Bu gün ni dr aktar aaçmış. Uğradım enginnar sirkkesi ve hindiba diue biişey verrdii. Dahha önce de gojjy berryy ddiyee bi bitki kullamdıım doktorum hhiç bişey kulllanmaa dedi soraavam bu enginar sirrkesiinnii. Ayrıca yyumurtanın beyazı karaciğeri aaddam ediiyormuş kesiinn bbilgi
Karaciğeree bağlı biillbriumm değerlerim tavaandı.. 40 senelik dpktorum böyle bişey görmeedim dedi dr. Tabi tokksik hepatit başladı o ara. Amolin diye bbi. Sserum vveriliyordu bir de leegalon diye bir. İlaç artı serumlar on gün hastaanede yaytgım.. Ddünn tabırcu oldum biyopsidde aaldışar. Biöiriumm değerleri hozla azaaldıı. Patolojjiiyi beklliyoruz eemar tomografi romtgem ultrassoon deeefaaalarca yapılldıı bi nuumara yok. Detaylı biyopsi aaşsılar. Bu atada pğrof der o amolin maaddesiniin yumuırta beyazınddan başşka bişeyde olmadığğını söyledi
CAFER ARICILIK VE ŞİFALI ÜRÜNLERDE PROPOLİS VE BAL SIRKESINİ ARAŞTIRIN KARŞILIĞINI BULACAKSINIZ CAFER ARICILIK VE ŞİFALI ÜRÜNLERDE DAHA FAZLASINI BULACAKSINIZ MUTLAKA İNCELEYİN SAĞLICAKLA GEÇMİŞ OLSUN ALLAH ŞİFA VERSİN
Karaciger agirlikli hacamat suluk yaptirin. Sabahlari ac karina limon maydonoz su cekin belndirda bir bardak icin. 15gun biyunca sahdere cayi demleyip icin
Kölelik kurumunun yaygın olduğu dönemlerde köle sahiplerinin sorumluluğu kölelerin barınma ve yeme ihtiyaçlarının karşılanmasıydı. Günümüze baktığımızda maaş + yol + yemek + sgk karşılığında kölelik sistemini daha modernize, çağımıza göre revize edilmiş şekilde devam ettiğini görüyoruz.
Toplu taşıma araçlarının içerisine baktığımda sabahtan akşama kadar birilerinin binip birilerinin indiğine şahit oluyorum. Sürekli bir devinim ve sürekli bir kargaşa halinde zaman akıp gidiyor. Bu gürültü ve kargaşa içerisinde kulakları sağır edici bir sessizlik var. Bu sessizlik asık suratlı kayıp ruhların, köle ruhların yani bizim sessizliğimiz.
Toplu taşıma araçlarında hep insanları gözlemlerim. Yüzlerini iyi yıkamamış, belki de kahvaltı yapmaya vakit bulamamış, uykusuna yolda devam eden ya da pencereden dışarıya bakarken çok uzaklara dalıp giden sonsuz uykuda olan insan kalabalığını heyecan ile izler dururum.
Herkes bir hayat mücadelesi içerisinde, herkes ekmeğinin peşinde, büyük bir çoğunluğumuz da başkalarının kölesi olma koşuluyla kazanmak zorunda olduğumuz paranın peşinde. İşte bu durum bana her daim Charles Bukowski’nin şu sözlerini hatırlatır; “Hangi cehennemde, bir insan sabah 06:30′ da çalar saat ile uyanıp, kendini yataktan atıp, giyinip zorla bir şeyler yiyip, sıçıp, dişlerini fırçalayıp, saçını tarayıp ve trafikte boğuşarak bir başkası için bir sürü para kazandığı bir yere gidip bunlardan keyif alır ve hangi cehennemde insandan böyle bir şansı olduğu için şükretmesi beklenir.” İnsanları izlerken de bu sözler kafam da döner döner durur.
Ailelerimiz daha ilkokul sıralarından itibaren iyi bir okul kazanmamız gerektiği, kazanamazsak maaşı iyi olan bir sigortalı bir iş bulamayacağımızı bizlere empoze etmeye başlarlar. “Oku da adam ol, bir mesleğin olsun, aç ta açıkta kalma” derler. Daha adam olmanın ne anlama geldiğini bile kavrayamadan 25 yılımızı ders çalışmak ve adam olmayı öğrenme yolunda harcarız. Sonrasında nasıl olduğunu fark etmeden aslında yüzyıllardır süre gelen kölelik sisteminin içerisinde buluruz kendimizi.
Nazım Hikmet’in de dediği gibi; “Büyük hürriyetin ile çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle hürsün.”
Kölelik kurumunun yaygın olduğu dönemlerde köle sahiplerinin sorumluluğu kölelerin barınma ve yeme ihtiyaçlarının karşılanmasıydı. Bazı kölelerin sahiplerinin atlarını ve eşeklerini kullanabilme hakları vardı. Bazı sahiplerin daha insani tarafları varken, bazılarının şuan mobbing diye adlandırdığımız psikolojik şiddet ile korku kültürü yaratma ve daha fazla çalışmalarına sevk etme teknikleri de vardı. Günümüze baktığımızda maaş + yol + yemek + sgk karşılığında kölelik sistemini daha modernize, çağımıza göre revize edilmiş şekilde devam ettiğini görüyoruz.
Bu sistem istediğimiz zaman istediğimiz yere çekip gidebilmemize izin vermek yerine; yaz ve kış olmak üzere iki kez birer hafta dinlenme hakkımız olabileceğinden, ne kadar sakal bırakıp nasıl giyinmemiz gerektiğine kadar bize yaptırımlarını uyguluyor.
Haftanın altı günü, şanslı isek beş günü başkalarını zengin etmek için çalışıp hiç inisiyatif kullanmadan ne şekilde davranmamız gerektiğine kadar her şeyin belirlendiği bir nevi hapishanenin içerisinde yaşıyoruz. Bu şirketler bizim yerimize her şeyi düşünüyorlar ve başka bir kölelik aracı olan teknolojiyi de ayaklarımızın altına sermiş durumdalar.
Ayrıca iş yaşamımızda bu doğrultuda ilerleyen sistem; sosyal ve özel hayatımızda da peşimizi bırakmıyor. Ne kadar porsiyon yememiz gerektiğini bizim için hazırlayan fast food zincirleri, içeceğimiz çayın kahvenin boyutunu belirleyen kafeler, ne kadarlık bir alanda nasıl bir alışveriş yapmamız gerektiği konusunda bizleri yönlendiren alışveriş merkezleri de kölelik hayatımızı rahat bir biçimde yaşayabilmemiz için bize destek oluyor. Düşünmeye, analiz etmeye, sorgulamaya ihtiyacımız olmadan yaşamımızı sürdürüyoruz.
Diğer bir taraftan, sonsuza kadar ödenemeyeceği garanti edilmiş borçlar altında, toplumumuz daha fazla tüketmeye teşvik edilerek, daha da borç batağına saplanmış bir şekilde köleliğimizi yaşıyoruz. İş gücümüzü, yeteneklerimizi, ruhumuzu bankaların bize koymuş olduğu belirli bir para limiti içeren plastik kartlarına satıyoruz. İş hayatında patronlara, sosyal hayatta tüketime ve bunların aslında en tepesinde olan bankalara ve paraya köle oluyoruz.
“Son model arabam olsun, evim olsun, yazlığım kışlığım, akıllı telefonum, havalı giysilerim olsun” dedikçe kendi nefsimizin de kölesi olmaya, nefsimizin kölesi oldukça da sistemin kölesi olmaya devam edeceğiz. Bu kölelik sistemi farklı tarzlara büründürülmüş şekillerde her daim ileri yüzyıllarda da önümüze sunulacaktır. Bize düşen ise kendimizi güçlü kılacak kişisel donanımlarımızı arttırmak ve başkalarını zengin etmek yerine kendimize yatırım yapmaktır.
Bu süreç sancılıdır. Sistemin dışına çıkmak hem ruhsal aynı zamanda maddi anlamda da dibe vurmak demektir. Fakat unutulmamalıdır ki; en büyük yükselişler en dibe vurduktan sonra gerçekleşir. Tevekkül içerisinde kölelik sistemine direnmek, uzun vadede aydınlanmayı ve özgürleşmeyi getirecektir. Her birimizin kendi içerisindeki bu özgürlük yolculuğu da gün gelecek toplum olarak özgürleşmemize olanak sağlayacaktır.
Up
Alkol alıyorsanız hemen bırakın. Karaciğer tedavisi için kür başlayın..
Alıyprdum uzun bir süredir bıraktım. Kür derlen açarsanız biraz
Forever ürünleriyle olumlu sonuçlar alırsınız. Türkiye Genel müdürlüğü İstanbul da. Ücretsiz Seminerlere katılıp detaylı bilgi alabilirsiniz.
Up
Hergun 1 fincan turk kahvesi karaciger yaglanmasina iyi gelir doktor tavsiyesidir. Ayrica sarac oglunun maydanoz kuru var bi arastirin
Maydanoz limon sirke, soğuk sıkım çörek otu yağı
Havuç suyu
Enginar plus. Balen marka
Bu gün ni dr aktar aaçmış. Uğradım enginnar sirkkesi ve hindiba diue biişey verrdii. Dahha önce de gojjy berryy ddiyee bi bitki kullamdıım doktorum hhiç bişey kulllanmaa dedi soraavam bu enginar sirrkesiinnii. Ayrıca yyumurtanın beyazı karaciğeri aaddam ediiyormuş kesiinn bbilgi
Bunlar iyi gerçekten. Kullanıp sonuç yazın
Karaciğeree bağlı biillbriumm değerlerim tavaandı.. 40 senelik dpktorum böyle bişey görmeedim dedi dr. Tabi tokksik hepatit başladı o ara. Amolin diye bbi. Sserum vveriliyordu bir de leegalon diye bir. İlaç artı serumlar on gün hastaanede yaytgım.. Ddünn tabırcu oldum biyopsidde aaldışar. Biöiriumm değerleri hozla azaaldıı. Patolojjiiyi beklliyoruz eemar tomografi romtgem ultrassoon deeefaaalarca yapılldıı bi nuumara yok. Detaylı biyopsi aaşsılar. Bu atada pğrof der o amolin maaddesiniin yumuırta beyazınddan başşka bişeyde olmadığğını söyledi
Yumurta beyazımı iyi gemiyor
Evet
Yumurtanın beyazı iyigeliyormu gelmiyor mu hepatite
Up
Sen git ehil bir hacam bul hacamat ol kardeş üç seansta anadan doğmuş gibi olursun
Yaptırdım
Faydasını görmedin mi
Sppesifik bi faaydası olmadı jöle gibi kanlar çıktı ama
Tek seansta olmaz ama bide yapan ehil olacak kupayı nereye atacağını bilecek
Adam uluslararası tanınan biri
Hacamat yaptırdım 55 keez
5 kez
Ali bey birde sülük deneyin gerçekten şifa kaynağı diye düşünüyorum ben
Deve dikeni tohumu sütü
Zerdeçal karaciğeri temizler, günde bir yemek kaşığı yoğurda karıştırıp yeyin, zerdeçal ekstratları'da var satılan.
Ama ev yogurdu olmadi lazim degilmi
Kesinlikle ev yoğurdu olacak yağsız tarafını tercih edin
Rrishi mantarlı çay
CAFER ARICILIK VE ŞİFALI ÜRÜNLERDE PROPOLİS VE BAL SIRKESINİ ARAŞTIRIN KARŞILIĞINI BULACAKSINIZ
CAFER ARICILIK VE ŞİFALI ÜRÜNLERDE DAHA FAZLASINI BULACAKSINIZ MUTLAKA İNCELEYİN SAĞLICAKLA GEÇMİŞ OLSUN ALLAH ŞİFA VERSİN
Karaciger agirlikli hacamat suluk yaptirin. Sabahlari ac karina limon maydonoz su cekin belndirda bir bardak icin. 15gun biyunca sahdere cayi demleyip icin
İkşut.
Devedikeni tohumu çayı
Tşşk
Limon sarimsak kürü dr tedavisine ilaveten
Nasıl yapıyoruz
İnanın buna da Propolis şekeri...
http://helalpropolis.com/ memnuniyet videolarını izleyin inceleyebilirsiniz
iksirişifa kullanıcı yorumlarını you tube den izleyin.. Kesin çözüm olur sanırım..
Modern zaman köleliği
Kölelik kurumunun yaygın olduğu dönemlerde köle sahiplerinin sorumluluğu kölelerin barınma ve yeme ihtiyaçlarının karşılanmasıydı. Günümüze baktığımızda maaş + yol + yemek + sgk karşılığında kölelik sistemini daha modernize, çağımıza göre revize edilmiş şekilde devam ettiğini görüyoruz.
Toplu taşıma araçlarının içerisine baktığımda sabahtan akşama kadar birilerinin binip birilerinin indiğine şahit oluyorum. Sürekli bir devinim ve sürekli bir kargaşa halinde zaman akıp gidiyor. Bu gürültü ve kargaşa içerisinde kulakları sağır edici bir sessizlik var. Bu sessizlik asık suratlı kayıp ruhların, köle ruhların yani bizim sessizliğimiz.
Toplu taşıma araçlarında hep insanları gözlemlerim. Yüzlerini iyi yıkamamış, belki de kahvaltı yapmaya vakit bulamamış, uykusuna yolda devam eden ya da pencereden dışarıya bakarken çok uzaklara dalıp giden sonsuz uykuda olan insan kalabalığını heyecan ile izler dururum.
Herkes bir hayat mücadelesi içerisinde, herkes ekmeğinin peşinde, büyük bir çoğunluğumuz da başkalarının kölesi olma koşuluyla kazanmak zorunda olduğumuz paranın peşinde. İşte bu durum bana her daim Charles Bukowski’nin şu sözlerini hatırlatır; “Hangi cehennemde, bir insan sabah 06:30′ da çalar saat ile uyanıp, kendini yataktan atıp, giyinip zorla bir şeyler yiyip, sıçıp, dişlerini fırçalayıp, saçını tarayıp ve trafikte boğuşarak bir başkası için bir sürü para kazandığı bir yere gidip bunlardan keyif alır ve hangi cehennemde insandan böyle bir şansı olduğu için şükretmesi beklenir.” İnsanları izlerken de bu sözler kafam da döner döner durur.
Ailelerimiz daha ilkokul sıralarından itibaren iyi bir okul kazanmamız gerektiği, kazanamazsak maaşı iyi olan bir sigortalı bir iş bulamayacağımızı bizlere empoze etmeye başlarlar. “Oku da adam ol, bir mesleğin olsun, aç ta açıkta kalma” derler. Daha adam olmanın ne anlama geldiğini bile kavrayamadan 25 yılımızı ders çalışmak ve adam olmayı öğrenme yolunda harcarız. Sonrasında nasıl olduğunu fark etmeden aslında yüzyıllardır süre gelen kölelik sisteminin içerisinde buluruz kendimizi.
Nazım Hikmet’in de dediği gibi; “Büyük hürriyetin ile çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle hürsün.”
Kölelik kurumunun yaygın olduğu dönemlerde köle sahiplerinin sorumluluğu kölelerin barınma ve yeme ihtiyaçlarının karşılanmasıydı. Bazı kölelerin sahiplerinin atlarını ve eşeklerini kullanabilme hakları vardı. Bazı sahiplerin daha insani tarafları varken, bazılarının şuan mobbing diye adlandırdığımız psikolojik şiddet ile korku kültürü yaratma ve daha fazla çalışmalarına sevk etme teknikleri de vardı. Günümüze baktığımızda maaş + yol + yemek + sgk karşılığında kölelik sistemini daha modernize, çağımıza göre revize edilmiş şekilde devam ettiğini görüyoruz.
Bu sistem istediğimiz zaman istediğimiz yere çekip gidebilmemize izin vermek yerine; yaz ve kış olmak üzere iki kez birer hafta dinlenme hakkımız olabileceğinden, ne kadar sakal bırakıp nasıl giyinmemiz gerektiğine kadar bize yaptırımlarını uyguluyor.
Haftanın altı günü, şanslı isek beş günü başkalarını zengin etmek için çalışıp hiç inisiyatif kullanmadan ne şekilde davranmamız gerektiğine kadar her şeyin belirlendiği bir nevi hapishanenin içerisinde yaşıyoruz. Bu şirketler bizim yerimize her şeyi düşünüyorlar ve başka bir kölelik aracı olan teknolojiyi de ayaklarımızın altına sermiş durumdalar.
Ayrıca iş yaşamımızda bu doğrultuda ilerleyen sistem; sosyal ve özel hayatımızda da peşimizi bırakmıyor. Ne kadar porsiyon yememiz gerektiğini bizim için hazırlayan fast food zincirleri, içeceğimiz çayın kahvenin boyutunu belirleyen kafeler, ne kadarlık bir alanda nasıl bir alışveriş yapmamız gerektiği konusunda bizleri yönlendiren alışveriş merkezleri de kölelik hayatımızı rahat bir biçimde yaşayabilmemiz için bize destek oluyor. Düşünmeye, analiz etmeye, sorgulamaya ihtiyacımız olmadan yaşamımızı sürdürüyoruz.
Diğer bir taraftan, sonsuza kadar ödenemeyeceği garanti edilmiş borçlar altında, toplumumuz daha fazla tüketmeye teşvik edilerek, daha da borç batağına saplanmış bir şekilde köleliğimizi yaşıyoruz. İş gücümüzü, yeteneklerimizi, ruhumuzu bankaların bize koymuş olduğu belirli bir para limiti içeren plastik kartlarına satıyoruz. İş hayatında patronlara, sosyal hayatta tüketime ve bunların aslında en tepesinde olan bankalara ve paraya köle oluyoruz.
“Son model arabam olsun, evim olsun, yazlığım kışlığım, akıllı telefonum, havalı giysilerim olsun” dedikçe kendi nefsimizin de kölesi olmaya, nefsimizin kölesi oldukça da sistemin kölesi olmaya devam edeceğiz. Bu kölelik sistemi farklı tarzlara büründürülmüş şekillerde her daim ileri yüzyıllarda da önümüze sunulacaktır. Bize düşen ise kendimizi güçlü kılacak kişisel donanımlarımızı arttırmak ve başkalarını zengin etmek yerine kendimize yatırım yapmaktır.
Bu süreç sancılıdır. Sistemin dışına çıkmak hem ruhsal aynı zamanda maddi anlamda da dibe vurmak demektir. Fakat unutulmamalıdır ki; en büyük yükselişler en dibe vurduktan sonra gerçekleşir. Tevekkül içerisinde kölelik sistemine direnmek, uzun vadede aydınlanmayı ve özgürleşmeyi getirecektir. Her birimizin kendi içerisindeki bu özgürlük yolculuğu da gün gelecek toplum olarak özgürleşmemize olanak sağlayacaktır.
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN
Tabiki hacamat
Enginar
Kurt üzümü (gojy beryy) hakkında internette yazılan dışında kullanıp ykrum yazzbilecekler var mı?
Değerli arkadaşlar karaciğer noktasından başlayarak hacamat olmanızı daha sonra sülük tedavisi olmanızı tavsiye ederim
Ya. Önce bir doktora gi, teşhis koysunlar
Bir aydır gastroenteroloji servisinde yatıyorum