Değerli Arkadaşlar,
Sn. Münir Efe Canbay, ile gerçekleştirdiğimiz münazaralarda şiddetle üzerinde durduğum konu, Hak (Semavi) dinlerin de kökeninin ezoterizm olduğudur.
Şimdi bu savımı temellendirmek için öne sürdüğüm delilleri hep beraber gözden geçirelim.
Ezoterik inançların temeli görüm/vizyon görmeye dayanır.
Görüm (vizyon) görebilmek için meditasyon yapıp transa girmek (vecd/cezbe hali) mecburdur.
Eski Mezopotemya'da Rahipler; Kehanet, sezgi, tahmin, görüm, vizyon'a işaret eden bâru/bârûti
olarak isimlendirilirlerdi ki; Kral Enmedduranki kültüne göre, bârû,Şamaş ve Adad'dan semâ ve arzın esrarını/gizemini havi takaltuyu (Kese/Torba) Tanrı meclisinde onu yani(takaltu)yu "tuppu" yani levhalar olarak alırlardı.
Bârû'nun asıl görevi, gelecekteki olaylara dair Tanrıların iradesi ve bilgisi ile iletişime geçerek o bilgiyi elde etmekti.
Kur'an'da bkz:(Bakara 2:19,215,219,220,222;Mâide 5:14,Araf 7:186)vb. Formunda başlayan âyetlere bakacak olursak Hz. Muhammed'e "... Bir şey hakkında.." soru sormaları ve Hz. Muhammed'in buna cevabı vahiyle bildirmesini beklemesi ilginç bir şekilde Mezopotamya kültündeki Bârû'nun tanrıların yargısını (dîna danû) beklemek için Şamas ve Adad huzurunda oturmalarını hatırlatmaktadır.
Ve dahası Bârû,herkes adına Tanrılardan gizemli bilgiyi, hükümleri alır ve açığa vururdu.
Kur'ân Kehf 18:22 âyetinde geçen "recmen bi'l gayb" tabiri de, Asur-Babil dini tabletlerinde Kâhinin bir kehaneti açıklaması veya ona dair bir bildirim ve haberde bulunması, anlamında (râgamû) şeklinde kullanılır ki, bu bağlamda sayıları kesin olmayan mağaradaki uyurlar (Ashab-ı Kehf) hakkında "recmen bil-gayb"kavramının kullanılması ilgi çekicidir.
Bâru'nun taşıyıcısı olan (mesajı/risaleti alan) kişiye "Mar-şipril" yani (Resul-elçi-ulak) denir.
Mar-şipri'nin semitik dillerdeki kökensel incelemesinde kelimenin sülalesi kökten türeyen Arapça mübaşir ile aynı anlama geldiği saptanır. Bunun da Sabi dilinde "tabaşar" şeklinde "müjdeleyici" olduğu görülür.
Hoşea 9:7'de geçen peygamber "iş-ruâh" yani cinlenmiş-mecnûn şeklinde nitelendirilmesiyle koşuttur.
Yine Saul'un cinci kadından (bal'at ov)kehanet ve haber için danışmayı istemesi peygamberlik anlayışının kadim zamanlardan nasıl şekillendiğine ve dolayısıyla kur'ân'da nasıl yer bulduğuna işaret etmek açısından önemlidir.
Yahudi kutsal metinlerin de "Ruh ha Qadeş", Hıristiyanlar da "Ruho d Qudşo" Kur'an'da "Rûhul Qudus" şeklinde yer alan ve Tanrı ile peygamber arasındaki iletişimin klit figürünün benzer olduğu görülür.
Bu durumda kur'ân'da "Fe-ersalnâ ileyhâ ruhana" âyetinde "Ruhana" tabiri Tanrı'nın Meryemle iletişime geçme vasıtasıdır ki. Bu çoğu tesfirde "Ruhul Kuds" veya "Cebrail" diye nitelendirilir.
Konuyu özetlememe gerekirse, örneklerden de görüleceği üzere tüm dinlerin çıkış yeri ezoterizm pagan kültüdür.
Mevlana Celalleddin-î Rumî, Mesnevî için bu kitap Tanrı'dan alınan ilhamla yazıldı, bundan dolayı Mesnevî'yi okuyan Kur'an okumuş sayılır der. Rumî'nin ya da benzer Sufi'lerin, cezbe halindeyken görüm gördükleri bilinen bir gerçektir.
Hû diyelim gerçeklerin demine ...
Bir kere şu basit argüman bile bu iddianı çürütür. Ezoterik öğretilerde bilgi gizlidir ve sınırlı insanlara belli çabalar veya belli menfaatler karşılığı yavaş yavaş gıdım gıdım öğertilir, öyle herkese sunulmaz(bahaneleri de süperdir) . Oysa ALLAH'ın sunduğu bilgi açıktır ve herkese bir anda tamamı sunulur. Yeter ki okumak isteyen insanların da gönlü-aklı-kalbi o bilgiye açık olsun.
Misal; Kendini İslami olarak adlandıran halbu ki İslam’la uzaktan yakından alakası olmayan şirk ve bir takım meditasyonik ve kelime tekrarcı öğretili tarikatlerin (ki kökenleri Hinduizm ve Budizm’den gelir ve köken dinlerini kabul etmeseler bile, geldikleri yeri reddetmezler) Bunların yanında Masonik tabir edilen loca sistemli gizli ayinli grupların.. Hepsinin ortak özellikleri; hep bir gizemcilik yapıp, gerçeğin/hakikatin bilgisinin gizli ve sadece kendilerinde olduğu ve de yalnızca özel kişilere yavaş yavaş gıdım gıdım öğretilebileceği şeklindedir. Bu mason localarında dereceler şeklinde tezahür ederken, tarikatlerde de mertebeler şeklinde tezahür eder. Halbuki ne hakikatin bilgisine sahiptirler, ne de bunu kimseye öğretecek pozisyondadırlar.
Oysa ALLAH gerçeğin bilgisini tek bir kitapta toplayarak, apaçık şekilde tüm insanlığa sunmuştur. Gizlemeden, şu özeldir şuna öğreteyim, öteki kalsın demeden.. Mertebelere, derecelere, sosyal konumlara, zengin ya da fakir olunmasına, Türk ya da Kürt, Avrupalı ya da Afrikalı, Çekik gözlü veya Arap olunmasına bakmadan... O bilgi apaçık ve tüm insanlığa evrensel bir mesaj, bir öğüt ve bir onur olan Kuran'dır... Ve aklını ve kalbini ALLAH'ın kitabına açan, yani isteyen herkes bu bilgiye rahatlıkla erişebilir.. Ama akıllarını gömüp tarikat şeyhlerine veya loca üstatlarına teslim edenler ve beyin dendritleri paslanmış olan menfaatçiler bu karşılaştırma ve benzerliği muhtemelen asla anlayamayacaklardır.. Anlayamadıkları gibi Kuran'ı da anlayamacaklar ve rivayetlere, Peygambere ağır iftira niteliği taşıyan uyduruk hadislere ve hurafelere boğup kendi doğalarına ihanet ederek Kuran'ı manipüle etmeye ve hakikatin apaçık bilgisini gizleyip bir özel insanlar/ALLAH ile aracılar/sözde gerçeğin gizli bilgisini en iyi şekilde bilen şeytan üstatlar sınıfı oluşturup kendi özel konumlarında benliklerini putlaştırmaya devam edeceklerdir.