Herkes sadece Kar olayına takılmış Bu konuyu bir kaç madde halinde açıklayalım
a) Önce şunu belirtelim ki, Kur’an’da KARdan açıkça söz edilmemesi, ona bir noksanlık getirmez. Çünkü, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu gösteren pek çok delil vardır.
Bu delillerin ışığında Allah’ın kelamı olduğu ispat edilip kabul edildikten sonra, “herhangi bir varlıktan, bir nesneden söz etmedi” diye ona karşı olumsuz bir tavır almak, akıl ve mantık işi olamaz. Çünkü bir şeyin doğruluğu ispat edildikten sonra, gönlümüze göre olmayan bazı yanlarından dolayı onu inkâr etmek mantık diliyle bir “mükâbare”dir. Yani hiç bir delile dayanmadan sırf keyfi bir tavır ortaya koymak anlamına gelir.
Üstelik, kar gibi açık bir nesne üzerinden spekülasyonlar yapmak gerçekten iman şuuruyla bağdaşmaz. Zira, böyle bir düşünce, iman ettiğimiz sonsuz ilim sahibi Allah’ın –haşa- KARı bilmediğini düşünmek anlamına gelir.
b) Bununla beraber, “Baksana, Allah bulutları sevk ediyor, sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunların arasından yağmur çıkıyor. Allah, gökteki dağlar büyüklüğündeki bulutlardan dolu indirir de onunla dilediğini vurur, dilediğini de ondan korur. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır!” (Nur, 24/43) mealindeki ayette bulutların teşekkülü, şimşeklerin çakması, yağmur ve dolunun yağması modern ilimlerin tasdik ettiği meteorolojik bilgilere vurgu yapılmıştır.
- Ayette doğrudan KARdan söz edilmemekle beraber, ancak ayetten bin küsur sene sonra bilinebilen bu meteoroloji olaylarını bu kadar detaylı açıklayan Kur’an’ın kardan habersiz olduğu düşünülemez. Evet ayette kara da zımnen/dolaylı olarak “dolu” ifadesiyle işaret edilmiştir.
Açıkça kar (SELC) sözcüğünün kullanılmamasının hikmetlerinden biri, Kur’an’ın ilk muhatapları olan Hicaz bölgesindeki insanların bu konuda fazla bilgi sahibi olmamaları olabilir. Çünkü, kapalı bir ifade yerine muhatabın anladığı açık bir ifadenin kullanılması daha etkileyicidir. Nitekim o dönemde olmayan önemli bir kısım ilmi hakikatlere de -bu hikmete mebni- açık ifade yerine işaret edilmiştir.
- Kar ile dolu birbirinin ikizleri gibidir. Bunun için ilk muhataplar tarafından çok daha iyi bilinen DOLUnun zikredilmesiyle iktifa edilmiş ve KARA da bunun zımnında işaret edilmiştir. Bilindiği gibi;
Kar, küçük buz parçacıklarının bir araya gelmesinden oluşur. Havanın çok soğuk olduğu durumlarda havada bulunan su donarak kara dönüşür. Küçük, yumuşak, altıgen şekilli buz kristalleri kar olarak yeryüzüne yağar.
Dolu, bezelye tanesi büyüklüğünde buz parçalarının yağmur gibi yağmasına verilen isimdir. Dolu çok hızlı yükselen fırtına bulutlarında oluşur.
Demek ki, Kar da dolu da aslında buz kristallerinden oluşuyor. Ancak bunların oluşumları ve biçimleri bulundukları yükseklik, sıcaklık ve hava akımlarının şiddetine göre değişiyor. Sonuçta, bize ulaşan ya buz kristallerinden oluşmuş kar tanecikleri ya da buz katmanlarından oluşmuş doludur.
c) Allah’ın -bilmediğimiz- bir hikmetinin gereği olarak açık vahiy olan Kur’an’da “KAR”dan söz edilmemiş olmakla beraber, zımnî vahiy olan ve Kur’an’ın hakiki bir tefsiri ve açıklaması olan Sünnette/sahih hadis kaynaklarında açıkça ondan söz edilmiştir.
Şimdi bu konuda söz konusu olan birçok hadisten bir misal olsun diye bir kaçını arz etmekle iktifa edeceğiz:
1. “Allah’ım! Günahlarımı kar ve dolu suyu ile yıka…” (Buhari, Ezan, 89; Daavat, 39,44,46; Müslim, 304, Mesacid, 147, Zikr, 48; Ebu Davud, Salat, 131; Tirmizi, Daavat, 76; Nesai, Taharet, 47-49; İbn Mace, İkamet, 1; Dua, 2; darimi, Salat, 27)
2. Hz. Peygamber (asm) Cenaze namazını kılarken ölü için yaptığı duaları arasında “Allah’ım! Onu su, kar ve dolu ile yıka.” şeklindeki duaya da yer vermiştir. (bk. Müslim, Cenaiz, 85, 86; Nesaî, Cenaiz, 77; İbn Mace, Cenaiz, 23)
3. “Benim (kıyamet günündeki) havuzum, kardan saha beyaz, baldan daha tatlıdır.” (Buhari, Menakıb, 23; Müslim, Taharet, 26; Tirmizi, Tefsir, 108; İbn Mace, Zuhd, 39; Darimi, Rikak, 113)
- Hadiste “günahların kar ve dolu” ile yıkanmasını istemek, Allah’ın sonsuz affını, rahmetini, keremini, lütfunu bütün samimiyetiyle istemekten kinayedir. (bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 2/230)
Herkes sadece Kar olayına takılmış
Bu konuyu bir kaç madde halinde açıklayalım
a) Önce şunu belirtelim ki, Kur’an’da KARdan açıkça söz edilmemesi, ona bir noksanlık getirmez. Çünkü, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu gösteren pek çok delil vardır.
Bu delillerin ışığında Allah’ın kelamı olduğu ispat edilip kabul edildikten sonra, “herhangi bir varlıktan, bir nesneden söz etmedi” diye ona karşı olumsuz bir tavır almak, akıl ve mantık işi olamaz. Çünkü bir şeyin doğruluğu ispat edildikten sonra, gönlümüze göre olmayan bazı yanlarından dolayı onu inkâr etmek mantık diliyle bir “mükâbare”dir. Yani hiç bir delile dayanmadan sırf keyfi bir tavır ortaya koymak anlamına gelir.
Üstelik, kar gibi açık bir nesne üzerinden spekülasyonlar yapmak gerçekten iman şuuruyla bağdaşmaz. Zira, böyle bir düşünce, iman ettiğimiz sonsuz ilim sahibi Allah’ın –haşa- KARı bilmediğini düşünmek anlamına gelir.
b) Bununla beraber, “Baksana, Allah bulutları sevk ediyor, sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunların arasından yağmur çıkıyor. Allah, gökteki dağlar büyüklüğündeki bulutlardan dolu indirir de onunla dilediğini vurur, dilediğini de ondan korur. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır!” (Nur, 24/43) mealindeki ayette bulutların teşekkülü, şimşeklerin çakması, yağmur ve dolunun yağması modern ilimlerin tasdik ettiği meteorolojik bilgilere vurgu yapılmıştır.
- Ayette doğrudan KARdan söz edilmemekle beraber, ancak ayetten bin küsur sene sonra bilinebilen bu meteoroloji olaylarını bu kadar detaylı açıklayan Kur’an’ın kardan habersiz olduğu düşünülemez. Evet ayette kara da zımnen/dolaylı olarak “dolu” ifadesiyle işaret edilmiştir.
Açıkça kar (SELC) sözcüğünün kullanılmamasının hikmetlerinden biri, Kur’an’ın ilk muhatapları olan Hicaz bölgesindeki insanların bu konuda fazla bilgi sahibi olmamaları olabilir. Çünkü, kapalı bir ifade yerine muhatabın anladığı açık bir ifadenin kullanılması daha etkileyicidir. Nitekim o dönemde olmayan önemli bir kısım ilmi hakikatlere de -bu hikmete mebni- açık ifade yerine işaret edilmiştir.
- Kar ile dolu birbirinin ikizleri gibidir. Bunun için ilk muhataplar tarafından çok daha iyi bilinen DOLUnun zikredilmesiyle iktifa edilmiş ve KARA da bunun zımnında işaret edilmiştir. Bilindiği gibi;
Kar, küçük buz parçacıklarının bir araya gelmesinden oluşur. Havanın çok soğuk olduğu durumlarda havada bulunan su donarak kara dönüşür. Küçük, yumuşak, altıgen şekilli buz kristalleri kar olarak yeryüzüne yağar.
Dolu, bezelye tanesi büyüklüğünde buz parçalarının yağmur gibi yağmasına verilen isimdir. Dolu çok hızlı yükselen fırtına bulutlarında oluşur.
Demek ki, Kar da dolu da aslında buz kristallerinden oluşuyor. Ancak bunların oluşumları ve biçimleri bulundukları yükseklik, sıcaklık ve hava akımlarının şiddetine göre değişiyor. Sonuçta, bize ulaşan ya buz kristallerinden oluşmuş kar tanecikleri ya da buz katmanlarından oluşmuş doludur.
c) Allah’ın -bilmediğimiz- bir hikmetinin gereği olarak açık vahiy olan Kur’an’da “KAR”dan söz edilmemiş olmakla beraber, zımnî vahiy olan ve Kur’an’ın hakiki bir tefsiri ve açıklaması olan Sünnette/sahih hadis kaynaklarında açıkça ondan söz edilmiştir.
Şimdi bu konuda söz konusu olan birçok hadisten bir misal olsun diye bir kaçını arz etmekle iktifa edeceğiz:
1. “Allah’ım! Günahlarımı kar ve dolu suyu ile yıka…” (Buhari, Ezan, 89; Daavat, 39,44,46; Müslim, 304, Mesacid, 147, Zikr, 48; Ebu Davud, Salat, 131; Tirmizi, Daavat, 76; Nesai, Taharet, 47-49; İbn Mace, İkamet, 1; Dua, 2; darimi, Salat, 27)
2. Hz. Peygamber (asm) Cenaze namazını kılarken ölü için yaptığı duaları arasında “Allah’ım! Onu su, kar ve dolu ile yıka.” şeklindeki duaya da yer vermiştir. (bk. Müslim, Cenaiz, 85, 86; Nesaî, Cenaiz, 77; İbn Mace, Cenaiz, 23)
3. “Benim (kıyamet günündeki) havuzum, kardan saha beyaz, baldan daha tatlıdır.” (Buhari, Menakıb, 23; Müslim, Taharet, 26; Tirmizi, Tefsir, 108; İbn Mace, Zuhd, 39; Darimi, Rikak, 113)
- Hadiste “günahların kar ve dolu” ile yıkanmasını istemek, Allah’ın sonsuz affını, rahmetini, keremini, lütfunu bütün samimiyetiyle istemekten kinayedir. (bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 2/230)
Cok kotu, beceriksizce bir savunma.. Bir ateiste birak bence bu isi...
Sarper Işgın yaw he he gevşek