Canlılar neden ölmek zorundadır?
1950'li yılların ihtiyaçlarına göre yapılmış bir binayı tadilatla 2018'li yıllarda tekrar kullanmak belki mümkündür. Fakat 1700'lü yıllardan kalma ahşap bir binayı tadilatla kullanmak yerine bu binayı yıkıp 2018'in ihtiyaçlarına göre tekrar bir bina dizayn etmek daha az maliyetlidir. Bütün zamanların ve şartların ihtiyaçlarını karşılayacak bir bina dizayn etmek mümkün değildir. O yüzden eski binalar yıkılır ve yerine zamanın ihtiyaçlarını karşılayan yenileri yapılır.
Canlıların yaşadığı Dünyanın iklimi, ortalama sıcaklıkları, atmosferdeki gaz oranları, topografyası, içilebilir su oranları, uzaydan gelen radyo-aktif bombardıman miktarı, ozon tabakasının kalınlığı, manyetik alan etkinliği, yanardağ ve tektonik etkinlikler zaman ilerledikçe değişkenlik gösterir. Bu değişimlerin tamamına uyumlu bir canlı mimarisi/genetik proje üretmek mümkün olmadığı için sonsuza kadar yaşayan bir canlı da mümkün değildir. Turritopsis dohrnii denizanasını şimdilik ayrı tutuyorum.
Canlılar, değişen koşullara uyum sağlayarak, varlıklarını sonsuz kılmayı "üreme" yoluyla başarmışlardır. Üreme, ebediyetin ikamesidir, denilebilir. Bütün canlılar açık kaynak kodlu bilgisayar yazılımları gibidir. Nasıl ki kullanıcının ihtiyaçları doğrultusunda, açık kaynak kodlu bir bilgisayar yazılımı üzerinde değişiklik yapılabiliyorsa, üreme yoluyla da dış dünyanın değişen şartlarına uyumlu genetik kodlara sahip canlılar oluşur. Analitik yollarla çözülemeyen problemleri çözmek üzere bilgisayar programlamada kullanılan iterasyon(tekrarlama) yöntemi, canlıların evriminde ortama uyumlu yavrular oluşturulmasında da iş görür.
Evrimde iterasyon
1- Üreme yoluyla farklı genetik mimariye sahip yavrular oluştur.(Prototype)
2- Hayatın boyunca oluşturduğun farklı yavruları mevcut fiziksel ortama bırak.(Share)
3- Mevcut fiziksel ortama uyumlu olanlar yaşamaya devam etsin.(Get feedback)
4- Mevcut fiziksel ortama uyumsuz olanlar elensin, uyumlu olanlar tekrar başa dönerek yavru prototipler oluştursun.(refine)
Her nesil bir iterasyondur. Bu döngüyü onbinlerce nesil tekrarlayan canlılardan keçilerin ayakları dağa taşa uyumlu hale gelmiştir. Balıklar hidrodinamik bir yapı kazanmıştır. Kartalların gözleri 2 km. Uzaklıktaki sincabı görecek keskinliğe ulaşmıştır. Sonsuza kadar yaşayan bir canlı bu iteratif döngüye girmediği için ortama göre kendi kendini dizayn edemez.
Her mitoz bölünmede, normal somatik hücrelerin koromozom uçlarındaki telomerler kısalır. 60-70 bölünme sonunda telomer uzunluğunun kritik alt limiti, hücrelerin bölünmesini engeller ve hücre yaşlanmaya başlar. Yaşlı hücre, bölünerek kendini yenileyemeyen hücredir. Ancak telomeraz enzimi, bazı hücrelerin kısalan telomerlerini onarır ve onların sonsuza kadar mitoz geçirerek genç kalmalarını sağlar. Sperm ve yumurtayı oluşturan germ hücreleri, embriyonik kök hücreler, tek hücreli ökaryotlar ve kanser hücreleri telomeraz enzimi sayesinde teorik olarak sonsuza kadar mitoz geçirebilirler. Telomeraz enzimi evrimsel süreçte yetişkin somatik hücrelerde de iş görüp sonsuza kadar yaşamayı sağlayabilirdi, fakat bunu yapmadı. Çünkü sonsuza kadar yaşayan kompleks bir canlı eğer ortama uyum sağlayamıyorsa, diğer bir deyişle yukarıdaki 4 kademeli iterasyona giremiyorsa, zaten uyumsuzluk nedeni ile yok olacaktı. O yüzden evrim, telomerazı sadece değişimin ve uyumun gerçekleşeceği germ hücreleri, embriyonik kök hücreler, tek hücreli ökaryotlar ve kanser hücrelerine bahşetti.
Günde 2 paket sigara dumanı ile temas eden akciğer hücresi, bu köklü değişime ayak uyduramaz. Diğer doku hücreleriyle imzalanan organizasyon sözleşmesini iptal ederek, 4 kademeli iterasyon döngüsüne girmeye çabalar ve genetik profilini değiştirir. Bu iterasyonda başarılı olmak için olabildiğince fazla sayıda bölünmesi ve sigara dumanına uyumlu genetik kombinasyonu yakalaması gerekir. Fakat bu çaba nafiledir, en sonunda birlikte yaşadığı organizmanın enerjisini tüketir ve kendisi de yok olur. Kanser hücresi gerçekte kendini kurtarma amacıyla, 3 milyar yıl önceki tek hücreli aslına rücu eder ve sonsuza kadar bölünme yoluna gider.
65 milyon yıl önce Dünyaya çarpan göktaşı nedeniyle memelilerden sadece fare büyüklüğünde bir canlının ayakta kaldığı ve diğer memelilerin bu canlıdan evrimleştiği genel kabuldür. Küçük, basit ve esnek olan kriz durumlarında ayakta kalmayı başarır. Ekonomik kriz durumunda büyük işletmeler, sıradışı kriz şartlarını göğüsleyebilmek için küçülmeye giderler. Küçük ve basit olan, büyük değişimlere daha kolay ayak uydurur. Turritopsis dohrnii denizanasının yaptığı da budur. Turritopsis dohrnii türü denizanası, yaşam koşulları olumsuz hal aldığında yetişkin medusa evresinden yavru polip evresine dönerek ölüme meydan okur. Fiziksel basınç, hücrelere zarar verecek yüksek sıcaklık vs. Uygulanmadığı sürece denizanası, yavru polipten yetişkin medusa evresine, medusa evresinden polipe dönüşerek sonsuza kadar yaşar. Genel çerçeveye baktığımızda üreme işlemini döngüye aldığını görebiliriz. Diğer canlıların üreme ve yavru oluşturmaları helezonu/spirali andırırken, bu denizanasının üreme süreci çemberi andırır.
Ağır depresyon ve dış dünyaya uyum sağlama sorunlarında cenin pozisyonu almamız, ana rahmine geri dönüş sendromunun bir parçası olup, zor şartlarda denizanasının yetişkin medusa evresinden yavru polip evresine dönüşünün başarısız bir denemesi olarak kabul edilebilir. Hatta daha ileri gidelim, ana rahmine geri dönüş sendromu, mevcut dünya koşullarına uyum sağlayabilmek için başarısız bir 4 kademeli iterasyon sürecine girme denemesidir.
Ölümsüz canlı, entropi ilkesi ile çelişmez. Dışarıdan sürekli enerji alındığı sürece entropi artışı kompanse edilebilir. 70 sene yaşayan bir canlıda entropi artışı kompanse edilebiliyorsa teorik olarak 1 milyon sene de edilebilir. En azından 100 canlı türünün üremeden sonsuza kadar yaşaması da dünyanın azot ve karbon döngüsüne ciddi zarar vermez. Sonsuza kadar yaşayan canlının var olmamasının asıl sebebi, böyle bir canlının evrimin gerçekliğine uymamasıdır.
Ne diyordu Evrim Teorisi? Dış dünya ile uyumlu olanlar yaşar, uyumsuz olanlar ölür. 1 milyon sene yaşayan bir canlı, mevcut genetik projesini koruyarak, dış dünyanın zamanla değişen şartlarına uyum sağlayamaz. Dış dünyaya uyum sağlayıp, aynı zamanda genleri de sonsuz kılmanın yolu üremedir. Sonsuza kadar yaşadığı iddia edilen Turritopsis dohrnii türü denizanası bile gerçekte ebedi üreme döngüsüne girmiş bir canlıdır.
Evrimsel sürecin gidişatını yine evrimsel sürecin bana sunduğu farkındalık ile reddediyorum. Umarım Hayflick limiti çözüme kavuşmaz; umarım üreme eğilimimizi bir gün bilinç dolu bir karar ile sona erdiririz.
Bu anarşik her postun altında antinatalizm propagandası yapıyor. Varsa bi tezin sun tartışalım kardeşş. Yoksa modları göreve davet edeceğim.! 11!!@%+&
Sunuyorum; İkinci Dünya Savaşı
Merve Ebru Birkaç yüz milyon yılda 4-5 kitlesel yok oluşa tanık olan bir gezegende yaşıyoruz. Her yetişkin canlı için on binlercesi başkalarına yem oluyor, ama ahlaksız olan tek tür, ahlakı ve sosyal güvenliği icat eden biziz. Bir hidrojen topunun etrafında turlayan kayalara bağımlı yaşamak, canlılığın tek yolu değildir muhtemelen de, henüz kültürümüz mizantropi yerine çözüm üretme konusunda yeterli değil. Galaksiye yayılma şansı olan tek türün kendini yok etmeye karar vermesine bir nevi "akılcı arınma" olarak bakanların çıkması anlaşılır bir şey, ancak dini inançtan da o kadar farklı sayılmaz. Bunu tartışarak (veya sansürleyerek) aşmanın yolu yok, insanların evrimsel özelliklerinden biri de kötü ihtimallere odaklanmak - atalarımızın hayatı o kadar kolay değildi neticede. Bununla zaman harcamak yerine, imkanı olan, önümüzdeki badireleri nasıl atlatacağımıza odaklansın. Gençlere önce ulaşıp ikna edici olan kazansın
Tunç Kaldırım Mizantropların ortalama insandan daha insancıl olduğunu düşünüyorum bir paradoks olarak:) Ortada bir fikir ve dahi bir acıma ahlakı var çünkü. Bireysel sorulacak olursa üremenin şahsımca mantıklı bir açıklaması yok. Yıkımlar veya kötülük(ki kötülükten kastımız ne? Metafiziki mi doğal mi ahlaki kötülük mü?) olmasa da bu fikir ortaya çıkardı bence. Çünkü içgüdülerimizi yönlendirmek bizim alamet-i farikamiz. Sırf farklılığımızı kanıtlamak için bile atabilirdik ortaya bu fikri, bilinci somut olarak görmek için. Çözüm niyetine değil ama durumu kotarma adına düşündüklerim Schopenhauer ile paraleldir. Dünyanın ve dolayısıyla insanin da aslında hiç var olmaması gereken bir şey olduğu kanaati bizi birbirimize karşı tahammüle sevk etmeyi amaçlar. Çünkü böylesine müşkül durumdaki bir varlıktan başka ne bekleyebiliriz ki? Tüm bunlar insanlardan nefret ettigimiz anlamına gelmez, niye nefret edelim ki? Tabii isterdik ki bilince dogru atılan o birkac gülünç adım bizi bu kadar zorlamasaydi, iki ayak üzerinde durmanın bedeli bu kadar ağır olmasaydı ama oldu. Erich Fromm'un dediği gibi güzel şeyler yarattık ama kendimizi bu görkemli çabaya değecek varlıklar olarak anlamlandırmayı başaramadık.
Merve Ebru Belli bir grubun yok olmasını isterseniz, ırkçı veya soykırımcı sıfatına layık görülürsünüz. Tüm insanlığın kökünün kurumasını dilediğinizde, hümanist sayılırsınız, farkındayım Anlamlandırma kısmına henüz gelemedik. 10 bin yıl savaş ve toprakla cebelleşmek, 200 yılda makineler sayesinde sıkıntılarımızı ve çöplerimizi endüstriyel ölçeğe taşımak ve zar zor televizyonun uzaktan kumandasına hakim olabilmek, rüştümüzü ıspatlayamadığımız anlamına gelmez. Her nesil kendini sonuncu zannediyor, ama gidecek epey yolumuz var, hayatta kalırsak.
İlk paragraf pek hoşuma gitmedi
Bende de aksine
konuyla ilgisiz ama elektrikler kesildiğinde aldığım mumlardan ben de böyle bir foto çekmiştim bunu görünce onu hatırladım foto da şurda:
Güzel bir anlatım kutlarım. Devam..
Çok güzel özetlemiş arkadaş, fakat artık dış dünyaya ve doğaya karşı aklımızı kullanarak hayatta kalabiliyoruz mesela kış gününde mont giymek veya ateş yakmak gibi bunun evrimsel sonucu ne olacak acaba? Belki bizim nesil görmez ama birgün kısmi bir şekilde de olsa genlerimize müdahale edip ölümsüzlüğü bulacağımıza inanıyorum.
evrimin ve canlinin kendi iradesiyle yada iradeyle davrandigini dusundurecek sekilde yazilmis. Peki bizim ona bakis acimiz dan ibaret basit fiziki hareketlilik olamazmi hersey? Mesela evrim bir tasarimi surdurme amacimidir? Yoksa kör bir birlesme ayrilma hareketidir de biz mi onu gozlemlediginizde bir tasarim goruruz?
Telomeraz enzimi ve evrim teorisi nasil olur da 1 milyon sene yaşayan bir canlının genetik projesini koruyarak dış dünyaya uyum sağlayamayacağını bilebilir? Galaksilere dağılmış; genetik projelerin dış dünyaya uyum sağlama test ortamı olmamız da bir olasılık... Fare ve maymun bir gün insanların onlar üzerinde deney yaptığını anlayacak desek sizce tahmini ne zaman olur bu durum? Bizlerin üstünde de bu testler yapılıyorsa ne zaman anlayabiliriz? Anlayabilir miyiz?
Çok güzel bir paylaşım olmuş özellikle sigara ile ilgili verilen örnek çok yerinde..
Eksiklerim hatali ifadem olursa lutfen duzeltin ve ekleyin: Güneşin (yıldızların kütlesine göre kaçsa) 10 milyar yıl olarak biçtiğimiz ve şu an 4.5 milyar yili tamamlamis yaşam/enerji/çöküş döngüsünde, başka bir aksilik olmayacağını varsayarsak; genleri sonsuz kılmanın yolu üremeyse ve bu yüzden ürüyorsak, bu idrakta olan bilincin asagidakileri senkronize bir sekilde gezegensel ana hedefler olarak ışınlanma ile galaksiler arası yolculuğa, en yakin gezegende kolonileşme denemelerine odaklanmaya, bu gezegende canliligi surdurebilecegimiz atmosferi olusturma calismasina odaklanmis olmasini beklemez miyiz?...
ulkelere dinlere siyasete romantizme ahlaka spora bolunmenin anlami ne? Burada buyuk bir gariplik yok mu? Ana hedeflere ulkesel boyutta ayri bolunmenin veri paylasmamanin stratejik veri paylasimi ve gizliliginin manasi nedir?
Sanırım evrim irade ile kontrol edilemez. Tercih edilemez yada yönlendirilemez. Şimdilik insanın bilincinin ötesinde. Diğer tüm saydıklarınız ise insanın tercihleri.
Ölümün ne olduğundan ziyade nasıl tanımlandığını düşünürüm çoğu zaman. 'Ölümün tanımı ayrışmış sınırlar üzerinden yapılır'a varırım hep. Yani birbirinden ayrılmış iki şeyden biri diğeri gibi davranmamaya başlarsa ondan belli ölçüde farklılaşırsa ona "öldü" deriz. Bir başka deyişle ölümün tanımını onun yaşayan hareketli dinamik zıt kardeşi olan "canlı" ile yaparız. Atom düzeyine indiğimizde yahut galaksi seviyesine çıktığımızda hiçbir şeyin ölü olmadığını görürüz. Çünkü buralarda her şey titreşim halinde ve dinamik olduğu için bu hareketli durumun bir zıtlığı yoktur buralarda. Ama insanın tüm kurgusal modelleri zıtlıklar ve eşitlik simetrileri üzerine kurulduğu için mikro dünyada antimaddeye, makro dünyada ise çokluevrenlere kadar gittik. Bu yeni modeller ölümü ifade ettikleri için belki rahatladık formüllerimiz simetri kazandı anlamlarımız sonla tanıştı ve huzura erdik. Mikroda iki karşıt parçacığın birbirini yok etmesi, çokluevrenlerde ise sonsuza yakın ihtimal arasından bir çok meydana gelişlerin ve çöküşlerin ve sonların olabilme ihtimaline kavuştuk. Oralara da ölümü getirdik bir bakıma. Ölüme bu kadar ihtiyacımızın olduğunu bilmiyordum açıkçası. çember miyiz helezon mu ve hangisi olduğumuzu nereden biliyoruz? Küçük helezonik döngülerin içinde dev bir çembere aidiz belki de. Okyanuslar dev birer organizmadır belki. Biz minnacık bakterilere hizmet eden büyük enerji makinelerinden ibaretiz sadece belki. Simülasyonuz, hologramız, bedenimizin %99.9999'u bomboş bir uzay belki. Böyle belkilerle gerçekliği bulma peşindeyiz ve ölüme ihtiyacımız var bu tanımlamayı yapabilmek için. Ölüm sadece biz öldüğümüzde gerçek olur bu yüzden anlamını hiçbir zaman bilemeyiz gibime geliyor ama bu gibi konular güzel elbette, beynimizde fırtınalar estiren cinsten hem de.
Teorik olarak bir sistem yeterli enerji aldığı sürece işlevini sürdürebilir, ancak bir sistem ne kadar karmaşıksa yanlış gidebilecek şeylerin sayısı da o kadar artıyor. Dolayısı ile entropiye yenik düşme olasılığı da zaman geçtikçe artıyor. O yüzden en uygun şartlar altında bile bir insanın milyon yıl görecek kadar yaşaması zor. Daha basit bir canlı türü için belki mümkün olabilir.
Biraz spekülasyon yapacak olursak bu yapay yollar ile de mümkün olabilir. İşleyişi basitleştirilmiş bir makineye hafızayı aktarmak işe yarayabilir. Tabi bu bile mükemmel olmayacaktır. Makinenin işleyişindeki hatalar yüzünden hafızada oluşacak yıkımlar bir insanın hafızasını 1 milyon yıl boyunca aynı tutamaz diye düşünüyorum. Yani yükleme yapıldığındaki kişilik ile 1 milyon yıl sonraki kişilik aynı olmayacaktır.
Şimdi zaman içinde normal bir insanın da karakteri değişiyor diyebilirsiniz ama bahsettiğim şey bundan çok daha öte bir durum. Bu daha çok theseus'un gemisi paradoksu ile benzer.
Bugüne kadar kaç tane, geliri orta sınıf yada yoksul kesiminden insan donduruldu ? " hastalığın cözümü bulununca canlandırılmak için " ... Sanırım hiç, buna çare bulmadan önce insanlık erdemler konusunda gelişme kaydetmeli. Kanser ilaçlarının bile patentleri henüz gizli iken, milyarlarca dolar kazanç elde edilirken, ölüme çare aramanın şu anlık çok ütopik bi bakış açısı olduğunu düşünmekteyim . ( yazınızla pek alakalı olmasada bu yorumu yazmak istedim )
Ölümsüzlük ve etik konusunda haklısınız.
Ölümün ve yaşlanmanın evrimi (Telomerin öyküsü)
Evrim değişime açık olmayan yapılanmaları destekliyor gibi görünmüyor. Değişime açık yapılanmaların değişen doğa şartlarına uyum sağlama olasılıkları daha yüksek. O yüzden, 1 milyon sene yaşayacak fakat değişime kapalı olan canlı evrimden icazet alamamış. Telomeraz enziminin somatik hücrelerde sentezlenmemesi evrimin doğasına uygun.
Hüseyin Tuzlu Bina meraforu üzerine cok konuşulabilir. Asimetrik sitoplazmik dağılımla başlayıp ebeveyn yaşlanmasına kadar giden süreçte yenilenme mekanizmalari seçilimde çeşitlenme olanaklarina feda edilmiş olabilir.
Peki Hiç yaşlanmayan yada belli aralıklarla uyumlu genç yeni bir bedene nakledilen bir beyinin ömrü kaçyüzyıldır? beyin kaç yıl yaşar maksimum?
kimse ölmek zorunda değildir. Sadece bu "hastalığın" çözümünü bulmak için uğraşmamız gerekiyor biraz. Bkz: Turritopsis Nutricula
Bknz: Entropi
bu dönüşüm sürecine evrende ölüm adını veren sadece insandır. Bu sorunun kendisi de cevabı anlamsızdır.
bu konuda diğer bütün canlılardan bu yorumu yapmak hakkında onay aldık sanırım.
Mitoz bölünmede hataları onaran mekanizmalar olsa da, bu mekanizmaların da düzeltme hatası yapması kaçınılmazdır.
Diyelim ki, DNA'da kopyalama nedeniyle yılda 1 organik baz hata yapılmış olsun. Bir canlının 70 senelik hayatı boyunca, 70 organik baz hata yapılır. Bu hata miktarı ciddi mutasyonlara sebep olmayabilir. Fakat 1 milyon sene yaşayan bir canlı, aynı oranda kopyalama hatası yaparsa, hata miktarı 1 milyon organik baza çıkar. Bu ciddi bir hata miktarıdır. Uzun yaşayan canlının bu miktarda hata ile yaşamına devam edebilmesi mümkün değildir. Kaldı ki hata düzelten mekanizmaların rafine edilmesi ve başarı oranlarının yüksetilmesi de 4 kademeli iterasyon sürecine girmek ile mümkündür, yani üremeyle.
Canlılığın alt limiti, üreyecek kadar süre yaşamaktır. (1 gün yaşayan bazı güve türleri gibi)
Canlılığın üst limiti ise, tolere edilebilecek baz dizilim hatasının biriktiği kadar süre yaşamaktır.(170 sene yaşayabilen Galapagos Kaplumbağası gibi)
Bütün memeliler göktaşı çarpması sonrasında hayatta kalan tek bir türden evrimleşmedi. Keselilerden 180-160 milyon yıl önce ayrıldık mesela. Bugün varlığınu sürdüren tüm plasentalılar, göktaşı sonrası aynı fare benzeri atadan geliyor olsa da, çarpma sonrası türlerin %10'unun hayatta kaldığı tahmin ediliyor.