeker. Öylesine nokta atışı örneklerdir ki üzerinde saatlerce günlerce yıllarca konuşmak insanı yormaz. Ancak bu uyumdaki kusursuz sistematiğe, bunlar arasındaki mükemmel kusursuzluğa bakarak Allah'ın "Hadi bakalım beni takdir edin", "bakın ben ne muhteşemim", "alkış yok mu alkış", "Bakın ben neler başarabiliyorum!" demek için söz konusu ettiğini düşünmemek gerekir. Allah güç ve kudretini isabat etmek için değil, bizim aklımızı başımıza almamız için söz konusu eder. Allah kendisini tüm bu kozmik uyumun tek sahibi olarak deklare etmekle zaten sistemin kusursuzluğunu ve insanın acizliğini de vurgulamış olmaktadır.
Bu nedenle Kur'an ayetlerinin ve Kur'anın mucize oluşuna delil getirmek için tevil yapmanın hiç bir gereği yoktur. İçerdiği tüm ayetler İnsanın bu uyuma davetini içeren bir niteliktedir. Kitabı davet niteliğinden uzaklaştırıp onu Allah'ın varlık kanıtına ispat aracına dönüştürdüğümüzde İnsanın acizliğinden kaynaklanan bir çok kusur, kitaba ve dolayısı ile Allah'a nisbet edilir. Ateizmin palazlanması tam da böylesi bir zorlamanın ürünüdür.
Bu mücadelenin Allah'ın tarafından olanların yapması gereken şey; İnsanın yeryüzünde ki sorumluluk alanlarını canlı tutmaktır ve hiç kimseye Allah'ın nesnel kanıtlarını ispatlamak olmamalıdır. Kitab kendi içinde insanın dikkatini çekecek yeterince örnek vermiştir. Zira Allah'ın nesnel kanıtları insanı soyut düşünmeye zorlar ve soyut düşünce insanın yeryüzündeki ontolojisinde bir anlam kazanmaz. İnsan sınanan bir varlıktır ki onun sınav soruları içinde "Allah'ın nesnel gerçekliği" yoktur. Bu çap bu gerçekliği çünkü kaldırmaz. Haddimizi bilip işimize bakalım.
Kur'an ı Kerim de Allah kendisini, kozmik uyumun tek kurucu/koruyucu/sürdürücüsü olarak tanıtır. Bu uyumun içinde hiçbir şey O'nun izni dışında ve kozmik programın dışında bir davranış biçimi sergileyemez. Kozmolojik bu uyuma Sünnetullah denir. Aynı kavram yeryüzü sosyolojisi içinde geçerli bir kuraldır. Bir uygarlığın doğuşu ve yıkılışına kadar ki tüm süreç bu kurallar bütününe uygun gelişir. Bu uyumun yeryüzündeki tek istisnası insandır. İnsan bu uyuma "ister uy, ister uyma" bir seçimle karşı karşıya bırakılmış ve bir imtihan unsuru olarak var edilmiştir. İnsanın uyumsuz davranma özgürlüğü, Allah'ın yarattığı tüm uyumun içindedir ve bu kurgu mükemmeldir. Çünkü bir Uyum ancak içinde tüm olasılıkları barındırdığında kusursuzdur.
Allah tüm insanlığı bu uyuma dahil olmaya davet etmek için iradesine hitab eden Vahiy göndermiş, onları elçiler yoluyla gerek korkutmuş gerekse müjdelemiştir. Kozmik uyuma aykırı davrananlar bundan korkmalı aksi durumdakiler nihai sonun getirdiklerine razı olduklarından kendilerini güvende ve umutlu hissetmişlerdir. Ahiret bu beklentinin ve mutluluğun adıdır.
Allah Kur'an ı Kerim de onca ayette Güneş, Ay, Yıldızlar, Gece- Gündüz, Yağmurun yağması, bitkilerin yeşermesi, denizlerin ve hayvanların var edilmesi ile insan istifadesine sunulması gibi olağanüstü uyum örneklerine dikkat çeker. Öylesine nokta atışı örneklerdir ki üzerinde saatlerce günlerce yıllarca konuşmak insanı yormaz. Ancak bu uyumdaki kusursuz sistematiğe, bunlar arasındaki mükemmel kusursuzluğa bakarak Allah'ın
"Hadi bakalım beni takdir edin",
"bakın ben ne muhteşemim",
"alkış yok mu alkış",
"Bakın ben neler başarabiliyorum!" demek için söz konusu ettiğini düşünmemek gerekir. Allah güç ve kudretini isabat etmek için değil, bizim aklımızı başımıza almamız için söz konusu eder. Allah kendisini tüm bu kozmik uyumun tek sahibi olarak deklare etmekle zaten sistemin kusursuzluğunu ve insanın acizliğini de vurgulamış olmaktadır.
Bu nedenle Kur'an ayetlerinin ve Kur'anın mucize oluşuna delil getirmek için tevil yapmanın hiç bir gereği yoktur. İçerdiği tüm ayetler İnsanın bu uyuma davetini içeren bir niteliktedir. Kitabı davet niteliğinden uzaklaştırıp onu Allah'ın varlık kanıtına ispat aracına dönüştürdüğümüzde İnsanın acizliğinden kaynaklanan bir çok kusur, kitaba ve dolayısı ile Allah'a nisbet edilir. Ateizmin palazlanması tam da böylesi bir zorlamanın ürünüdür.
Bu mücadelenin Allah'ın tarafından olanların yapması gereken şey; İnsanın yeryüzünde ki sorumluluk alanlarını canlı tutmaktır ve hiç kimseye Allah'ın nesnel kanıtlarını ispatlamak olmamalıdır. Kitab kendi içinde insanın dikkatini çekecek yeterince örnek vermiştir. Zira Allah'ın nesnel kanıtları insanı soyut düşünmeye zorlar ve soyut düşünce insanın yeryüzündeki ontolojisinde bir anlam kazanmaz. İnsan sınanan bir varlıktır ki onun sınav soruları içinde "Allah'ın nesnel gerçekliği" yoktur. Bu çap bu gerçekliği çünkü kaldırmaz. Haddimizi bilip işimize bakalım.