Acıma ve merhamet duyguları evrimsel açıdan sadece empatiden mi ibaret? Yani ''dünya nüfusu zaten çok fazla zayıf olan elensin'' etik açıdan sorgulanabilir olsa da türümüz için daha sağlıklı değil mi?
Dediğiniz soru için -herhalde- robot olmak gerekir. Etik açıdan değil de "rasyonalist" açıdan son derece mantıklı. Fakat söz konusu gezegende zayıf ve yetersiz nüfusu çıkarttığımızda 500 milyondan az bir nüfus kalır. Bu da tarihin en büyük soykırımı olsa gerek... Benim de merak ettiğim sorudan biridir; "Bir çocuğun Halep vilayetinde yıkılan molozların altından ölü olarak çıkarılmasına içim dayanmıyor veya bazen ağlıyorum. Peki bendeki bu durum doğmatik mi yoksa çevresel faktörler sonucu oluşmuş yeni bir şey mi?" Eğer ki doğmatik ise dediğiniz şey asla olmayacaktır. Eğer ki, sonradan kazanılmış ise zaten ilerde başta ABD başlar dediğinize
Ben mantıklı buluyorum dediğinizi ancak mantıkla düşününce... Ama bir taraftan duygusal olarak düşündüğümde üzülüyorum.. Üzülmek istemediğimden ötürü böyle birşey istemezdim herhalde. Neredeyse tüm hastalıkları tedavi edebiliyoruz.. Tedaviye yanıt vermeyenler hariç. Bu iyi mi kötü mü ona bile emin değilim. Dünya nüfusu açısından kötü ama bizim için iyi.
Sanırım insanoğlunla hayvanları karıştırdığınızı düşünüyorum o dediğiniz şeyler bazı hayvan türleri için geçerlidir artı saglıklı derken neyi kastediyorsunuz güçümü ve dünyayı güçlüler yönetmiyormu
Empati sosyal canlı olmanın bir gerekliliği diye düşünüyorum. İnsanın veya başka bir hayvanın içinde bulunduğu aile, sürü veya bir toplumda diğer bireylerin de düşüncelerini, davranışlarını anlaması gerekir. Ancak bu şekilde sosyal yapı korunabilir. Aslanlarda da, kurtlarda da, yunuslarda da insanlarda da bu böyledir. Nüfusun azaltılması konusunda ise merak etmeyin. Yaklaşık 10 milyar insan Dünya üzerinde sürdürülebilir bir şekilde yaşayabilir. Bakın yaşayabilir diyorum. Günümüzdeki üretim yöntemleri ve tüketim alışkanlıkları ile yaşayamaz. Ancak radikal kararlar alırsak nüfusun getirdiği sorunların üstesinden gelebiliriz.
İki konuyu içeriyor söylediklerin. Birincisi schopenhauer'un insanın acıma duygusu diye birşey yoktur kendisine yöneliktir tüm davranışları bir çıkarı olmasa bile acıdığı kişide kendisini görür der. Bu teoriye katılıyorum. İkincisi ise Nietzsche’nin üst insana ulaşma teorisine yakın bir söylem..
Acımak, travmatik bir anlamsızlıktan kurtulma çabasıdır aslında. Bize benzemeyen bizden farklı ve tuhaf olan karşımızdaki o insan bize ürkütücü ve yabancı gelir, ve biz de kendimizi bu anlamsızlıktan kurtarmak için ona acıyarak ona bir anlam yüklemiş oluruz yani onun bu durumunu tanımlamış oluruz ve rahatlarız. Mesela uzaylılara yüklediğimiz ve bilimkurgu filmlerimizde mistik hikayelerimizde kullandığımız o kurgusal anlamlara da benzer bu aslında aynı temele dayanır. Bize yabancı oldukları için onları tanımlamamız şarttır yani. Uzaylılara tabii acımayız ama onlar gökten indikleri ve bize yabancı oldukları için acımaktan ziyade onları yüceltiriz akıllı zeki üstün ırk zannederiz hep. O da aynı terane, tanımlayıp kendimizi rahatlatmak asıl mesele.
evrimsel olarak en büyük başarı ''adaptasyon''dur. Mevcut/değişen şartlara uyum sağlayarak çoğalmayı başaran türler, genetik miraslarını sonra ki nesillere taşıyabilmektedir. İnsan türünün buradaki farkı toplumsal hayatla birlikte çevresel şartları kendine göre yeniden şekillendirmesidir. 15000 yıl önce hayatta kalabilmenin ve çoğalabilmenin şartı diğerlerine göre daha güçlü genlere sahip olabilmekken bugün doğaya değil topluma adaptasyondaki başarı bunun belirleyicisi haline gelmiştir. Empati yada merhamet gibi kavramlar bu toplumsal yaşayış ile ortaya çıkmış kavramlardır, çünkü bügun hayatta kalabilmemizin sebebi topluma üyeliğimizdir. Üyesi olduğumuz ve varlığımızın temeli olan sistemi bu gibi bağlar ile güvende tutarız. Yoksa ''canlılığa'' karşı genel bir merhametimiz gerçekte yoktur. Dünyadaki insanlar birileri yaşamalarına izin veridiği için yaşamıyorlar, oluşturduğumuz bu yeni çevresel şartlara uyum sağlayabildikleri için yaşayıp bu kadar kolay çoğalabiliyorlar. Dünya şuan ''humanizm'' çağında ve herşey insan merkezli, insan türü yapay bir modifikasyona uğrayana kadar bu şekilde devam etmesi muhtemel, eğer türümüz ölüm, yaşlılık ve hastalıklar gibi sorunlarını genetik müdehale ile sağlanan modifikasyonlar ile çözmeye yönelirlerse posthuman/insanötesi olgusu ile tanışacağız. Sıradan insanlar ile üstinsanların aynı toplumsal sistemler ve etik kuralları altında yaşamaları çok mümkün olmayacaktır. İşte o zaman ''zayıf olanın'' elenmesi insanlık için çözülmesi gereken bir problem haline gelebilir.
egemenler fakirleri azaltma kararını çoktan aldılar insan gücü önemli olmaktan çıkıyor dünya nüfusunu 1,5 milyara indirmenin yollarına girdiler bile, ilk hedefleri de müslümanlar.
evrim, deneyimlerden öğrenme ve taklit etme düzeyine erişmiş gelişmişlikte canlılarda sadece genetik değişimlerle ilerlemez. Genetik evrimin yanında kültürel evrim olarak adlandırabileceğimiz canlı dışı bir evrim de söz konusudur. Acıma ve merhamet genetik olarak evrilen empatinin yandaş etkileri ve kültürel evrimin bir ortak sonucudur. Tıpkı gruplaşma, anne çocuk sevgisi gibi hem kültürel, hem genetik mirastır. Kökeni de daha çok toplumun yararından ve her insanın durumunun sürekli stabil olmamasından gelir. İlkel bir toplumda hastaya acımazsanız ve yardım etmezseniz, hem onun iş gücü eksilmiş olur hem de başkaları da hastalandığında aynı şekilde yardım edilmiceği için toplumun populasyonu düşüşe geçer ve elenme olasılıkları artar. Empati, acıma, merhamet gibi çoğu duygunun ortak atasının ortak çıkarlar ve kolaborasyon olduğunu düşünüyorum.
2. sorunuza gelirsek. Zayıf değişken bir terimdir. Ortama göre farklı anlamları olacağı ve ortamın da sabit kalmadığını düşünürsek mutlak bir zayıf ifadesinden bahsedemeyiz. Dolayısıyla bizim yok etmeyi düşündüğümüz zayıflar aslında bize genetik çeşitlilik kazandırır ve ortamın değişmesi durumunda güç merkezinin onlara doğru kaymasıyla neslin devamını sağlarlar. Ortamın ne yöne doğru gideceğini tahmin etmek zor olduğu için tüm zayıflar potansiyel birer güçlüdürler. Ama gelişmişlik düzeyimizi düşünürsek insanlarda işler bu şekilde yürümüyor çünkü genetik çeşitliliğimiz çok dar, dnalarımız %99.9 oranlarında aynı. Bu dar genetik çeşitlilik teknoloji kadar hayatta kalmamıza katkıda bulunamıyor. Yani insanlarda zayıfların ölmesi daha sağlıklı olucaktır. Bi sonraki sorun zayıfların ve güçlülerin kim olduğu. Burada gideceğimiz yöne doğru güçlüler ve zayıflar değişiyor. Eğer amaç neslin devamında garantiyse o zaman güçlüler biraz önce konuştuğumuz teknolojiyi ileri taşımaya en çok katkı sağlayabilecek insanlar. Yani en zeki ve çalışkanlar. Fakat insanların hayatta en büyük amacı haz almak. Toplum amacını da maksimum haz elde etmek üzerine kurarsak o zaman güçlüler en zeki ve en çok zevk alabilenler olur. Her iki türlü de ortak payda zeki olmak. Dolayısıyla belli bir zeka altındaki insanların elenmesinin toplumun sağlığı için yararlı olma ihtimalinden bahsedebiliriz. Burada sıkıntı insanların zekaları ile yaşama içgüdüleri ve üreme hızları arasındaki ters korelasyon. Yani tahmin edilemeyen sonuçlar ortaya çıkabilir.
Acımak ile merhametin farklı olduğunu düşünüyorum. Acıma bulaşıcı gibi geliyor. Neye, ne zaman acıyacağımızı aynı olayı ne zaman gülünç bulacağımızı sosyal koşullar belirliyor sanki. Anneyseniz çocuğunuz kayaktan düştüğünde eyvah diyerek koşarsınız ama akıllı tv'de ard arda 10 düşme videosu izlerseniz gülmekten kopabilirsiniz.
Ancak merhamet, kötülük yapsak mağdur hatta yok edebileceğimiz her canlıya yönelik kontrol etmesi zor, içsel, vicdani bir tutum gibi.
Komplo teorisyeni gibi konuşacak olursam da, dünya devi kuruluşların nüfus kontrolü için kötülüğü sıradanlaştırma proje ve uygulamaları olabilir. Hergün şiddet görüntü ve haberlerinin kamuoyuna pompalanmakta oluşu en kolay yol örneğin. Tecavüz haberini izle, kahvenden bir yudum al ve Cık cık cık diyerek başka kanalda survivor izleyerek heyecanlan. Robot değilsek de çok rahat kanıksamış, duyarsız, robotlaşmış insanlar olabiliyoruz. Pavlovun köpeklerine çok benzeyen bir insan yığını var. Yalnızca mutlu edene koşullanmış, korkunç canlılar.
peki siz nasıl sürdürüyor ve nasıl yaşıyorsunuz bu hayatı. Mutlu eden şeylere odaklanmak yerine nasıl bir yol izliyorsunuz. Çok merak ettim bu paulov un köpekleri diye kast ettiğiniz insan yığını ? . teşekkür ederim .
Bir hocamın kelimelerini aynen aktarıyorum: "Merhamet empati içeren bir duygudur, acıma duygusu ise sempatidir. Empati yapan insan karşısındakinin duygusunu (acı veya mutluluk) anlar ve paylaşır; sempati duyan kişi ise karşısındaki insanın acısını veya mutluluğunu kabullenir/içselleştirir ve kendi duygusu yapar". Bu teze göre empati olağan bir özellik, sempati hastalıktır.
Empati ve sempati gibi kavramlar da sosyal/etik yaşantının bir parçası, irrasyonel olan tarafımıza ait olan, tıpkı aşk, sevgi, nefret, mutluluk, öfke, kin vb irrasyonel davranışlar gibi olduğunu düşünüyorum.
Son olarak da "dünya nüfusu çok fazla, zayıf olan elensin" mantığıyla hareket edersek toplum olarak, yeni bir Hitler yaratmak gerek. Acı bir şekilde yaşanmış bu doğal olmayan "insan ürünü seleksiyonu" neden tekrarlayalım?
Ama ne kadar zayıf? Bir çocuk çok ayıf, çok fakir, çok kalabalık bir ailenin çocuğu, hastalıklı ve büyüdü dünyanın en iyi bestelerini yapan beethoven oldu. Yani oradaki kaybolan canlı insan ise ileride büyük bir potansiyeli olur. Bir ceylandaki gibi zaten iyi koşamıyordu durumu yok. İyi koşamıyor olabilir ama çok iyi bir fizikçi olabilir Hawking'iğ düşünün. Gerçi bizim ülkede olsa engelli kadrosundan bi yerde telefonlara bakardı garibim İnsan farklı bir canlı belkide bu sebeplerden acıma duygusu var.
Dediğiniz soru için -herhalde- robot olmak gerekir. Etik açıdan değil de "rasyonalist" açıdan son derece mantıklı. Fakat söz konusu gezegende zayıf ve yetersiz nüfusu çıkarttığımızda 500 milyondan az bir nüfus kalır. Bu da tarihin en büyük soykırımı olsa gerek... Benim de merak ettiğim sorudan biridir; "Bir çocuğun Halep vilayetinde yıkılan molozların altından ölü olarak çıkarılmasına içim dayanmıyor veya bazen ağlıyorum. Peki bendeki bu durum doğmatik mi yoksa çevresel faktörler sonucu oluşmuş yeni bir şey mi?" Eğer ki doğmatik ise dediğiniz şey asla olmayacaktır. Eğer ki, sonradan kazanılmış ise zaten ilerde başta ABD başlar dediğinize
Ben cok icliyim bildim bileli
burcu is ma gurl
Değil.
Acıma ve merhamet duygusu zayıflığın simgesi olamaz en başta..
vahsi dogada zayifliktir
Ben mantıklı buluyorum dediğinizi ancak mantıkla düşününce... Ama bir taraftan duygusal olarak düşündüğümde üzülüyorum.. Üzülmek istemediğimden ötürü böyle birşey istemezdim herhalde. Neredeyse tüm hastalıkları tedavi edebiliyoruz.. Tedaviye yanıt vermeyenler hariç. Bu iyi mi kötü mü ona bile emin değilim. Dünya nüfusu açısından kötü ama bizim için iyi.
Önce çoğalıp sonra azalmayı düşünmek olmaz. Çoğalmamak için öneri getir.
Ama tüm hayvanlar önce çoğalır sonra elenir. Önce çoğalmazsak olmaz ki. Nasıl en güçlüler belirlenecek o zamn
güçlü olmak değil amaç zeki olmak. Orman mı kaldı güçlü olalım.
Anne baba olmak için bazı kriterler şart koşulsun.
Kimin daha zeki olduğunu nasıl bileceksiniz doğmadan
anne ve babadan bileceğiz. Genler.
Güç kriterini nasıl belirleyeceğiz? Güçsüz olan kişilere yardımcı olup güçlü olmalarını sağlayabilir miyiz ?
Sanırım insanoğlunla hayvanları karıştırdığınızı düşünüyorum o dediğiniz şeyler bazı hayvan türleri için geçerlidir artı saglıklı derken neyi kastediyorsunuz güçümü ve dünyayı güçlüler yönetmiyormu
Empati sosyal canlı olmanın bir gerekliliği diye düşünüyorum. İnsanın veya başka bir hayvanın içinde bulunduğu aile, sürü veya bir toplumda diğer bireylerin de düşüncelerini, davranışlarını anlaması gerekir. Ancak bu şekilde sosyal yapı korunabilir. Aslanlarda da, kurtlarda da, yunuslarda da insanlarda da bu böyledir.
Nüfusun azaltılması konusunda ise merak etmeyin. Yaklaşık 10 milyar insan Dünya üzerinde sürdürülebilir bir şekilde yaşayabilir. Bakın yaşayabilir diyorum. Günümüzdeki üretim yöntemleri ve tüketim alışkanlıkları ile yaşayamaz. Ancak radikal kararlar alırsak nüfusun getirdiği sorunların üstesinden gelebiliriz.
Arkadaşlar ra bilgilerini okursanız bu soruların hepsinin cevabını bulabilirsiniz.nette pdf olarak ta var..
İki konuyu içeriyor söylediklerin. Birincisi schopenhauer'un insanın acıma duygusu diye birşey yoktur kendisine yöneliktir tüm davranışları bir çıkarı olmasa bile acıdığı kişide kendisini görür der. Bu teoriye katılıyorum. İkincisi ise Nietzsche’nin üst insana ulaşma teorisine yakın bir söylem..
Doğru bence
Acımak, travmatik bir anlamsızlıktan kurtulma çabasıdır aslında. Bize benzemeyen bizden farklı ve tuhaf olan karşımızdaki o insan bize ürkütücü ve yabancı gelir, ve biz de kendimizi bu anlamsızlıktan kurtarmak için ona acıyarak ona bir anlam yüklemiş oluruz yani onun bu durumunu tanımlamış oluruz ve rahatlarız. Mesela uzaylılara yüklediğimiz ve bilimkurgu filmlerimizde mistik hikayelerimizde kullandığımız o kurgusal anlamlara da benzer bu aslında aynı temele dayanır. Bize yabancı oldukları için onları tanımlamamız şarttır yani. Uzaylılara tabii acımayız ama onlar gökten indikleri ve bize yabancı oldukları için acımaktan ziyade onları yüceltiriz akıllı zeki üstün ırk zannederiz hep. O da aynı terane, tanımlayıp kendimizi rahatlatmak asıl mesele.
Güzelmiş
evrimsel olarak en büyük başarı ''adaptasyon''dur. Mevcut/değişen şartlara uyum sağlayarak çoğalmayı başaran türler, genetik miraslarını sonra ki nesillere taşıyabilmektedir. İnsan türünün buradaki farkı toplumsal hayatla birlikte çevresel şartları kendine göre yeniden şekillendirmesidir. 15000 yıl önce hayatta kalabilmenin ve çoğalabilmenin şartı diğerlerine göre daha güçlü genlere sahip olabilmekken bugün doğaya değil topluma adaptasyondaki başarı bunun belirleyicisi haline gelmiştir. Empati yada merhamet gibi kavramlar bu toplumsal yaşayış ile ortaya çıkmış kavramlardır, çünkü bügun hayatta kalabilmemizin sebebi topluma üyeliğimizdir. Üyesi olduğumuz ve varlığımızın temeli olan sistemi bu gibi bağlar ile güvende tutarız. Yoksa ''canlılığa'' karşı genel bir merhametimiz gerçekte yoktur. Dünyadaki insanlar birileri yaşamalarına izin veridiği için yaşamıyorlar, oluşturduğumuz bu yeni çevresel şartlara uyum sağlayabildikleri için yaşayıp bu kadar kolay çoğalabiliyorlar. Dünya şuan ''humanizm'' çağında ve herşey insan merkezli, insan türü yapay bir modifikasyona uğrayana kadar bu şekilde devam etmesi muhtemel, eğer türümüz ölüm, yaşlılık ve hastalıklar gibi sorunlarını genetik müdehale ile sağlanan modifikasyonlar ile çözmeye yönelirlerse posthuman/insanötesi olgusu ile tanışacağız. Sıradan insanlar ile üstinsanların aynı toplumsal sistemler ve etik kuralları altında yaşamaları çok mümkün olmayacaktır. İşte o zaman ''zayıf olanın'' elenmesi insanlık için çözülmesi gereken bir problem haline gelebilir.
altered carbon 1. Sezon özeti olmuş
bu sizin dediğiniz sosyal darwinizm; faşizme gider, uygulandı zaten en ahlaksızca biçimde ... beyin fırtınası maşallah:)
egemenler fakirleri azaltma kararını çoktan aldılar insan gücü önemli olmaktan çıkıyor dünya nüfusunu 1,5 milyara indirmenin yollarına girdiler bile, ilk hedefleri de müslümanlar.
Zayıf tanımı önemli mesala 1.90 boyunda 110 kg kaslı bir erkeğin gözünde siz çok zayıf olabilirsiniz.
Kime gore neye gore?
ibaret idi. Gelişen bilinçliliğimiz ile bir çok kavramı yeniden biçimlerdirdik
Öjeni ye girer düşüncesi bile tehlikeli
evrim, deneyimlerden öğrenme ve taklit etme düzeyine erişmiş gelişmişlikte canlılarda sadece genetik değişimlerle ilerlemez. Genetik evrimin yanında kültürel evrim olarak adlandırabileceğimiz canlı dışı bir evrim de söz konusudur.
Acıma ve merhamet genetik olarak evrilen empatinin yandaş etkileri ve kültürel evrimin bir ortak sonucudur.
Tıpkı gruplaşma, anne çocuk sevgisi gibi hem kültürel, hem genetik mirastır.
Kökeni de daha çok toplumun yararından ve her insanın durumunun sürekli stabil olmamasından gelir.
İlkel bir toplumda hastaya acımazsanız ve yardım etmezseniz, hem onun iş gücü eksilmiş olur hem de başkaları da hastalandığında aynı şekilde yardım edilmiceği için toplumun populasyonu düşüşe geçer ve elenme olasılıkları artar. Empati, acıma, merhamet gibi çoğu duygunun ortak atasının ortak çıkarlar ve kolaborasyon olduğunu düşünüyorum.
2. sorunuza gelirsek. Zayıf değişken bir terimdir. Ortama göre farklı anlamları olacağı ve ortamın da sabit kalmadığını düşünürsek mutlak bir zayıf ifadesinden bahsedemeyiz. Dolayısıyla bizim yok etmeyi düşündüğümüz zayıflar aslında bize genetik çeşitlilik kazandırır ve ortamın değişmesi durumunda güç merkezinin onlara doğru kaymasıyla neslin devamını sağlarlar. Ortamın ne yöne doğru gideceğini tahmin etmek zor olduğu için tüm zayıflar potansiyel birer güçlüdürler.
Ama gelişmişlik düzeyimizi düşünürsek insanlarda işler bu şekilde yürümüyor çünkü genetik çeşitliliğimiz çok dar, dnalarımız %99.9 oranlarında aynı.
Bu dar genetik çeşitlilik teknoloji kadar hayatta kalmamıza katkıda bulunamıyor. Yani insanlarda zayıfların ölmesi daha sağlıklı olucaktır.
Bi sonraki sorun zayıfların ve güçlülerin kim olduğu.
Burada gideceğimiz yöne doğru güçlüler ve zayıflar değişiyor.
Eğer amaç neslin devamında garantiyse o zaman güçlüler biraz önce konuştuğumuz teknolojiyi ileri taşımaya en çok katkı sağlayabilecek insanlar. Yani en zeki ve çalışkanlar.
Fakat insanların hayatta en büyük amacı haz almak. Toplum amacını da maksimum haz elde etmek üzerine kurarsak o zaman güçlüler en zeki ve en çok zevk alabilenler olur.
Her iki türlü de ortak payda zeki olmak. Dolayısıyla belli bir zeka altındaki insanların elenmesinin toplumun sağlığı için yararlı olma ihtimalinden bahsedebiliriz.
Burada sıkıntı insanların zekaları ile yaşama içgüdüleri ve üreme hızları arasındaki ters korelasyon.
Yani tahmin edilemeyen sonuçlar ortaya çıkabilir.
Acımak ile merhametin farklı olduğunu düşünüyorum. Acıma bulaşıcı gibi geliyor. Neye, ne zaman acıyacağımızı aynı olayı ne zaman gülünç bulacağımızı sosyal koşullar belirliyor sanki. Anneyseniz çocuğunuz kayaktan düştüğünde eyvah diyerek koşarsınız ama akıllı tv'de ard arda 10 düşme videosu izlerseniz gülmekten kopabilirsiniz.
Ancak merhamet, kötülük yapsak mağdur hatta yok edebileceğimiz her canlıya yönelik kontrol etmesi zor, içsel, vicdani bir tutum gibi.
Komplo teorisyeni gibi konuşacak olursam da, dünya devi kuruluşların nüfus kontrolü için kötülüğü sıradanlaştırma proje ve uygulamaları olabilir. Hergün şiddet görüntü ve haberlerinin kamuoyuna pompalanmakta oluşu en kolay yol örneğin. Tecavüz haberini izle, kahvenden bir yudum al ve Cık cık cık diyerek başka kanalda survivor izleyerek heyecanlan. Robot değilsek de çok rahat kanıksamış, duyarsız, robotlaşmış insanlar olabiliyoruz. Pavlovun köpeklerine çok benzeyen bir insan yığını var. Yalnızca mutlu edene koşullanmış, korkunç canlılar.
peki siz nasıl sürdürüyor ve nasıl yaşıyorsunuz bu hayatı. Mutlu eden şeylere odaklanmak yerine nasıl bir yol izliyorsunuz. Çok merak ettim bu paulov un köpekleri diye kast ettiğiniz insan yığını ? . teşekkür ederim .
Kabile yasantısı zamanından kalmış davranıslarla tüm bireyleri yaşatmaya çalışan bir davranış modelimiz var. Bu türumüzün geleceği için buyuk sıkıntı.
yapma be arkadaş. Kabile hayatı iyidir. Sen modern yaşantıdan kork insanın sonunu getirecek olan budur .
Duygularımı insanlar yerine, diğer canlılara gösteriyorum. Aleksitimi hastası diyorlar bana ama bilemiyorum
Bir hocamın kelimelerini aynen aktarıyorum: "Merhamet empati içeren bir duygudur, acıma duygusu ise sempatidir. Empati yapan insan karşısındakinin duygusunu (acı veya mutluluk) anlar ve paylaşır; sempati duyan kişi ise karşısındaki insanın acısını veya mutluluğunu kabullenir/içselleştirir ve kendi duygusu yapar". Bu teze göre empati olağan bir özellik, sempati hastalıktır.
Empati ve sempati gibi kavramlar da sosyal/etik yaşantının bir parçası, irrasyonel olan tarafımıza ait olan, tıpkı aşk, sevgi, nefret, mutluluk, öfke, kin vb irrasyonel davranışlar gibi olduğunu düşünüyorum.
Son olarak da "dünya nüfusu çok fazla, zayıf olan elensin" mantığıyla hareket edersek toplum olarak, yeni bir Hitler yaratmak gerek. Acı bir şekilde yaşanmış bu doğal olmayan "insan ürünü seleksiyonu" neden tekrarlayalım?
Ama ne kadar zayıf? Bir çocuk çok ayıf, çok fakir, çok kalabalık bir ailenin çocuğu, hastalıklı ve büyüdü dünyanın en iyi bestelerini yapan beethoven oldu. Yani oradaki kaybolan canlı insan ise ileride büyük bir potansiyeli olur. Bir ceylandaki gibi zaten iyi koşamıyordu durumu yok. İyi koşamıyor olabilir ama çok iyi bir fizikçi olabilir Hawking'iğ düşünün. Gerçi bizim ülkede olsa engelli kadrosundan bi yerde telefonlara bakardı garibim İnsan farklı bir canlı belkide bu sebeplerden acıma duygusu var.