Yarattığı canlıyı aşağılayan buddualar, yeminler eden tanrı olur mu?

“İçinizden cumartesi günü haddi aşanları elbette bilirsiniz. Biz böyle yapanlara 'Aşağılık maymun olun!..' dedik. Bunu, hem bu hâdiseye şahit olanlara hem de sonradan gelecek olan nesillere bir ibret ve korunacaklara da bir öğüt kıldık.”(Bakara, 2/65-66)

Böyle bir Allah olabilir mi? Yaratmış olduğu canlıları aşağılayan, onlara beddualar eden inandırmak için yeminler savuran

B
0 kişi takip ediyor.
Misafir olarak yayınla
14
14 CEVAP

Spinoza'nın tanrı anlayışı hakkında...
Kendi metafiziğini biliyorsundur zaten. Doğaya içkin bir Tanrı anlayışı savunur. Ama salt panteisttir denemez. Vahiy kavramı ile ciddi problemlidir zira Tanrı'nın transandantal bir yönü olduğunu reddeder.
Doğa yasaları ile bilinebilecek bir Tanrı anlayışı imler. Geri kalan Tanrı tasavvurlarının Antropomorfik (insan biçimli) olduğunu söyler.
Nübüvvet (Peygamberlik) anlayışı ise şöyledir:(Mehmet Vural)

Spinoza’ya göre vahiy, her peygamberin yaradılışına, mizacına ve daha önce sahip olduğu düşüncelerine göre değişir. Eğer peygamber neşeliyse ona zaferler, barış ve mutlu eden olaylar vahyedilecektir. Çünkü tabiî olarako, muhtemelen böyle şeyler hayal edecek ya da tam aksine hüzünlü bir kişiliğe sahipse, savaşlar, katliamlar, felaketler ona vahyolunacaktır. Yani vahiy, muhayyile melekesinin durumuna bağlı olarak değişecektir. Örneğin, peygamber kültürlüyse, vahyi kültürlü bir şekilde, şayet kafası karışıksa, karışık bir şekilde algılayacaktır. Bu durum vahyin görüntülerle algılandığını gösterir. Bir peygamber köylüyse köy hayatındaki hayvanları ve oradaki hayat şeklini görüntülerle görecek; eğer askerse orduları ve bununla ilgili şeyleri; yahut bir saraylıysa taht, saray vb. Şeyleri görecektir.

Spinoza bu bağlamda Kitab-ı Mukaddes’ten birçok örnek vermektedir. O, Tanrı’nın özel bir konuşma tarzı olmadığını, fakat konuşma tarzının peygamberin öğrenmesine ve kapasitesine, kültürlü, kaba, eğitimsiz, sıkıcı ya da anlaşılması güç olmasına bağlı olduğunu söyler. Buna örnek olarak i̇şaya’nın Tanrı’yı giysili ve bir kraliyet tahtında otururken; Hezekiel ise O’nu bir ateş örneğinde görmesi şeklinde kendi ettikleri görünüş altında gördüklerini belirtmektedir. Dolayısıyla peygamberler vahyi ifade ederken, kendi imgelerini ve sahip olduğu bilgiyi kullandığı görülecektir. Kendi yaşam öyküsü, çocukluğu, anne babası, aynı zamanda ruhsal durumu metinde kendini gösterir. Bazen ayetler neşe dolu, coşkulu ve taklit edilemeyecek güzellik- te; bazen de keyifsizce ifade edilmişler ve günlük bir dil kullanılmıştır, peygamberliğin peygamberi asla daha bilgili hale getirmediğini iddia ederek “zihnî konularda onlara güvenmeye hiçbir suretle mecbur değiliz” sonucuna ulaşmaktadır.

Örneğin, Hz. Nuh’un kendi anlayışına uygun olarak, Tanrı’nın tüm insan soyunu yok ettiği ona vahyedilmişti; çünkü Hz. Nuh, dünyada Filistin sınırları dışında yaşayanların olmadığını düşünmekteydi. Yine başka bir örnekte, Tanrı’nın vahyettiği ilk insan olan Hz. Âdem, Tanrı’nın her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten olduğunu bilmiyordu; çünküo, kendisini O’ndan saklamıştı ve önceden yapmış olduğu günahı, sanki bir insana karşı işlemiş gibi, Tanrı’ya affettirmeye kalkışmıştı. Bundan dolayı Tanrı, onun anlayışına göre vahyetmiştir. Yine Hz. Musa, Tanrı’nın cennetlerde ikamet ettiğine, cennetten bir dağa inerek ona vahyettiğine inanmaktaydı ve Rab’le konuşmak için dağa çıkan Hz. Musa, şayet Tanrı’yı her yerde hazır ve nazır olarak düşünebilseydi, kesinlikle böyle yapmaya gerek duymayacaktı. Dolayısıyla Spinoza’ya göre Tanrı vahyi peygamberin anlayış ve düşüncesine göre uyarlamakta, yardımseverlik ya da ahlâklılıkla ilgisi olmayan teorik konularda peygamberlerin gerçekte bilgisiz ve çelişik düşüncelere sahip olabileceklerini düşünmektedir. Örneğin Hz. Musa’nın kendisine vahyedilen mesajı yanlış algılatıp, belirli bir arazide yaşayan İsrailoğullarının birliğini amaçladığını, bu milletin bir bölge içerisinde itaat etmesinin kaçınılmaz görünen sonu getirdiğini algılayamadığını iddia etmektedir. Bu yüzden Hz. Musa vahyi, sonsuz gerçeklikler olarak değil, ilke ve emir olarak algılaması ve bunları bir yönetici, bir kanun yapıcı, bir kral olarak algıladığı Tanrı’nın kanunları olarak emretmesi etkili olmuştur. Oysa bu sıfatlar insanlara özgüdür ve Tanrı’nın tabiatına yabancıdır.

M

Spinoza bizi ilgilendirmiyor. Bizi Müslümanların Allah sözü diye kutsallık ifade etmiş oldukları KURAN kimin sözü o ilgilendiriyor

Bilim Kertooğulları 6 yıl

Burdaki anlayış sorunuza cevap zaten beyefendi

Mehmet Saltürk 6 yıl

Bu anlayışı benimsemek sorunuzu ortadan kaldırır zaten biz konuyu bilmiyor muyuz?

Mehmet Saltürk 6 yıl